Güvenlik bürokrasisi zirvesinin gündeminde “Gülen cemaati"nin de bulunduğu anlaşılıyor...
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un 14 Nisan Salı günü yaptığı konuşmada Fethullah Gülen cemaatini ima eden bölüm, asker ile polisin bu konudaki yollarının net olarak ayrıldığını göstermesi açısından da ilginçti. Eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’a ilişkin olarak birazdan alıntılayacağımız notlar da dikkate alındığında, güvenlik bürokrasisinin zirvesinde bir “Gülen cemaati gündemi” bulunduğunu düşünebiliriz. Önce Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un 14 Nisan Salı günü Harp Akademileri’nde yaptığı “Yıllık Değerlendirme” konuşmasında cemaatlere ilişkin olarak kullandığı bazı ifadeleri hatırlatalım:“Bugün bazı cemaatler öncelikle bir ekonomik güç olmaya ve daha sonra sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye, dine bağlı bir tek tip yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya koymaya çalışmaktadırlar.” “Bazı din eksenli cemaatler, kendilerini demokratik alanın bir oyuncusu olarak takdim etmekte ve çeşitli nedenlerle de görünürde kendilerinin güçlü bir konuma geldiğine inanmaktadırlar. Ancak bu güç imajı ve algısı yanıltıcıdır. İşte bu tip bazı cemaatler, hedeflerine ulaşmada kendileri için en büyük engel olarak TSK’yı görmektedir. Bunun için de her fırsattan istifade ederek, destekleyicilerinin de yardımıyla TSK aleyhine faaliyetlerde bulunmaktadırlar, Bu yapılanlara karşı, hukuk devleti kapsamında TSK’nın tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek ise büyük yanılgıdır.” “Anayasa’nın 24. maddesinde açıkça belirtilmesine rağmen dinin sosyal, ekonomik ve siyasi düzeni kısmen de olsa şekillendirmesi kabul edilebilir mi? Bu kapsamda din eksenli bazı cemaatleri, toplulukları, hareketleri Anayasa’nın 24. maddesine göre nereye koyacağız?” ‘Anayasa suçu işleniyor’ suçlaması Başbuğ, “ekonomik güç” ve “cemaat”i yan yana koyduğunda ayrıca “Fethullah Gülen grubu” demesine gerek kalmayacağını elbette biliyordu. Nitekim öyle oldu, “Gülen Cemaati" adlandırmasını neredeyse bütün yorumcular yaptı. Genelkurmay Başkanı’na göre, bazı dini cemaatler, laikliğin çerçevesini çizen Anayasa’nın 24. maddesi bağlamında “anayasa suçu” işliyorlar. Başbuğ, kendilerine engel gördükleri TSK’yı hedef alan cemaatlere karşı hukuk çerçevesinde “tepkisiz” ve “etkisiz” kalamayacaklarını vurguladı. “Hukuk devleti kapsamında” söz konusu edilen bu “etki”nin yargı ve emniyet üzerinde sonuç yaratmasının arzu edildiğini düşünmenin yanlış bir çıkarım olmayacağını sanıyoruz. Genelkurmay Başkanlığı’nın “anayasa suçu işleyen dini cemaatler olduğu” tespitine emniyet makamlarının da katıldığını gösteren bir belirti bulunmuyor. Aksine, emniyette Gülen cemaati kadrolaşması olduğu yolunda yıllardır süren iddialar bulunduğunu anımsatalım. Atasagun: Yatırımları Türkiye’ninkine yakın Şenkal Atasagun’un, MİT Müsteşarı’yken Cumhuriyet gazetesi yöneticileri ile sohbetinde dile getirdiği bir görüş, Başbuğ’un vurgu yaptığı noktayla çakışıyor. Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’a atfedilen günlüklerde, Atasagun’un ağzından Gülen’in “ABD’nin yeşil kuşak projesinin ayaklarından birisi olduğu” kaydediliyor. Günlükte Atasagun’un, Gülen cemaati konusunda şu ifadeyi kullandığı belirtiliyor: “Gülen’le ilgili bir sürü iddia var. Bir ara durumu kötüydü. Ama 3 aydır haber yok. bunların yatırımı Türkiye'ninkine yakın desem abartma olmaz…" (9 Nisan 2003) Günlüğe göre, Atasagun, 30 Mayıs 2003’teki görüşmede de, “kadrolaşmanın önemli bir tehdit olduğunu, laiklik konusunda en büyük güvence olarak TSK’yı gördüğünü” vurguluyor. Başında bulunduğu istihbarat teşkilatının kurumsal birikimiyle konuştuğundan kuşku duymamamız gereken Atasagun, Başbuğ’un vurguladığı ekonomik güç için “yatırımları Türkiye’ninkine yakın” gibi bir ölçü veriyor ve AKP hükümeti döneminde ciddi bir kadrolaşma yaşanmasından yakınıyor. Gülen ne demişti: İrtica yaygarası koparabilirler! Genelkurmay ve MİT’te çakışan bu yaklaşımlar, emniyet dışındaki güvenlik bürokrasisi zirvesinin gündeminde bir “Gülen cemaati” maddesi bulunduğunu gösteriyor. Fethullah Gülen’in, nisan ayı başında kendi internet sitesinde yayımladığı “Dün olduğu gibi bundan sonra da, dışarıdan da beslenen bazı şer şebekeleri samimi müminleri terörist gibi göstererek yeni bir irtica yaygarası koparabilirler" sözleri bu bağlamda anlam kazanıyor. Gülen’in kamuoyuna duyurduğu endişe, emniyet içinde “F tipi” olarak adlandırılan kadrolardan gelen bilgilere dayanıyor olabilir mi?