T24'ün de “Türkiye'nin Demokratikleşme Süreci ” üzerine bir sunuşla katıldığı seminerin ilk gününde Semih İdiz'in...
“Türkiye'de Erdoğan, İsrail'de Netanyahu iktidarda kaldıkça normale dönülemez. Erdoğan İsrail'de, Netanyahu Türkiye'de bir nefret figürü haline gelmiş durumda...”Bu ifadeler, Türk basınının diplomasi alanında en önde gelen isimlerinden Milliyet yazarı
Semih İdiz'e ait. İdiz, Türkiye-İsrail krizini de kapsayan dış politikaya ilişkin görüşlerini, Konrad Adenauer Vakfı ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenlediği 24. Alman-Türk Gazeteciler Semineri'nde dile getirdi.
Antalya'da Konrad Adenauer Vakfı Türkiye Temsilcisi
Jan Senkyr ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı
Orhan Erinç'in ev sahipliğinde yapılan toplantıya meslektaşlarımız dışında Alman Parlamentosu Dışilişkiler Komisyonu Başkanı
Ruprecht Polenz ile TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı
Murat Mercan da katılıyor.
T24'ün de “Türkiye'nin Demokratikleşme Süreci ” üzerine bir sunuşla katıldığı seminerin ilk gününde Semih İdiz'in önemli saptamalar içeren görüşlerinden önce, Polenz ve Mercan'ın “Türk ve Alman bakış açısından AB - Türkiye ilişkileri” üzerine yaptıkları konuşmayı özetleyelim.Almanların yüzde 29'u Türkiye'yi AB'de destekliyorPolenz, AB bütünleşmesinin zor bir dönemden geçtiğini belirttiği konuşmasında, Alman halkının sadece yüzde 29'unun Türkiye'nin AB'ye üyeliğini savunduğuna işaret etti. Bu durumun iki nedeninden birinin “Türkiye'nin farklı bir ülke” olarak görülmesinden kaynaklandığını belirten Polenz, “İslam'a karşı muğlak bir korku yaşandığını” anlattı. Polenz, Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkışta ikinci nedenin, bu kadar büyük bir ülkenin AB'yi zorlayacağı düşüncesinden kaynaklandığını vurguladı. Polenz, Avrupa'nın gelecekte artacak enerji ihtiyacı karşısında “köprü” konumunda olması ve birliğin barışçı sınırlar içinde yaşaması açısından Türkiye'nin üyeliğinin AB'ye yararı olacağının altını çizdi. Polenz'e göre, Türkiye'nin bölgedeki gücü, önemli ölçüde AB ile yürüttüğü müzakerelere bağlı.Murat Mercan da, konuşmasında, AB din farklılığı nedeniyle Türkiye'ye karşı çıkarsa, Avrupa'da yaşayan ve Türk olmayan Müslümanlara karşı ayrımcılık tavrı sergilemiş olacağını vurguladı. “AB'nin kendi içindeki derinleşmesinin belki de AB'nin daha da ayrışmasıyla sonuçlanacağını” savunan Mercan, Polenz'e “Siz siyasetçi olarak Almanya'da vergi verenlerin kaynaklarını ne kadar Yunanistan'a akmasını savunabileceksiniz” diye sordu.Mercan, 2, Dünya Savaşı'ndan sonra oluşan dengelerin, Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Ortadoğu'dan Orta Asya'ya kadar bütün çatışma bölgelerinde sorunların çözülmediğini, sadece dondurulduğunu gösterdiğini belirtti.'İsviçreli politikacı olmayı tercih ederdim'“Avrupa'nın gittikçe artan enerji talebiyle Asya'nın büyük nüfusunun artan enerji talebinin yarattığı gerilimi gelecekte nasıl çözeceğiz” diyen Mercan şöyle devam etti:“Bu sorunlar dengesi içinde ister Doğu-Batı deyin, ister Kuzey-Güney, bütün eksenlerin ortasında Türkiye var. Türkiye'yi olduğundan büyük göstermek anlamında söylemiyorum. Şahsen, İsviçreli bir politikacı olmayı Türk politikacı olmaya tercih ederdim. Son bir haftadır günde üç saat uyuyorum... Afganistan'da başarılı olamayan NATO'nun geleceğinin sorgulanmasından daha doğal bir şey olamaz. Aynı şekilde, Türkiye ile ilişkileri, Rusya ile olan gerilimi nasıl çözeceği de AB'nin geleceğini belirleyecek.”'Türkiye Batı'dan bağımsız davranmayı öğrendi'Girişte sözlerinden alıntı yaptığımız Semih İdiz'in yaptığı sunuşa gelince... İdiz, seminerde “Türkiye'nin bölgesel rolü ve İsrail krizi” üzerine bir konuşma yaptı. AKP'nin kendisinden önce temelleri atılan dış politika konularını aynı rotada yürüterek profil kazandığını kaydeden İdiz, AB kendi içinde beka sorunları yaşarken Türkiye'nin doğal olarak bütün yumurtaları AB sepetine koymadığını anlattı. İdiz, “Türkiye bu süreçte Batı'dan bağımsız davranmayı öğrendi” dedi.İdiz, Türkiye ve Brezilya'nın arabuluculuğunda İran'ın razı olduğu uranyum takasına da değildi. Anlaşmanın, aslında ABD'nin daha önce kayıtlara geçirdiği isteği doğrultusunda olduğunu belirten İdiz, “Ancak ABD muhtemelen anlaşma sağlanmasını beklemiyordu. Son anda İran'ın sorun çıkaracağını düşünüyordu” dedi.'Erdoğan ve Netanyahu nefret figürü'İdiz, İsrail'in Gazze açıklarında seyreden yardım konvoyuna saldırması üzerine çıkan kriz ve olası gelişmeler için de, şu görüşleri dile getirdi:“Türkiye'de Erdoğan, İsrail'de Netanyahu iktidarda olduğu sürece bu işler düzelmez. Bugün Erdoğan İsrail'de, Netanyahu Türkiye'de bir nefret figürüdür. Bu kriz gelmekteydi, iki ülke arasında çok katı çizgiler çekilmişti. Bir 'devlet aklı' var, bir de 'iktidar aklı' (iktidara gelen parti anlamında) denilen bir kavram var. Türk-İsrail ilişkilerine iktidar aklı egemen oldu. Ancak Dışişleri Bakanı Davutoğlu, basın toplantısında devlet aklını sergileyen bir konuşma yaptı. Konuşmasında ihtiyat ve itidale davet vardı. Hükümet kanadında da dile getirilen iddiaya karşı çıkarak, İskenderun'daki PKK saldırısının İsrail ile ilgili olmadığını söyledi.Krizin seyrinde önemli gelişmeler oldu. İsrail yüksek yargısı, siyasi bir karar alarak topraklarında alıkoyduğu rehineler için, üstelik, İsrail askerlerinin şikâyet başvurularına karşın 'devletin bekası için onların bırakılması gerekiyor' diye karar aldı. İsrail de, geleneklerinin aksine elindeki rehineleri bırakmak zorunda kaldı. Burada Türkiye'nin Davutoğlu'nun Hillary Clinton ile yaptığı görüşmeler sonrası büyük bir ABD baskısı olduğu anlaşılıyor.Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, benim bildiğim kadarıyla son dönemde en hızlı toplantısını yaparak bir başkanlık bildirisi açıkladı. 'Uluslararası soruşturma' değil, 'uluslararası standartlara uygun soruşturma' çağrısı yapılsa da bu bildirinin yayımlanması önemliydi. Saldırıya uğrayan gemilerde Avrupalılar da vardı. Yani Türkiye, batılı aktivistlerle bir eylem yapmıştı.Netanyahu, baskını yapan askerleriyle gurur duyduğunu söyledi, ama Erdoğan'ın İsrail'i ve kendisini hedef alan çok ağır ifadelerine yanıt vermedi. Sonuçta İsrail de bu krizden bir şeyler öğrendi. Meydanın tamamen boş olmadığını gördü. Türkiye'nin sadece İslam dünyasını değil, batı dünyasını da harekete geçirebildiğini gördü. Gelinen noktada kriz kontrol altına alınmıştır. Ama normalleşme beklenemez. Zira Erdoğan ve Netanyahu, İsrail ve Türkiye'de birer nefret figürü olarak algılanıyor.”Polenz: Uluslararası soruşturma yapılmalıİdiz'in konuşmasından sonra bir değerlendirme yapan Almanya Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Polenz, İsrail baskını konusunda, BM Güvenlik Konseyi'nin yayımladığı başkanlık bildirisinde kullanılan ifadenin üzerine çıkan bir soruşturma yapılması mesajı verdi. Polenz, “Soruşturma, 'uluslararası standartlara uygun' değil, uluslararası bir soruşturma yapılmalıdır. Çünkü inandırıcılığı bu sağlayacaktır” dedi.Polenz, Gazze ablukasının sona ermesini isterken Türkiye'nin de Hamas'la ilişkilerini gözden geçirmesi gerektiğini vurguladı.'Başbakan'ın reflekslerini iyi okurum, Türkiye hazmedemez'Murat Mercan'ın da, bu konuyla ilgili yaptığı değerlendirmeyi aktararak noktalayalım:“İlk kez böyle bir saldırıya hedef olan Türkiye bir travma yaşıyor. Tabii bunun uzun vadeli etkileri olacaktır. Kurşun yarasının acısının daha sonra hissedilmesi gibi, Türkiye acıyı hissettikçe ilişkilerin daha da gerileceğini düşünüyorum, eğer Türkiye'nin beklentileri karşılanmazsa. İsrail yöneticileri uluslararası hukuk çerçevesinde yaptıklarının hesabını vermeliler, hesap verirlerse normalleşme olur. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ben siyaseti ve Başbakan'ın reflekslerini iyi okurum. Birleşmiş Milletler'de, Adalet Divanı'nda bu işin sulandırılmasını Türkiye hazmedemez... Hamas eğer bir terörist örgütse en büyük destekçisi İsrail'dir. Hamas'ı büyüten İsrail'dir.Mercan'ın 'Türkiye Ermeni katliamıyla neden yüzleşmiyor' sorusuna yanıtıSeminerin öğleden sonraki bölümünde, Cumhuriyet yazarı Leyla Tavşanoğlu ile Jamanak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ara Koçunyan “Türkiye ve Ermenistan arasındaki yakınlaşma süreci, tarihsel sorunlar ve gelecek için olanaklar” üzerinde birer sunuş yaptılar. Oturumu yöneten gazeteci Michael Lüders'in “Türkiye, üstelik Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılmasına karşın, Ermeni katliamı yapıldığını kabul etmekte neden zorlanıyor” sorusuna TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı ve AKP Eskişehir Milletvekili Murat Mercan'ın verdiği yanıtı da aktaralım:“Tarihle yüzleşmek konusunda en cesur millet Almanlar. Ne Fransızlar, ne Amerikalılar tarihleriyle yüzleşmek konusunda o kadar cesurlar. Almanların bu konudaki cesareti dünyaya örnek bir tavır.Biz niye bunu göstermiyoruz? Toprak talepleri, tazminat talepleri v.s. var. Ne kadar Osmanlı'nın devamı değiliz deseniz de, bir taraftan da Osmanlı'nın borçlarını devralmışsınız. Bunlar çok tartışmalı konular.Benim bu konuyla ilgili bir uzmanlığım yok. Birçok Türk için de böyledir. Ben politikacı olmasaydım, Ermeni soykırımı var mıymış, yok muymuş, bizi gündelik hayatımızda rahatsız eden bir mesele olmazdı. Beni ne rahatsız etti, o dönemde Türkiye'nin kaybettiği azınlıklar. Bu azınlıklarını bir artı değer olarak kullabilecekken... Mesela Rumlar, Ermeniler, Yahudiler Türkiye'de daha çok yaşıyor olsaydı, herhalde bizim AB'ye girmemiz daha kolay olurdu. Ben bu sorunun cevabını bilmiyorum. Gelin bir tarih komisyonu kuralım, bu komisyonun elde ettiği sonuçlar neyse biz bu sonuçlara katlanalım. Bu bile, nispeten muhafazakâr olan Türk entelijansiyasını düşündüğünüz zaman büyük bir adımdır.”Murat Mercan, 1915 olaylarında katledilen Ermeniler konusunda Türkiye'nin de Almanya gibi davranması, yani tarihiyle yüzleşmesi görüşünde olduğu izlenimi verdi. Antalya notlarını bu izlenimle noktalayalım...