Başbakan Tayyip Erdoğan, uluslararası topluma Türkiye’nin tezlerini anlatmak için resmi dış politika dışında bir kanalı harakete geçirmek üzere Kasım 2010’da bir genelge yayımladı. 30 Kasım 2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan bu genelgeyle Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü kuruldu. Genelgede, “tüm kamu kurum ve kuruluşlarına, sahip oldukları personel, mali kaynaklar, yurtdışı teşkilatları ve teknik ve bilimsel kapasiteleriyle koordinatörlüğün faaliyetlerinin yürütülmesine yardımcı olmaları” talimatı verildi.
Erdoğan, Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü’ne, Başbakanlık’taki danışmanları arasından en parlak olanlarından birini getirdi; İbrahim Kalın. İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünden mezun olan Kalın, doktorasını George Washington Üniversitesi’nde beşeri bilimler ve mukayeseli felsefe alanında yapmıştı. George Washington ve Bilkent üniversitelerinde İslam ve Batı dünyası arasındaki ilişkiler konusunda dersler vermiş, bu alanda yayınlara imza atmıştı.
"İslam´ın farklılıkları tehdit olarak değil, Allah´ın lütfu olarak gören kapsayıcı vizyonu" bağlamında söz konusu ettiği "Kozmopolit İslam ruhu"nun yitirildiği görüşünü savunan Kalın, Başbakanlık’tan önce muhafazakâr entelektülel, aydın ve araştırmacıların ağırlıkta olduğu bir thank tank kuruluşu olan Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) kurucu başkanlığını yaptı. SETA’nın Ankara dışında Washington DC’de de ofisi bulunuyor.
İbrahim Kalın Başbakan Erdoğan’ın, öncesinde de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun güvenini kazanmış bir isim. Erdoğan’ın Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Lideri Mesud Barzani ile buluşmasında “Yemen türküsü” hep bir ağızdan söylenirken bağlamayı çalan isim olan Kalın, sesiyle ve sazıyla müzikte de sözü olan iddialı bir bürokrat.
Çalık grubuna geçtikten sonra Sabah gazetesinde yazılar da yazan Kalın’ın durumu, dünyanın önde gelen özel istihbarat organizasyonu Stratfor’un Wikileaks tarafından sızdırılan yazışmaları nedeniyle tartışılıyor. Türkiye’de Taraf gazetesinin dünyadaki 27 yayın ile birlikte yayımladığı Stratfor yazışmalarında Kalın’ın adı “çok önemli bir kaynak” olarak geçiyor.
Kalın, Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü görevine göndermede bulunarak, Stratfor benzeri kuruluşlarla temas kurmasında bir sorun olmadığı, görevinin bu tür ilişkileri gerektirdiği mesajını verdi. Olabilir. Ancak yazışmaların içeriği, Başbakanlık Başdanışmanı ve Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörü Kalın’ın mı Stratfor’dan, Stratfor’un mu Kalın’dan yararlandığı sorusuna meşruiyet kazandırmakla kalmıyor, bu konuda kuvvetli bir fikir de veriyor.
Yazışmalara göre, Stratfor İbrahim Kalın’ı Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı’nda “çok değerli bir kaynak” olarak görüyor ve “bu ilişkinin gizli kalmasına” büyük bir önem verdiğini kayda geçiriyor. Erdoğan’ın sağlık durumu konusunda Başbakan’ın doktorlarının yalanladığı bazı iddialara da yazışmalarında yer veren Stratfor’un, ABD Savunma Bakanlığı ve ordu birimleri ile istihbarat kuruluşlarına da “istihbarat satan” bir şirket olduğu dikkate alındığında, Kalın’ın “Başbakanlık Başdanışmanı” ve “Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörü” olarak Stratfor’la yazışmalarının sorgulanması değil, sorgulanmaması anormal olurdu.
Evet, İbrahim Kalın İslam ve Batı dünyası ilişkileri üzerinde akademik çalışmalarıyla dikkat çeken, Türk dış politikası üzerine kafa yoran ve aktif olarak çalışan önemli bir bürokrat. Ancak bu durumu, Stratfor’la ilişkilerinde, en azından pozisyonunun gerektirdiği dikkati göstermediğini görmemizi engellemiyor. Kalın, Stratfor’la ilişkilerinde Dışişleri Bakanlığı’nın birikimine başvursaydı, bugünkü sıkıntılı duruma düşmeyebilirdi.
Bu noktayı bir kenara bırakıp, Satratfor belgelerini yayımlayan Taraf’ı suçlamaya yönelmek iyi bir “kamu diplomasisi” refleksi sayılmaz. Kalın’a ilişkin tartışmayı Başbakan Erdoğan’ın yayınlara tepkisinin de sertleştirdiği açıktır. Ancak Türkiye’de eleştiriye karşı en ziyade muhafazaya mazhar şahsiyet olan Erdoğan’ın tutumu yerine Stratfor belgeleri üzerinden bir gazetecilik tartışması başlatmak gibi alaturka bir yola da sapmış bulunuyoruz.
Taraf gazetesi, Ankara’da Stratfor’la ilişkilerin İbrahim Kalın ile sınırlı olup olmadığını da sorguluyor. Bunu çok uzak olmayan bir zamanda anlayabileceğiz. Ancak Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü’nün resmi internet sitesine girdiğinizde, Stratfor Başkanı George Friedman’ın, Başbakanlığın davetlisi olarak Türkiye’de konuk edildiğini görüyorsunuz.
Sitenin “Faaliyetler” kategorisini tıkladığınızda, “Akil Adamlar Konferans Serisinin İkincisi George Friedman’ın Katılımıyla Gerçekleşti” başlığıyla karşılaşıyorsunuz. Metnin, davet sahibini de duyuran ilk paragrafı şöyle:
“Türkiye ve dünya üzerine yaptığı dikkat çeken analiz ve öngörüleriyle tanınan, ABD’nin önde gelen stratejik araştırma kuruluşu Stratfor’un başkanı, uluslararası ilişkiler uzmanı ve stratejist George Friedman, Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğünün davetlisi olarak İstanbul’daydı…”
Davet üzerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de katkısıyla ağırlanan Friedman, 2 Haziran 2010’da Cemal Reşit Rey’de “Türkiye ve Amerikan Dış Politikasında Denge Sorunu” başlıklı bir konuşma yapmış.
Taraf’ta yayımlanan belgelerdeki “Friedman’ın Başbakanlık aracıyla ağırlandığına” ilişkin bölümün, bu davetten kaynaklandığını tahmin etmek sanırım yanlış olmaz.
Stratfor’un ABD Savunma Bakanlığı’na da iş yaptığının anlatıldığı Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü’nün sitesinde Friedman’a İstanbul’daki toplantıya katılması için ödeme yapılıp yapılmadığı, yapıldıysa rakamın ne kadar olduğu belirtilmiyor.
Malum, Friedman, Stratfor’un müşterilerinden TÜSİAD’ın daveti üzerine geçen yıl da Türkiye’ye gelmiş ve kabineden iki isimle buluşmuştu. Enerji konulu toplantıda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’la buluşan Friedman’ın, bu toplantı için TÜSİAD’dan bir para aldığını –yine Taraf’ın yayınlarından- biliyoruz.
İstanbul’daki enerji toplantısında Friedman’la sohbet eden Davutoğlu’nun Stratfor’a ilişkin olarak özel bir kaydı olmadığı anlaşılıyor.
Peki sonuç?
Malum, İbrahim Kalın, Stratfor’la ilişkisini görevinin gereği olarak gördüğünü duyurdu. Ancak Taraf’ın yayını; Kalın’ın Stratfor’u değil, Stratfor’un Kalın’ı nasıl gördüğünü ve değerlendirdiğini ortaya koymuş bulunuyor. Taraf’ı suçlayan Kalın’ın, en azından, Taraf’ın yayınlarında kendisi için ortaya çıkan bu “değerli” istihbaratı ihmal etmemesinde yarar var. Zira, kendisini “Başbakanlık’ta çok değerli ve gizli tutulması gereken bir kaynak” olarak gören Stratfor’la aynı frekansta devam edecek bir ilişkiyi Başbakan bile taşımak istemeyebilir.
Sahi, hükümetten büyük bir itibar gören Freidman, Türkiye’yi nasıl görüyor ve Türkiye’ye ne öneriyor? Cevabı, yine Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü’nün resmi internet sitesinden okuyalım. Sitede Friedman’ın Türkiye tasavvuru şöyle özetleniyor:
“Medeniyetler çatışmasına inanmayan Friedman, ‘Türkiye, rotasını Avrupa Birliği yerine İslam dünyası ve ABD’ye çevirmeli’ tezini savunuyor ve ‘Türkiye tarih sahnesine imparatorluk olarak dönecek, Türkiye Birliği adında bir örgütlenmeye gidecek’ diyor.”
Nasıl, bu görüşler size de bazı çağrışımlar yaptı mı?
Stratfor Başkanı Friedman ile AKP, Avrupa Birliği’ne mesafe ve neo-Osmanlıcı yaklaşımlar konusunda aynı dalga boyunda buluşmuş görünüyor…