Atatürk, 5 Eylül 1938'de İstanbul 6. Noteri'ne teslim ettiği vasiyetname...
Atatürk,
5 Eylül 1938'de İstanbul 6. Noteri'ne teslim ettiği vasiyetname ile İş Bankası'ndaki kurucu hisselerinin temsilini CHP'ye bıraktı. Vasiyetnameye göre CHP'nin İş Bankası yönetiminde sadece “temsil” edeceği bu hisselerin gelirleri (temettü) Türk Dil ve Türk Tarih kurumlarına verilecekti. Hukuki statüsü böyle belirlenen İş Bankası'ndaki CHP hisselerinin, Dersim katliamında yakınları zarar görenlerin kayıplarının tazmin edilmesi için satılması yönündeki tuhaf öneri üzerine parti-banka ilişkileri gündeme geldi. Tartışma sırasında Moskova'da bulunan İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı
Ersin Özince, CHP'nin banka üzerinde hiç
bir zaman siyasi baskısının olmadığını belirtirken önemli bir not düştü. “CHP bu anlamda etkisiz, ama üzerimizde siyasi baskı olmadı mı? Oldu! Sadece bir kere. O da CHP'den değil,
Erol Evcil'e kredi verilmesi için
Tansu Çiller'den geldi. O krediyi Çiller verdirdi...” Bu yazının hikâyesi, işte burada başlıyor. (Bizim hatırlatacağımız süreç ile bir bağlantısı olmamakla birlikte Ersin Özince'nin, bu sözlerin yayımlandığı gazetelere böyle bir açıklama yapmadığını bildiren bir açıklama gönderdiğini de not edelim). Öldürülen işadamı
Nesim Malki cinayetini azmettirmekten hüküm giyen ve
Alaattin Çakıcı'ya uzanan ilişkileriyle yeraltı dünyasının önde gelen tehlikeli isimleri arasına yerleşen Erol Evcil nasıl oldu da İş Bankası'ndan 150 milyon dolar kredi alabildi? Özince'nin Moskova'da yaptığı açıklama önemli, ancak Çiller ile sınırlı tutulacak bir cevabın, banka tarihindeki bu utanç sayfasının sürpriz sorumlularını, kirli ilişkileri aklama gibi bir riski bulunuyor. Gelin, 28 Şubat ile Susurluk skandalı sürecine de rastlayan ve kirlenmeyen bir tarafın kalmadığı bu utanç sayfasının üzerindeki perdeyi birlikte aralayalım. Daha sonra da, bu yazıyı sonuna kadar okuma sabrı gösterecekler için 28 Şubat vurgusunun nedenini açıklayalım.
Evcil'e bankanın öz sermayesinden fazla kredi İş Bankası, Erol Evcil'in sahibi olduğu Eze Zeytincilik'e, Tansu Çiller'in Başbakan olduğu 1994 yılından itibaren kredi vermeye başladı. Bursa Şubesi
Mehmet Ertaş'ın talebiyle İş Bankası Yönetim Kurulu'nun Eze Zeytincilik'e verilmesini onayladığı kredi miktarı 1996 yılında 150 milyon doları bulmuştu. Bir başka deyişle, Erol Evcil'e verilen kredi miktarı, İş Bankası'nın o dönemdeki öz sermayesini geçmişti! Erol Evcil kredi borçlarını ödeyemeyince – ki ödemesi mümkün değildi - İş Bankası Mart 1997'de Eze Zeytincilik'e el koydu. Evcil'in şirketi, 47 milyon dolar değer biçilerek İş Bankası'nın olmuştu. Dönemin İş Bankası Genel Müdürü
Ünal Korukçu tarafından görevlendirilen banka müfettişi
Erdoğan Senem ise, bankanın 47 milyon dolara edindiği Eze Zeytincilik'in değerinin 1997 sonu itibarıyla 20 milyon doları bile aşmadığını raporuna geçirmişti!
Evcil için kitabına uydurulan teminatlar Müfettiş incelemelerinde, Evcil hakkında gerekli istihbaratın yapılmadığı, verilen çekler ile krediye karşılık teminat olarak gösterilen senetlerin karşılıksız çıktığı raporlandı. Müfettişlere göre, Bursa Şubesi Müdürü Mehmet Ertaş, karşılığı olmayan “hatır senetleri” ile Evcil'in durumunu gizlemişti. Ancak bunun bir gizleme değil, bir “kitabına uydurma” olduğunu herkes biliyordu. Zira bırakın 150 milyon dolar veren İş Bankası'nı, sokaktaki insan bile Evcil'in durumunun farkındaydı! Ersin Özince'nin Çiller'in baskısını yıllar sonra duyuran açıklaması da bu durumu teyit ediyor. Devam edelim...
Genel Müdür: Büyük başarı! Banka, kredi geri ödemelerini yapmayan Evcil'in 4 bin ton ipliğine el koymuştu. Ancak daha sonra anlaşıldı ki banka, genel müdürlüğün “sözlü talimatı” ile 3 bin ton ipliği iade etmiş, kalan 900 tonu da Evcil'in adamları depoyu basarak kaçırmışlardı. Müfettiş saptamalarına göre, depo baskını sırasında bekçinin yaptığı ihbara rağmen banka hiçbir önlem almaya gerek görmemişti! Evcil'e verilen kredileri onaylayan İş Bankası Yönetim Kurulu'ndaki görüşmelere ilişkin tutanaklar da, Evcil skandalının kayıtlarını taşıyor. Skandalı da kapsayan süreçte 10,5 yıl İş Bankası Genel Müdürlüğü yapan
Ünal Korukçu, Yönetim Kurulu'nda Evcil'e verilen kredileri savunuyor, el koydukları Eze Zeytincilik'in kârlarıyla alacakları tahsil edeceklerini söylüyor, hatta büyük bir başarı sağlandığını öne sürüyordu! Aynı zamanda Türkiye Bankalar Birliği Başkanı da olan Korukçu, bu “büyük başarı”nın ardından, kamuoyuna 2002 yılına kadar başında kalacağını açıkladığı İş Bankası Genel Müdürlüğü'nden emekliliğini isteyerek ayrılmak zorunda kalacaktı!
Sendika Başkanı'nın oğluna Evcil suçlaması Bu arada skandal her cepheden gelen bilgi ve iddialarla boyutlanıyordu. Müfettiş
Erdoğan Senem'in raporuna göre, İş Bankası'nın hakim ortağı durumunda bulunan banka çalışanlarının kurduğu BASİSEN Sendikası'nın Genel Başkanı
Metin Tiryakioğlu'nun oğlu
Burak Tiryakioğlu'nun Erol Evcil ile ortak işleri vardı. Raporunun ardından banka yönetiminden baskı gören Senem, CHP'yi temsilen Yönetim Kurulu'nda bulunan
Mustafa Timisi'ye bir mektup yazdı. Senem, bankadaki Evcil skandalının duyulmasını da sağlayan bu mektupta, Teftiş Kurulu Başkanı
Atakan Yumrukçal'ın raporu yenilemesini, özellikle Burak Tiryakioğlu'na ilişkin bölümü rapordan çıkarmasını istediğini öne sürüyordu. Müfettiş Senem'in baskılar üzerine istifa ettiğini belirtip, bu utanç hikâyesindeki inanılması güç bir sayfayı daha çevirelim.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı: Suç yok! Rezalet üzerine, Genel Müdür Ünal Korukçu, aynı zamanda bankanın “hukuk müşaviri” olan Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Eralp Özgen'den rapor istedi. Ceza hukuku profesörü olan Özgen'in, 27 Ekim 1997'de “İş Bankası Hukuk Müşaviri” şapkasıyla yazdığı 4 sayfalık rapor “çeteler Barolar Birliği'ne kadar uzandı” yorumlarına (Bkz: O dönemde Çağdaş Hukukçular Derneği ve eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan'ın açıklamaları) neden oldu. Ne diyordu Prof. Özgen 4 sayfalık raporunda? Evcil'e kredi verilmesini Yönetim Kurulu'ndan isteyen (şöyle de söyleyebiliriz; Evcil için Yönetim Kurulu'na kredi talebi göndermesi istenen!) Bursa Şubesi Müdürü Mehmet Ertaş'ın ceza hukuku açısından “memur” sayılmadığı için memur suçlarıyla cezalandırılamayacağını belirtiyordu. Ertaş'ın Erol Evcil'den gerçek senet yerine “hatır senedi” almasının “emniyeti suistimal” fiili kapsamına girebileceğini belirten Özgen, “Ancak” diye bir parantez açıyor, “Yargıtay'ın benzer bir olayda emniyeti suistimal suçunun oluşmayacağını, fiilin Bankalar Yasası'na muhalefet suçunu oluşturacağını içtihat ettiğini” belirtiyordu. Tam bu noktada bir kez daha “Ancak...” diyen Özgen, şöyle devam ediyordu: “Bankalar Yasası'na muhalefet suçunun oluşabilmesi, şube müdürünün bu senetleri 'hatır senedi' olduğunu bilerek kabul etmiş olmasına bağlıdır. Bu, dava sırasında ispatlanamaz ve müdürün bu senetlerin alındığı anda ödeneceği inancı ile hareket ettiği sonucuna ulaşılırsa, bu takdirde şube müdürünün kasdının mevcut olmaması nedeni ile aklanması söz konusu olur.” Banka zararının doğduğu şubede müdürün nasıl sorumlu tutulabileceği yerine nasıl bu işten kurtulabileceği üzerinden giden Özgen, Bankalar Yasası'na muhalefetten suçlu bulunması durumunda da müdüre sadece para cezası ile üç ay süreyle bankalarda çalışmama yaptırımı uygulanacağını belirtiyordu.
'Evcil kendi malını aldı' Peki, Erol Evcil'in İş Bankası kontrolündeki depodan baskınla kaçırdığı 900 ton iplikte durum ne? Prof. Özgen'e kulak verelim: “Yasalarımızda böyle bir fiile uygulanabilecek bir hüküm mevcut değildir. Böyle bir olayda ilk başta 'hırsızlık' düşünülebilir. Ancak hırsızlıkta temel unsur 'başkasının malını' almaktır. Oysa burada Erol Evcil, 'başkasının' değil, kendi malını almaktadır...” Prof. Özgen'in yaklaşımına göre adeta “Erol Evcil kendi malını kurtarıyorsa burada hırsız İş Bankası” gibi görünüyor.Hırsızlık uymadı, 900 ton ipliğin kaçırılması başka bir suçun kapsamına girebilir miydi? Yine Özgen'e kulak verelim: “(Olayda) Dolandırıcılık unsurları da mevcut değildir. (…) Burada doğrudan doğruya mal depodan alınmış, herhangi bir hile ile mağdur yanıltılarak bir işlem yaptırılmamıştır. Konut dokunulmazlığı ihlali suçu da söz konusu olamaz. İstikrar bulmuş Yargıtay kararlarına göre, bu suç ancak meskenlerde işlenebilir. İşyeri, depo gibi yerlerde bu suç söz konusu olamaz.”
Hiç kimse suçlu değil! Peki, 900 ton ipliğin kaçırılması sırasında bekçinin haber verdiği İş Bankası Bursa Şubesi Müdürü Ertaş'ın hiçbir işlem yapmamasında bir suç, en azından bir kabahat bulunabilir miydi? “Hayır” diyordu Prof. Özgen: “Kendisine haber verilmesine rağmen hiçbir şey yapmayan şube müdürünün eyleminde de suç unsuru yoktur. Eğer banka personelimiz memur sayılsalardı, bu fiil 'görevi ihmal' ya da 'kötüye kullanma' olarak nitelenebilirdi.” İş Bankası, karanlık ilişkileri kamuoyunda sorgulanan Erol Evcil'e, gerçeği yansıtmayan sözüm ona teminatlarla 150 milyon dolar kredi vermiş, geri alamıyordu. Bu sürecin hiçbir sorumlusu, hakkında dava açılabilecek tek bir kişi, en azından suç duyurusu yapılacak bir tek olay, hiç olmazsa disiplin cezası verilecek bir kusur olamaz mıydı? Örneğin; Genel Müdür Ünal Korukçu'nun görevlendirmesi üzerine ilk raporu hazırlayan ve Evcil'e verilen kredilerin bir risk taşımadığı görüşünü savunan banka müfettişi
Dündar Parlar için bir sorumluluk öne sürülebilir miydi? “Olmaaaaz” diyordu Prof. Özgen raporunda ve “Parlar'ın da görevini gereğince yapmamak ya da gördüğü / bildiği bazı şeyleri saklamakla sorumlu tutulabileceğini, ancak memur olmadığı için bu nedenlerle suçlanamayacağını” anlatıyordu.
Müfettiş: Karanlık ilişkilere nasıl 150 milyon dolar verilir? Baskılar üzerine istifa eden müfettiş Senem, mektubunda “Ana para riski yaklaşık olarak 150 milyon dolara varan kredilerin, 'asker kaçağı', en baştan itibaren son derece karanlık ve kirli ilişkilerin içine girmiş olan bir insanın kurduğu firmalara, hiçbir çekince duyulmaksızın verilmiş olması nasıl açıklanabilir” diye isyan ediyordu. Müfettiş isyan ediyordu ama Prof. Özgen “suç duyurusu” kabilinden bir şey bile önermiyordu bankaya! Bu kadar yeter. Özgen'in “usulsüzlük var, ama suçlu yok” raporu böyle, ancak bir süre sonra şube müdürü hakkında dava açıldığını, hakkında suç duyurusu yapılan Genel Müdür Korukçu'nun daha uzun süre devam ettireceğini açıkladığı Genel Müdürlük görevinden apar topar emekliliğiniistemek zorunda kaldığını not edelim.
'Atatürk devrimine karşı devrim sürecindeyiz' O dönemde İş Bankası'ndaki icraat üzerine milyonlarca dolarlık bir parantez daha açmamız, banka tarihindeki başka bir utanç sayfasının perdesini aralamamız gerekiyor. Ama bunu başka bir yazıya bırakalım. Sahi, İş Bankası'ndaki 28 Şubat bağlantısını açıklayacaktık... Prof. Eralp Özgen'in raporu yazdığı tarih olan 27 Ekim 1997'de 28 Şubat sürecinin dumanı tütüyordu. 28 Şubat 1997'de
Necmettin Erbakan ve
Tansu Çiller liderliğindeki koalisyon hükümetine “yaptırım” uyarısı da içeren Milli Güvenlik Kurulu kararlarının ardından hükümeti topa tutanlar arasında “Türkiye Barolar Birliği Başkanı” olarak Prof. Eralp Özgen de vardı. Erol Evcil kredileri konusunda adeta gizli koalisyon oluşturduğu Çiller ile Erbakan'a kamuoyu önünde kızıyordu Özgen. “Atatürk'ün başlattığı aydınlanma devrimine karşı, bir karşı devrim süreci yaşamaktayız” diyordu... Bozuk da olsa saat, nihayet doğruyu göstermişti işte! Haksız mıydı Prof. Özgen? Atatürk'ün mirası, Atatürkçü baro başkanlarının da savunduğu tezgâhlarla İş Bankası'nda yağmalanmıyor muydu!..