Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) yetkilileriyle PKK temsilcileri arasında Oslo’da yapıldığı belirtilen görüşmelere ilişkin ses kayıtlarının tamamen gerçeği yansıtıp yansıtmadığını kesin bilgilerle bilmiyoruz. Aynı Işık Koşaner’in, ağustos ayı başında kalktığı Genelkurmay Başkanlığı koltuğundayken yaptığı konuşmaların internete düştüğü andaki durumdayız. Konuşmalar internete düştüğü anda ne Koşaner, ne de MİT bir açıklama yaptı. Emekli Orgeneral Koşaner’in ilk bölümü 23 Ağustos’ta internete düşen konuşmaları, ertesi gün birçok gazetenin manşetinde ve sayfalarında yer buldu. Koşaner’in konuşmalarının ikinci bölümü 26 Ağustos’ta internete düştü ve ertesi gün yine manşetlerdeydi. Koşaner, konuşmaların kendisine ait olduğunu 27 Ağustos’ta açıkladı. Ancak bu açıklamadan önce internetteki ses kayıtlarını kesin hükümlerle manşetlerine çıkaran gazetelerin önemli bir bölümü, Türkiye’nin üst düzey istihbarat yetkilileri ve PKK temsilcileri arasında yapıldığı belirtilen konuşmaları tek satır bile görmedi. Bir gün önce haberi yayına koyan, ancak daha sonra kaldıran Kürt basınının temsilcileri Fırat ve Dicle haber ajanslarının bu tutumunun ardından Özgür Gündem de haberi görmeyen safta yerini aldı. Sabah gazetesi gibi haberi birinci sayfasından tek satır görenler, iç sayfalarda görüşmenin varlığından söz ettiler, ancak kimler arasında yapıldığının öne sürüldüğünü bile okurlarından esirgediler. MİT, dün öğlen saatlerinde CNN Türk’te Hande Fırat’ın sorularını yanıtlayan Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın yapılacağını duyurduğu açıklamayı, bu yazının yazıldığı gece yarısına kadar yapmamıştı. Ancak Atalay, PKK ile yapıldığı belirtilen görüşmeyi en azından yalanlamadı. Neden ne teknik, ne de ideolojik PKK ile yapıldığı belirtilen müzakereyi okurlarından saklayan gazetelerin bu davranışının nedeni, haber kaynağının ses kayıtlarını henüz teyit etmemiş olması olamaz. Zira aynı gazeteler, örneğin Zaman, örneğin Yeni Şafak, örneğin Vakit, örneğin Bugün, örneğin Star, örneğin Sabah, Koşaner’in konuşmalarını, kendisi teyit etmeden önce vermekte sakınca görmediler. Haberi saklamanın gerekçesi, yasadışı yapılmış dinlemeler de olamaz. Çünkü bütün gazeteler bugüne kadar yasadışı yapılmış yüzlerce dinleme ve izleme kaydı yayımladılar. Haberi saklayan ve tamamı hükümete-AKP’ye yakın olan gazetelerin tutumunun ideolojik bir gerekçeden kaynaklandığını düşünenler var. Ancak keşke öyle olsaydı. Nitekim haberi saklayan gazetelerdeki bazı köşe yazarları, MİT’in Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla yapıldığı (aksi düşünülebilir mi?) belirtilen PKK ile görüşmelerinin, Kürt sorununa barışçı çözüm yolunda atılan önemli bir adım olduğunu yazdılar, ki haklıydılar. ‘Bir yerlere bakarak’ gazetecilik yapmak Bugünkü MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olarak katıldığı belirtilen PKK temsilcileri ile görüşmeler, eğer resmen de doğrulanırsa, Türkiye tarihinin en önemli haberleri arasında yer alıyor. Buna rağmen haberi ihtiyatlı bir tutumla da vermeyerek saklayan gazetelerin tavrını tayin eden en önemli faktör, Türkiye medyasının eski hastalığının AKP iktidarı döneminde de alabildiğine nüksetmesi. Yani “habere değil bir yerlere bakarak” gazetecilik yapmak. Wikileaks’e sızan Amerikan diplomatlarının yazışmalarında Başbakan Erdoğan’ı öven ifadeleri manşetlere çıkarırken eleştiri içeren bölümleri makaslama örneğinde de “bir yerlere bakarak” sözüm ona gazetecilik yapılmıştı. “Haberi saklamak, yorumu esirgemek” de artık gazetecilik sayıldığına göre, porsiyonlara ayrılan gerçekten herkes kendisine göre bir parça koparıyor. Her grup kendisine uygun bir gerçek ısmarlıyor! Misal, Wikileaks’e sızan çok sayıda belgeyi yayımlayan Zaman gazetesi mevzu Fethullah Gülen’e gelince duruyor. Aynı Zaman, Koşaner’in ses bandını manşetine “Işık Paşa’dan inanılmaz itiraflar” başlığıyla çıkarırken MİT-PKK görüşmesini içerdiği belirtilen konuşmaları saklayabiliyor. Bakın TKP neler yapmış neler Peki bu kadar önemli haberlerin giremediği sütunlarda hangi haberler görevlendiriliyor? Ben bu yazı için Zaman’ı taradım. Ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) için “Oda TV iddianamesi” gibi yazılmış bir “haber”le karşılaştım. Gelin “TKP’liler üniversite olaylarını tırmandırmış” başlığıyla dün (14 Eylül 2011) Zaman’da yayımlanan o “haber”i birlikte okuyalım. “Haber”, Zaman gibi Gülen cemaati bünyesindeki yayınlardan Cihan Haber Ajansı ile muhabiri Selçuk Kapuci’nin imzasını taşıyor. Buyrun: “Siyasi parti liderlerine yapılan saldırılar ve üniversitede çıkan olaylarda aktif rol oynayan Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) üniversitedeki faaliyetlerine yönelik önemli belgeler ele geçirildi. Terörle Mücadele polisinin, TKP üyesi öğrencilerin evine yaptığı baskında ele geçirilen örgütsel dokümanlarda örgütün, öğrenci olaylarının tırmandırılmasında aktif rol aldığı görülüyor. Üniversitelerdeki kulüpler aracılığıyla eylemlerini yasal faaliyet üzerinde temellendirmeye çalıştığı belirlenen TKP'nin, ODTÜ'den sonra Bilkent Üniversitesi'ni yeni üs olarak kullandığı polis kayıtlarına da girdi. Dokümanlar ayrıca, yeni eğitim öğretim yılı önce başlamadan önce harekete geçen TKP'nin yıl içinde yapacağı etkinlikler için de şimdiden düğmeye bastığını gösteriyor. TKP üyesi öğrencilerin aralarında iletişim sağlarken aldıkları kararları, takip edilmeyi önlemek için mektuplaşma yöntemi ile parti mensuplarına ulaştırması dikkat çekiyor. Örgütün, üniversitelerde öğrenci temsilcilikleri gibi yerleri ele geçirerek hareket kabiliyetlerini yasal sınırlar içinde tutmaya çalıştığı belirtiliyor. Üniversitelerde ele geçirdiği kulüpler aracılığı ile de faaliyetler yürüttüğü saptanıyor. Bu kulüpler aracılığı ile çeşitli etkinlikler düzenlemeye çalıştığı belirlenen örgütün, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Kulübü'nde bir panel düzenlemesi tavsiyesinde bulunuluyor.” ‘Yasal temelde faaliyet ve panel’ suçu! Neler öğreniyoruz bu “haber”den? Henüz yeni akademik yılın başlamadığı üniversitelerde olaylar çıkmış. “Haber”de belirtilmiyor, ancak geçen yılki birkaç yumurta ve yürüyüşten söz edildiği anlaşılıyor. TKP, üniversitedeki eylemlerini “yasal faaliyetler üzerinde temellendirmeye çalışıyor”muş. Yani “yasal temelde faaliyet gösterme suçu” işliyormuş! Polisin ele geçirdiği “önemli doküman ve belgeler” TKP’nin, yani yasal bir partinin, “yıl içinde yapacağı etkinlikler için şimdiden düğmeye bastığını” gösteriyormuş. Düğmeye basıldığına göre kimbilir neler olacak! Örgütün (yani TKP’nin), “üniversitelerde öğrenci temsilcilikleri gibi yerleri ele geçirerek hareket kabiliyetlerini yasal sınırlar içinde tutmaya çalıştığı belirtiliyor”muş. Yine “yasal faaliyet” suçu! Ve –bu da önemli- parti, “Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Kulübü'nde bir panel düzenlemesi tavsiyesinde bulunuyor”muş. Nasıl “haber” ama? MİT görevlilerinin PKK temsilcileri ile yaptığı belirtilen haberi saklayan Zaman’da dün yayımlanan “haber”lerden biri buydu. Dünkü Zaman’da, Hüseyin Gülerce’nin, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’i, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Suriye yönetimine ilgisini “mezhebî yakınlığa” bağladığı için Alevilerden özür dilemeye çağıran gerçekten önemli bir yazısı vardı. Gülerce’nin, Türkiye’de demokratların sorununun “sadece kendine demokrat olmak” olduğunu da vurguladığı o samimi yazıyı, Zaman gazetesi editörleri ile Cihan Haber Ajansı ailesi de okumalı. Ve Zaman gazetesi okurlarından, Cihan Haber Ajansı abonelerinden, ikisi birlikte TKP’den özür dilemeli… TKP de, Oda TV iddianamesini okuyarak kendisine çeki düzen vermeli!