Kürt sorununa çözüm arayışında önemli bir eşik niteliği kazanan ana dilde eğitim ve öğrenim konusunda CHP liderinin...
“Resmi dil dışındaki ana dilde zorunlu eğitimi doğru bulmuyorum; birleştirici bulmuyorum. Politikacının görevi toplumu birleştirmektir; ayırmak değildir. Resmi dilimizi geliştirmek için çaba harcamalıyız. Ana dilin öğrenilmesi için de devlet her türlü imkânı sağlamalı.” Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin'in köşesinde yayımlanan bu sözler, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na ait. Kürt sorununa çözüm arayışında önemli bir eşik niteliği kazanan ana dilde eğitim ve öğrenim konusunda CHP liderinin kafasının karışık olduğu anlaşılıyor. Kılıçdaroğlu, ana dilde “zorunlu” eğitimin toplumu böleceği iddiasını dile getiriyor, ancak hemen ardından ekliyor: “Ana dilin öğrenilmesi için de devlet her imkânı kullanmalı...” Bunların, üzerinde ne kadar düşünülmüş görüşler olduğunu bilemiyoruz. Ancak devletin “ana dilin öğrenimi için her imkânı kullanması” önerisi, en azından okullarda “seçmeli Kürtçe dersi”ni kapsama alıyor gibi görünüyor. Acaba öyle mi? Yoksa Kılıçdaroğlu, zaten mevcut olan özel Kürtçe kursları ve Artuklu Üniversitesi'ndeki gibi, kurulduktan sonra ciddi bir olanak sağlanmayan Kürdoloji enstitüleri benzeri girişimlerin artırılmasından mı söz ediyor, anlaşılmıyor. Türk siyaseti Kürt sorununda genellikle sürüklendi SHP'nin hazırladığı Güneydoğu raporundan 21 yıl sonra yeni rapor hazırlayan CHP, ana dil konusunda kekelemeden konuşabilirse, CHP'nin “yenilik” iddiası türban açılımının ardından gerçekten önemli bir dayanak kazanabilir. Türk siyaseti Kürt sorunu konusunda bugün bulunduğu noktaya, önemli ölçüde önce “direnerek”, ardından “sürüklenerek” geldi. KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır'ın T24'teki yazısında işaret ettiği gibi, ana dili Kürtçe olan 6 milyon çocuk ve gencin bulunduğu Türkiye'de siyaset, bu kez topluma, sürüklenmeden bir çözüm önerebilecek mi? CHP'nin Güneydoğu raporunda bu sorunun da yanıtı aranacak. Peki Baykal'ın tüzüğü nasıldı? CHP'nin eski ve yeni liderleri, çarşamba günü buluştu. Görüşmede, Deniz Baykal'ın bir süredir dile getirdiği tüzük değişikliği talebini de yinelediği konuşuluyor. Baykal, daha güçlü bir CHP için “genel sekreterlik” yerine genel başkan yardımcılıklarının artırılmasını istiyor.Tüzük değişikliği konusundaki girişimleri, Baykal'ın CHP'nin başındayken partiyi hapsettiği tüzüğü hatırlatıyor. CHP'de Deniz Baykal'ın talimatıyla 2003'te tüzük değişikiği yapıldı. Bu değişiklikle, genel başkanlığa aday olmak demokratik ölçütler açısından kabul edilemeyecek usullerle zorlaştırıldı. Alternatif isimlere destek verebilecek delegelerin genel merkez yönetimi tarafından mimlenmesini sağlayacak koşullar getirildi. Hatırlayın; 2003'teki tüzük değişikliğiyle bir partilinin genel başkanlığa aday olabilmesi için imza verecek delegelerin toplam delegelere oranı yüzde 5'ten yüzde 20'ye çıkarıldı. Bir başka deyişle, delege sayısının 1270 olduğu düşünüldüğünde, genel başkanlığa aday gösterebilecek asgari delege sayısı 64'ten 254'e yükseltilmiş oldu. Üstelik tüzükte genel başkanlığa aday olmayı zorlaştırma girişimi bu kadarla kalmadı. Delegelerin, gösterdikleri aday için imzalarını, kurultay günü Başkanlık Divanı önüne gelerek göstermeleri de hükme bağlandı. Böylece “mevcut yönetim”e alternatif bir ismi destekleyecek delegelerin bu tercihlerini kurultay salonunda açıkça ilan etmeleri esası benimsenmiş, yeni genel başkan önerenlerin parti yönetimi tarafından mimlenecekleri bir düzen kurulmuştu! Özetle, tüzük değişikliği uyarınca genel başkanlığa aday olacakların, genel merkezin "ihanet listesi"ne girmekten korkmayacak 254 gözü kara delegenin imzasına ihtiyaçları olacaktı. Tüzük değişikliği ile bir delegenin yarışa katılması için birden fazla aday adayına imza desteği vermesinin de önü kesildi. (CHP'nin son Anayasa değişikliği paketinde, yüksek yargıya üye göndermek için seçim yapacak yargıçların sadece tek aday için oy kullanmalarını düzenleyen maddeyi Anayasa Mahkemesi'ne giderek iptal ettirdiğini hatırlatalım). 'Demokrasiyi muhalefette arama' kuralı ve istisnası 2003'te Baykal yönetiminin yaptığı tüzük değişikliği hedefine ulaştı. 26-27 Nisan 2008'de toplanan kurultayda Baykal'a karşı "aday adayı" olan Umut Oran ile Haluk Koç, öngörüldüğü kadar gözü kara delege bulamadıkları için "aday" olamadılar! Evet, Türk siyasetindeki genel kural CHP'de de hükmünü ifade ediyor; demokrasiyi iktidarda değilken talep etmek... Elbette Kürt sorunu, bu kuralın da istisnasını oluşturuyor! Bakalım iktidar ve ana muhalefet, Kürt sorunu konusunda bu kez “daha fazla demokrasi” temelinde uzlaşabilecekler mi?