Metin Toker’in o sözünü hatırlar mısınız? “Burası Türkiye. Burada Türkler yaşar ve böyle yaşar!..”
Bir ülke düşünün ki; muhalefetin yanı sıra devlet başkanı, parlamento başkanı, hükümet başkanı, başbakan yardımcıları, adalet bakanı ile hâkim ve savcıların atamalarından sorumlu yüksek bürokratı gereksiz ve uzun tutuklama sürelerinden yakınsın. Ama buna rağmen o ülkede oluruna getirilen herkes “terör örgütü yöneticiliği, üyeliği veya propagandası” suçlamasıyla tutuklanıp yıllarca hapsedilebilsin.
Hükümetten gelen açıklamalara bakarsanız, sorun mevzuatta değil, uygulamada. Madem yasalarda hiç sorun yok, aşağıda özetlediğim yakınmaları, devleti, parlamentoyu ve hükümeti dize getirmiş bir“örgüt”ün “yasadışı” icraatı hakkında suç duyurusu gibi de okuyabilirsiniz. » Cumhurbaşkanı Gül: Seçimlere yasal olarak katılmış, halkın oyunu almış, milletvekili sıfatını taşımaya hak kazanmış herkesin, haklarında kesin yargı kararları ortaya çıkana kadar yasama faaliyetine katılması gerektiğini düşünüyorum. Gazeteciler, haberciler ve bir bütün olarak medya mensuplarının halkı haberdar etme görevlerini yerine getirirken hiçbir engelle karşılaşmamaları da temel esastır. Hiç kimse fikirleri ve fikirlerini medya yoluyla açıklaması yüzünden hapse düşmemelidir. (1 Ekim 2012) » Başbakan Erdoğan: Şu anda içeride 400’e yakın emekli muvazzaf subay astsubayımız var. Bir ara bir ajan meselesi çıktı. Şimdi hele hele çok daha ağır olanı, yani örgüt kurmaktan, örgüt elemanı olmaktan. Şimdi böyle bir şeyin delilleri kesinse ver hükmünü işi bitir. Ama elinde kesin hükümler yok da sen yüzlerce subayı astsubayı örgüt elemanı olarak veya örgüt kuran olarak, hele hele Genelkurmay Başkanı’nı kalkar da bu şekilde değerlendirirsen burası Silahlı Kuvvetler’in moral değerlerini alt üst eder. O zaman terörle nasıl mücadele edecek bu insanlar? (18 Ocak 2013) » TBMM Başkanı Çiçek: Bazı sanıklar var ki, bir kısmı ileride beraat ettiği takdirde verdiğiniz hasarı ve sıkıntıları hiçbir şeyle telafi edemezsiniz. Kaçma, delilleri karartma tehlikesi yoksa; zaten dava açılmış, 10 celse, 20 celse olmuş. Halen bu kişiyi “delil karartacak” düşüncesiyle tutuklamak CMK 100. Madde ruhuna da, tutukluluk süreleri iradesine de, adli kontrol müessesesi ihtiyacına da aykırıdır. Bunları pekâlâ, suçu sabit olursa, hükümle tutuklayabilirsin. (...) Tutuklu milletvekili meselesini yargı çözecek. Ya bir an evvel bu davaları bitirir ki benim de şikâyetim buradadır ; bitiremedi, halen yeni yeni birleştirmeler var. O zaman bu iş dava olmaktan çıkıyor, pehlivan tefrikasına dönüyor. (9 Haziran 2012) » Başbakan Yardımcısı Arınç: Yargı paketinin çıkarılmasının tek amacı haksız tevkiflerin, uzun tutuklulukların asgariye indirilmesiydi. Yani yargıda görev alanlar, eğer özgürlükçü bir anlayışla olaya bakabilseler, bugünkü sıkıntılarımızın çoğundan kurtulurduk. (28 Ocak 2013) » Başbakan Yardımcısı Babacan: Yargı sürelerinin mutlaka kısalması gerekiyor. Öngörülebilir kararlar gerekiyor. İktidara geldiğimizin ilk sekiz buçuk- dokuz yılında savcı ve hâkim sayımızı çoğaltamadık. Yapmak istediğimiz her alım bizzat yargı tarafından engellendi... İnsanları tutuklayıp içeri atıyorsunuz, yıllarca kendileri hakkındaki hükmün ne olacağını bilmeden hapislerde duruyorlar. (...) İnsanların hayatı kararıyor. (16 Mart 2012) » Adalet Bakanı Ergin: Darbe ve muhtıralar karşısında hiçbir hâkim- savcı istifa etmedi. Tepki göstermek bir yana, yüksek yargımızın başkanları, başkanlar kurulu hükümete karşı siyasi açıklamalar yaparak, bildiriler yayınlayarak siyasete müdahale etmişlerdir. Anayasa’da yerindelik denetimi yapılamayacağı açıkça belirtilmesine rağmen Anayasa’nın ve kanunların çok açık hükümlerini hiçe sayıp, yetki gaspında bulunarak yasamaya ve yürütmeye hukuk dışı müdahalelerde bulunmuşlardır. Tutuklu yargılanmalarla ilgili problem yasalardan kaynaklanmıyor, uygulamalardan kaynaklanıyor. 2004 ve 2005’te yaptığımız ve bugün yürürlükte olan yasaların hedefi keyfî tutuklamaları kaldırmaktı. Tutuklamayı bir tedbir olarak kullanmaktı. Bugün tartışılan tutuklama kararlarının çoğu yasadan ziyade uygulamadaki hatalardan... (25 Haziran 2010 - 24 Temmuz 2011) » HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur: Özel Yetkili Mahkemelerde (ÖYM) savcı ve hâkimlerinin ruh hâlini, basketbol ya da voleybol maçında başlamadan önce saha ortasında kafa kafaya vererek galibiyet kararlılığı sergileyen sporcuların ruh hâline benzetiyorum. Bu psikolojinin de etkisiyle kendilerine eleştiri getiren herkesi, mesela beni, gerçekleri görmemekle suçluyorlar. “Biz böyle yapmasak ülke elden gidiyor. Biz bu direncimizle memleketi kurtarıyoruz. Siz bu dosyaları görseniz, içindekini okusanız böyle düşünmezsiniz” inancındalar. (...) Yargıtay’ın da kendisini gözden geçirmesi (…) artık oturup özgürlükçü liberal bir yaklaşım benimsemesi lazım. (29 Haziran 2012)
(Taraf - 31 Ocak 2013)