Uzun yıllar Milliyet gazetesine gökyüzü fotoğrafları çeken pilot Murat Öztürk, dün bir gösteri uçuşu sırasında hayatını kaybetti. Erken yaşta uzandığı yer kendisini incitmesin.
Haberi aldıktan sonra Milliyet’in internet sitesine girince şu başlıkla karşılaştım:
“Flaş… Flaş… Flaş… Flaş…
Acımız büyük!
GÖSTERİ UÇAĞI DÜŞTÜ”
Manşetteki haberde ne bir fotoğraf, ne de isim vardı. Acısının neden büyük olduğunu öğrenmek için Milliyet’in internet sitesine bir “tık” bağışlamanız gerekiyordu!
Başlık daha sonra değişti, ama manşette yine isim ve fotoğraf yoktu:
“YENİ HABER
Acı haber Adana’dan geldi
Efsane pilotu kaybettik”
Acı büyük olabilir, ama anlaşılıyor ki internet medyasında trafik (tiraj) savaşı daha büyük. Tiraj savaşlarının trajikomik tarihine internet medyası çoktan eklendi. Aptal yerine konan okuru internet sayfalarında gezdirmek için olmadık numaralarla berbat bir tarih inşa ediliyor.
Kaç kez tıklandı acaba isimsiz Murat Öztürk haberi, tirajı acısını hafifletti mi bilmiyorum, ama biz internet gazeteciğinde, gazeteci milletine çok şey söyleyen önemli gelişmeye bakalım.
Hasan Cemal, iki aydır 45 yıl boyunca ya yazdığı ya da yaptığı gazetelerde yok.
Öyleyse nasıl oluyor da iki aydır bir Hasan Cemal rüzgarı karşısındayız? Neden hakkında kimi gazetelerde yazı yazılması bile yasaklanmış Hasan Cemal’i konuşuyor Türkiye?
Soru, gazeteciliğin doğasını bu topraklarda eşine çok rastlamadığımız bir iddiayla ortaya koyan kıdemli bir gazetecinin medyanın haline de ayna tutan kişisel serüveninde cevabını buluyor.
Hasan Cemal, gazetecilik için en büyük olanağın “insan” olduğunu hem gazeteci milletinin, hem de “Başbakan’ı ve medya sermayesini sorgulamaktaki ısrarını” gerekçe göstererek sözüm ona kendisini susturmaya yeltenenlerin önüne koydu. Muazzam bir gazetecilik tutkusu ve cesaretle yaptı bunu. Ne para, ne pul, ne grup medyalarında patronlarca satın alınmış korkular, ne medya elitlerinin kendilerine sağlanan olanaklarla elde edilmiş kayıtsızlıkları… Her şeye rağmen, gazeteciliğin, üzerinde güneş batmayan uçsuz bucaksız bir meslek olduğunu gösterdi Hasan Cemal, “Gazeteler sizinse gazetecilik bizimdir” diyebildi.
“Hasan Cemal” deyip iki noktayı üst üste koyduğumuzda çok şey yazabiliriz karşısına. Ama ben birinciliği, zaman zaman kendisinin de acımasızca eleştirdiği görüşleri ne olursa olsun, bulunduğu her kademede gazeteciliğe özgül bir ağırlık kazandırabilmesine veririm. Ve “sürekli” olabilmesine.
Hasan Cemal işte bu nedenle, internette gazetecilik için büyük bir dönüm noktasını ifade ediyor.
Türkiye, tarihsel bir barış umudu yaşarken masanın bir tarafında oturan PKK’da ve Kürt coğrafyasında neler olup bittiğini en çok Hasan Cemal gazeteciliğinden öğrendik. Cemal’in, gazetedeki köşesi kapatıldıktan sonra geçen iki ayda neler yaptığını düşünün.
Abdullah Öcalan’ın “sınır dışına çekilme” çağrısından iki gün sonra, ne yapacağı merak edilen PKK’nın Kandil’deki lideri Murat Karayılan ile buluştu, uzun bir röportajla örgütün görüşlerini duyurdu. Kandil’den dönüp, Diyarbakır’dan Mardin’e, Viranşehir ve Kızıltepe’den Cizre ve Şırnak’a, Uludere’den Hakkari ve Van’a uzanan kapsamlı bir Doğu – Güneydoğu turuna çıktı, 11 bölümlük “Barış Sürecinde Güneydoğu Notları” başlıklı röportaj dizisini kaleme aldı. Arada haftada beş gün T24’e yazarken, bu kez PKK güçlerinin sınır ötesine çekilişini Türkiye’den izleyen tek gazeteci oldu, çarpıcı fotoğraflar eşliğinde yazmayı sürdürdüğü “Çekilme Günlüğü” dünyada da ilgi gördü. PKK’nın askeri kanadı HPG’yi yöneten ve çekilme sürecini idare eden Bahoz Erdal’dan Türk medyasında kapsamlı bir röportaj alan ilk gazeteci de Hasan Cemal oldu.
Yüzlerce köşe yazarının 10, 15, 20, 25 yılda üretemediği bu çalışmaları sadece iki ayda, gazetesindeki köşesi kapatıldıktan sonra ve arkasında hiçbir geleneksel kurum yokken tek başına karşımıza bir külliyat gibi koyabildi Hasan Cemal.
“Çekilme Günlüğü” nedeniyle Hasan Cemal’i ve T24’ü "cinayet şebekesi" olmakla suçlayanlar, kendi yöneticileri devletin PKK ile yaptığı görüşmeleri halka anlatmaya çalışan Akil İnsanlar Heyetii'nde görev alırken bize karşı kışkırtma yapan sözüm ona gazeteciler oldu, hep olacak.
Elbette solucanlardan korkmayız.
PKK’nın ne düşündüğünü, çocukların, gençlerin, anaların, babaların neden dağa çıktığını yansıtmak gibi çetin bir gazeteciliğe çamur atmaya kalkanlara pabuç bırakmayız.
“Gazetecilikçilik” oynarken gazeteciliğe dil uzatanları… İnsanları kışkırtmayı ve nefret kusmayı gazetecilik sananları izlerken “Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini” sözünü aklımızdan çıkarmayız.
Bu ülkede on yıllardır yapılanın dört başı mamur bir gazetecilik olmadığını, önce kendisini gazeteci sanan holiganlara göstereceğiz.
Evet, “Hasan Cemal olayı” gazeteci milletine çok şey anlatıyor.
T24, yaklaşık dört yıl önce bağımsız gazetecilik hayaliyle yola revan oldu. Bakalım alnımıza neler yazılmış? Her insanın ayrı bir yazgısı var, tamam. Ama Hasan Cemal olayı; başına gelen her şeyi kader sananlar bir yana, gazeteci milletinin ortak bir yazgı inşa edebileceğini, etmesi gerektiğini de ortaya koymuyor mu?
Gazetecilik, “haber girmek” için telefon başında talimat bekleyenlerin, gazete sayfalarını banknot gibi çevirmek isteyenlerin değil, herkesten önce ve herkesten çok gazetecilerindir. Bunun için ya yeni bir yol bulacağız, ya yeni bir yol açacağız…
Zira İstanbul güzel ama sahipleri pek yaman!