12 Eylül darbesinden sonra girdiği cezaevinden Cumhuriyet’e “Samim Lütfi” adıyla yazılar...
12 Eylül darbesinden sonra girdiği cezaevinden Cumhuriyet’e “Samim Lütfi” adıyla yazılar gönderen Ali Sirmen’in 12 Mart’tan 12 Eylül’e darbelerin hikâyesini anlattığı kitabı “On İki’den On İki’ye Türkiye” başlığını taşır. Türkiye’nin 12’lerden 12’lere serüveni sürüyor. “12 Haziran” hemen herkes için önümüzdeki pazar günü yapılacak milletvekili seçimlerinden başka bir şey ifade etmiyor olabilir. Ancak Türkiye’nin demokrasi tarihi açısından çok önemli bir sayfa yine 12 Haziran’da açıldı. Ergenekon soruşturması 12 Haziran 2007’de Ümraniye’de bir eve yapılan baskınla başladı. O baskından sonra dört haziran geçti, ama soruşturma çeşitli dosyalara ve iddianamelere paylaştırılarak sürüyor. Tam dört yıl geçmesine karşın Ergenekon sürecinde açılan hiçbir dava bugüne kadar sonuçlanmadı. Yaklaşık dört yıldır “tutuklu” yargılanan isimleri de kapsayan bu süreçte hiç olmazsa sona yaklaşmış bir dava da ufukta görünmüyor. Ergenekon sürecinin, bu yönüyle, sonunda beraat edecek veya uzun süre hürriyeti bağlayıcı bir ceza almayacak tutuklu isimler için şimdiden ağır bir mahkûmiyet doğurduğunu söyleyebiliriz. Sadece yargının değil, yasamanın da takdiri İnsanlar yıllarca tutuklu kalırken, “ne yapalım yargının takdiri böyle” diyemezsiniz. Zira, bu sonuç yasama organının, yasama organına hâkim olan siyasi tercihlerin de takdiridir! İnsanlar “açıklanmayan deliller”le tutuklanabiliyor, yıllarca tutuklu olarak yargılanabiliyorsa, savunma ve adil yargılanma hakkını yerle bir eden bu sonuç, parlamentoda başlar. Nitekim bütün yargılamalar gibi Ergenekon süreci de parlamentonun kabul ettiği yasalarla yürüdü, yürütülüyor. 12 Haziran seçimlerinden birinci parti olarak çıkması ve tek başına hükümet kurabilecek bir sayıyla parlamentoya girmesi beklenen AKP’nin gündeminde, kabul edilmesi mümkün olmayan uzun tutukluluk sürelerini sona erdirecek bir hazırlık görünmüyor. Başbakan Tayyip Erdoğan da, uzun tutukluluk süreleri konusunda hiçbir planı olmadığını belli eden açıklamalar yapıyor. Ergenekon sanıklarının yıllarca tutuklu kalmalarını çok dert ediniyor görünmeyen Erdoğan, bu konudaki kayıtsızlığını “yargıya müdahale etmeme” iddiasına dayandırırken inandırıcı olamıyor. Dört paragraf arayla iki Erdoğan Size, Erdoğan’ın yargı kararları karşısında birkaç dakika arayla açıkladığı iki farklı görüşten söz etmek istiyorum. Mahmut Övür’ün Sabah gazetesinde yayımlanan (29 Mayıs 2011 Pazar) yazısında verdiği bilgilere göre, yer Başbakanlık uçağı. Tarih 28 Mayıs Cumartesi. Başbakan, uçağına aldığı gazetecilere açıklamalar yapıyor. İlk alıntımız, yeni tutuklamalarla devam eden Ergenekon süreciyle ilgili. Başbakan “Ergenekon yargısı” konusunda nasıl düşünüyor, birlikte okuyalım: “Bir suç sabit olmadıktan sonra şu şudur diyemeyiz. Buna elbette biz karar veremeyiz, beratı zimmet esastır. Bu nedenle sürecin uzamasını doğru bulmuyorum. (Ancak) ‘Neden böyle yapıyorsun’ diye sorgulama yetkimiz yok. Ama düşüncemiz ortada… Diyoruz ki, geciken adalet adalet değildir. Süratle iddianamenin hazırlanıp bir an önce yargı önüne çıkarılması önemli. Askerden medya mensubuna, adi suçlara varana kadar hepsinin bir an önce halledilmesi lazım…” Parlamentoya da hâkim olan bir siyasi iradenin lideri olarak Erdoğan, yakınır göründüğü tutukluluk süreleri konusunda elinden bir şey gelmeyeceğini böyle ifade ediyor. Aynı yazıda, dört paragraf sonra, yine yargıdan söz ediyor Başbakan. Bu kez konu, içki sunumu ve satışına ilişkin bazı düzenlemeleri iptal eden Danıştay’ın kararı. Birkaç dakika önce “yargının neden öyle davrandığını sorgulama yetkisi olmadığını” açıklayan Erdoğan, bakın bu kez ne diyor: “O içki yönetmeliğiyle ilgili kararın üzerine gideceğiz, biz doğru bulmuyoruz…” Ergenekon’da uzun tutukluluklar için “yargıyı sorgulama yetkimiz yok” diyen Başbakan, birkaç dakika sonra, alkollü içecekler konusunda yargı kararının üzerine gideceklerini açıklıyor. Bir başka deyişle, yıllara yayılan tutukluluk sürelerini trübünlere çekilerek seyre dalan parlamento iradesi, alkollü içecekler konusunda sahaya indiriliyor. Başbakanlık uçağındaki sessizlik Erdoğan’ı yanıltmasın Muhataplarına bile açıklanmayan gizli delillerle tutuklamalar, yıllar süren tutukluluk süreleri, dört yıldır tek davanın bile sonuçlanmadığı Ergenekon süreci… Hepsi, Türkiye’yi yaklaşık 9 yıldır tek başına yöneten AKP’nin parlamentodan geçirdiği Ceza Muhakemeleri Kanunu ve Türk Ceza Kanunu ile değiştirdiği Terörle Mücadele Kanunu gibi yasaların sonucu. AKP Türkiye’yi sadece parlamentodan geçirdiği veya değiştirdiği yasalarla değil, yaklaşık 9 yıldır hiç dokunmayarak siyasi iradesini kattığı yasalarla da yönetiyor! 15 yaşındaki çocuklar “terörist” diye yargılanırken alkol söz konusu olduğunda 24 yaşına kadar kimseyi yetişkin saymayan bir ülkeden söz ediyoruz. Erdoğan, sergilediği çifte standart karşısında uçağına “kabul ettiği” gazetecilerin sessizliğine aldanmasın. Türkiye’ye utançtan başka hiçbir şey getirmeyen uzun tutukluluk süreleriyle gerçek bir hukuk devleti kurulamaz. 12 Haziran 2011’de sandıkta tazelenecek siyasi irade, 12 Haziran 2007’de başlayan Ergenekon sürecinde dört yıldır tek davanın bile sonuçlanmadığını aklından çıkarmasın. Vesayete karşı mücadele umudunun dört yıla yaklaşan tutukluluk süreleri ve gazetecilerin kitap taslaklarını bile toplatmaya kalkma cüretiyle aldığı yara, AKP’nin nişan aldığı alkolle unutturulabilecek bir yara değil!..