ÖSYM'deki skandal zincirinin sonucu, başkan Prof. Ali Demir hakkında YÖK'ten soruşturma izni isteyen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na ret yanıtı verilmesi oldu! Demek ki herkesin bir dokunulmazı var ve onlar söz konusu olduğunda üstünlerin hukuku, hukukun üstünlüğüne hâlâ galebe çalabiliyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'tan YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'a kadar siyasi ve resmi makamların bile “Ben olsam istifa ederdim” dedikleri ÖSYM skandalında emir demiri böyle kesti. “Emir Demir'i kesmedi” de diyebiliriz!.. Prof. Demir olayı, büyük bir hukuk rezaleti olarak da karşımızda duruyor. Ne demek istediğimi aşağıda açmaya çalışacağım. Ancak önce, Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer'in sorularını yanıtlayan YÖK Başkanı Prof. Özcan'ın açıklamalarını okuyalım. Şu sözler Özcan'a ait: - Ali Demir'i ben önerdim. Kendisiyle bir yurtdışı gezisinde bir hafta birlikte olmuştuk. Mühendis olup da bu kadar toplumun meseleleri hakkında bilgisi olan, sosyal yönü kuvvetli birini daha önce görmemiştim. Alternatifler arasında ismi önümüze geldiğinde bu olumlu intiba etkili oldu. - Çok iyi ve çalışkan bir bilim adamı. Bence tek eksiği, iyi idareci olamaması. Cumhurbaşkanı da, Başbakan da söyledi. Riski iyi yönetemedi. Kendisinden daha iyi performans beklerdik. İyi performans gösteremedi. Eğer iyi bir idareci olsaydı bunların hiçbiri yaşanmazdı. Kurumu sıfır noktasında teslim aldı. Ben kendisine de kurumda bir yeni kadroyla çalışması gerektiğini söyledim. Ancak art arda gelen sınavlarda aksama yaşanmasın diye hiç kadro değişikliği yapmadı. Yeni bir yapı kurabilirdi. - Bu kadar aksaklık benim başında olduğum kurumda yaşanmış olsa, bugüne kadar beklemezdim, çoktan istifa etmiştim. Biz onunla konuşmadık, ama muhtemelen o da bunu düşünmüşse bile, sınav döneminin sağlıklı bir şekilde bitmesi için yapmamış olabilir. - Ön soruşturma sonucunda “suçludur” diye gelseydi (görevden) alınacaktı zaten. “Suçu yoktur” denince biz de almadık. Kendisine kalmış bir şey. Kendisi isterse istifa edebilir, engel yok. - İyi niyetli aldığı bazı kararların yanlış olduğunu düşünüyorum. Mesela sınavlarda tuvalet izni verilmemesi son derece rahatsız edici. Dünkü son sınav öncesinde de bir kez daha söyledim. Ama maalesef yine tuvalet izni verilmemiş çocuklara. Israrım sürecek. - Biz ihbarları çok ciddiye aldık ve İçişleri Bakanımıza haber vererek emniyeti dahil ettik. Ali Bey o kadar almamış olabilir. - (Her yaptığına kefil) Tabii ki olmam, bu tür görevlerde kim kime kefil olabilir ki? Biz sadece atamayı yapacak makamlara tavsiye edebiliyoruz. Görevini en iyi şekilde yapması için de her türlü desteği veriyoruz. Ama ondan sonrası onun idareciliği ile alakalı. Ancak kamuoyunda maalesef YÖK ile ÖSYM aynı gibi algılanıyor ve bize de sorumluluk çıkartılıyor. Bu yanlış. ÖSYM özerk bir kurum. Ayrı yasası çıktı. Özcan'ın sözlerinden, Prof. Demir hakkında kimsenin bir şey yapamayacağı çıkıyor değil mi? Acaba gerçekten öyle mi, bakalım.Yasaya göre atandığı gibi alınabilirdi Prof. Demir, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı'na 29 Mart 2011'de atandı. Atama kararının altında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan'ın imzası bulunuyor. Peki ÖSYM Başkanı nasıl seçiliyor? Yanıt, Prof. Demir bulunduğu göreve atanmadan hemen önce, 3 Mart 2011'de yürürlüğe giren 6114 sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 4. maddesinde bulunuyor. Madde hükmüne göre, Demir, “devlet üniversitelerinde görev yapan profesör unvanına sahip öğretim üyelerinden Yükseköğretim Kurulu'nun önerdiği üç aday arasından müşterek kararname ile dört yıllığına” ÖSYM Başkanlığı'na atandı. Bir başka deyişle herhangi bir kriptoloji, sınav, ölçme ve değerlendirme uzmanlığı bulunmayan Ali Demir'i ÖSYM'nin başına geçmesi için YÖK önerdi. Cumhurbaşkanı ile Başbakan da, her yıl 40 civarında sınav yaparak beş milyon kişinin yazgısını belirleyen ÖSYM'nin başına bu alanda uzmanlığı bulunmayan Ali Demir'in getirilmesinde bir sakınca görmedi. Yasanın genel gerekçesi ile ÖSYM'nin görevlerine ilişkin temel maddeler, “sınavların adil ve güvenli yapılması” ilkesi ve amacına dayandırılıyor. Sınavları güvenli yapamadığı kesin, adil yaptığı da kuşkulu olan ÖSYM'nin Başkanı'nın görevden nasıl alınabildiğine gelince... İdare hukukunun yerleşmiş ilkelerine göre; idari bir işlemle bulunduğu göreve atanan Demir'in görevden alınması da yine aynı prosedürü gerektiriyor. Yasanın dördüncü maddesinin dördüncü fıkrası bu yolu şöyle tarif ediyor: “Görev süresi dolmadan Başkanın görevine son verilemez. Ancak, atanmak için gerekli şartları taşımadığı ya da kaybettiğinin tespit edilmesi veya görevini yerine getiremeyeceğinin Yükseköğretim Genel Kurulu kararıyla tespit edilmesi ve resmî sağlık kurulu raporu ile belgelenmesi hâlinde, Başkan görev süresi dolmadan atandığı usule göre görevden alınabilir.” Yasa uyarınca “idari ve mali özerklik” tanınan ÖSYM'nin başkanı yukarıdaki özel durumlar dışında görevden alınamıyor. Ancak Demir, YÖK tarafından “görevini yerine getiremeyeceği” tespit edilirse görevden alınabiliyor. Peki, dört aydır peş peşe skandallara sahne olan ÖSYM'de böyle bir tespit yapıldı mı? Hayır! Tam aksine, ÖSYM Başkanı'nın görevi yerine getiremediğini tespit etmeye yetkili tek makam olan YÖK'ün Başkanı Özcan, “iyi idareci olmadığını, riski yönetemediğini, başarılı olamadığını” belirttiği Prof. Demir'i görevden alamayacaklarını söylüyor. Özcan, bu sözleriyle yasada YÖK'ün tekelinde olan yetkiye ters düşüyor. Soruşturma izni verilmeyen süreç Hakkında soruşturma izni bile verilmeyen Demir, ÖSYM'nin başına atandıktan sonra üniversite sınavının ilk aşamasında (YGS) büyük bir şablon veya şifreleme hatası yapıldı. Demir önce bu hatayı inkâr etti, ancak daha sonra bu rezaleti adaylara gönderdiği mektupta “sehven” diye gerekçelendirerek kabul etmek zorunda kaldı. Benzer olaylar Akademik Personel ve Lisans Üstü Eğitim (ALES) sınavında da yaşandı. Arada özür mektuplarıyla sonuçlanan diğer sınavların ardından son olarak Tıpta Denklik Sınavı'nda bir önceki yıl sorulan soruların tekrarlandığı skandalı patladı ve sınav iptal edildi. Demir'in, 2010 yılında İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü olarak yaptığı doktora sınavının “en yüksek diploma ve ALES notuna sahip adayların elenmesi, en düşük notlara sahip adayların kazanması” üzerine iptal edildiği de ortaya çıktı. Nihayet Demir'in, bir makalesi için “intihal”, yani “bilimsel aşırma” ile suçlandığı ve yazılı özür dilemek zorunda kaldığı kamuoyuna yansıdı. 'Kusurlu, başarısız, ama sorun yok' Cumhurbaşkanı Gül'ün skandal patladıktan hemen sonra kendisinden aldığı bilgi üzerine “Tatmin oldum” dediği, Başbakan Erdoğan'ın ÖSYM'yi eleştirenleri “provokasyon”la suçladığı, ancak devletin zirvesindeki bu iki ismin de daha sonra kusurlu bulduğu Demir'e ilişkin durum bu: Kusurlu, başarısız, sınavlarda hatası var ama görevini sürdürmesinde sorun yok! Görevden almaya ilişkin yasal sürecin başlatılmamasından sonraki ikinci hukuk ayıbı burada kendisini gösteriyor. Zira sınavlarda yolsuzluk yapılsa, bu idari bir takdir işleminin değil, cezai bir yargısal sürecin konusu olacaktı. Ancak soruşturma izni verilmediği için cezai yargılama gerektirecek bir durum olup olmadığı sorusu kamuouyu vicdanını tatmin edecek bir şekilde cevap bulamadı. Soruşturma iznini kim vermedi? Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın istediği soruşturmaya izin vermeyenin kim olduğunu da eklersek, ÖSYM'deki rezalet eşliğinde cereyan eden hukuk skandalına ilişkin tabloyu da tamamlamış oluruz. ÖSYM Başkanı hakkında soruşturma izni vermeyen ve disiplin cezasına da gerek görmeyen merci, başkanı “Demir kötü idareci, ben olsam istifa ederdim” diyen YÖK'ün Genel Kurulu! YÖK Başkanı, Utku Çakırözer'e demecinde, bu kararı ön soruşturma komisyonunun görüşüne dayandırıyor, ancak YÖK Genel Kurulu'nun bu rapora uyma mecburiyeti olmadığı bilgisini bizden esirgiyor. Sahi, bugün “Yerinde olsam istifa ederdim” diyebilen YÖK Başkanı Özcan'ın, üniversite sınavı skandalı patladığında, yani daha Nisan ayında, Prof. Ali Demir'in yetenekleri konusunda neler söylediğini hatırlıyor musunuz? “Bu, tarihte yapılan en ciddi, en güvenilir sınavdır... Büyük başarıdır bence!..” Ne dersiniz; YÖK Başkanı “tarihteki en ciddi, en güvenilir sınavı yaptığını” ilan ettiği Ali Demir'e “başarısız, kötü idareci" diyerek ayıp etmiyor mu! ÖSYM ile YÖK'te yaşananlar, “Türkiye'de her şey olabilirsiniz, ama rezil olamazsınız” klasiğinin son örneğidir...