Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanlığı'na 21 Ocak'ta yapılan Genel Kurul'da seçilen Ümit Boyner, ilk kez basın karşısına çıktı. Boyner, “sığ” bir şekilde tartışıldığını vurguladığı katsayı sorununa değinirken “mezunlarının önemli bir bölümü imamlık yapmayan imam-hatip okullarının meslek lisesi değil, bir sosyal talep olarak ele alınmasını” önerdi. Askeri bürokrasinin siyasi otoriteye tabi olması gerektiğinin altını çizen Boyner, Ergenekon sürecinde “sanık haklarına özen gösterilmesi gerektiğini, “yargısız infaz”a varan bazı olaylar yaşandığını söyledi. Boyner, “komşularla sıfır sorun” politikası izleyen hükümete “Türkiye'nin limanları ile havaalanlarını Güney Kıbrıs'a açmayı” önerdi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un “Sabrımız taşarsa biz de bildiklerimizi açıklarız” sözlerini isim vermeden “tehdit” olarak değerlendiren Boyner, TBMM'deki “peygamber kavgası” için “Seviyesiz” ifadesini kullandı. Boyner, “devletin Aleviler, Kürtler ve aydınlarla barışması gerektiğinin” altını çizdi, üniversitelerde uygulanan türban yasağına karşı mesajlar verdi.
Ümit Boyner'in 2010-2011 programını açıkladığı toplantıya katılan yeni Yönetim Kurulu'nun 6 üyesi: (Soldan sağa) Muharrem Yılmaz, Cansen Başaran Symes, Haluk Dinçer, Ümit Boyner, Tayfun Bayazıt, Volkan Vural ve Mehmet Ali AydınlarÜmit Boyner'in, gerek TÜSİAD Yönetim Kurulu üyeleriyle birlikte medya karşısına çıkması, gerekse açıkladığı “TÜSİAD 2010-2011 Faaliyet Programı” başlıklı detaylı doküman, kurum tarihinde bir “ilk” olma özelliğini taşıyor.
Toplantıyı izleyen kıdemli ekonomi muhabiri ve yazarı Meral Tamer'in “Davos modeli” benzetmesi, Boyner ve kendisine eşlik eden altı Yönetim Kurulu üyesinin örgütün logosunun kapladığı bir arka plan önünde birlikte verdiği görüntüden kaynaklanıyordu.
Kıdemli ekonomi gazetecilerinden Serpil Yılmaz, TÜSİAD'ın yeni yönetiminin verdiği bu görüntü için Ümit Boyner'e “Kurumsal mı, yoksa konjonktürel mi” sorusunu yöneltti. “AKP hükümeti ile hassas bir denge üzerinde hareket eden TÜSİAD yönetimi, sadece Başkan'ın şahsında odaklanmayan bir fotoğraf mı vermek istiyor” efektiyle algıladığımız bu soruya Boyner'in yanıtını “Konjonktürel değil, kurumsal. Bize gayet doğal geldiği için böyle yaptık” biçiminde oldu.
Ümit Boyner'in verdiği bazı önemli mesajları aktarmadan önce, ciddi bir ekip çalışmasına dayandığı anlaşılan “2010-2011 Faaliyet Programı”nın hacmine değinmek istiyoruz.
TÜSİAD'IN İKİ YILLIK PROGRAMI: TÜSİAD'ın 2010 için öngördüğü makroekonomik senaryo ile başlayan çalışma, örgütün girişimcilikten sosyal güvenliğe, işgücü piyasalarından vergi politikalarına, eğitimden iklim ve işgücü piyasalarına uzanan “15 temel konusu”na vurguyla devam ediyor. Programa göre yeni TÜSİAD yönetimi, “ekonomik, dış politik, siyasi, sosyal” başlıkları altında tanımladığı “50 temel sorun alanı”nda 70'in üzerinde faaliyet planlıyor.
TEMEL ÖNCELİKLER: Programa göre TÜSİAD'ın temel öncelikleri şöyle sıralanıyor: İstihdam yaratma, vergi politikası ve kayıt dışı ekonomi ile mücadele, mali uyuma dönüş ve enflasyon riskinin giderilmesi, kısa vadede büyümenin dış finansman ihtiyacı ve cari işlemler açığı sorunu, enerji piyasasının liberalleştirilmesi ve arz güvenliği.
Programda “uzun erimli öncelikler” de şöyle duyuruluyor: Reel sektörün finansmana erişimi ve KOBİ politikalarının gözden geçirilmesi, bölgesel kalkınma perspektifinde sektörel dinamikler ve performanslar, demografik gelişmenin işgücü, sosyal güvenlik, eğitim ve sağlık boyutları, iklim değişikliği ile mücadele ve Türkiye'nin uyum taahhüdü, inovasyon ve AR-GE kapasitesinin geliştirilmesi.
DEMOKRASİ PAKETİ ÖNERİSİ: Program, bu önceliklerin yanı sıra “Demokratik standartların yükseltilmesi” ana başlığı altında TÜSİAD'ın yapacağı duyurulan “10. demokratikleşme paketi” önerisi ile dikkat çekiyor. Demokratik standartların yükseltilmesi için önerilen siyasi reformlarda Seçim ve Siyasi Partiler yasaları değişikliği ile demokratik bir anayasa ihtiyacına özel bir önem atfediliyor.
DIŞ POLİTİKADA YENİ YÖNELİMLER: Yeni TÜSİAD yönetiminin “dış politika” çalışmalarında genelde AB, ABD, Kafkaslar, Ortadoğu ve Asya-Pasifik, özelde Ermenistan, Kıbrıs, Irak ve İsrail başlıkları öne çıkıyor. Bu çerçevede gün gün belirlenmiş görüşme takvimleri ve “Dış politikada yeni yönelimler” başlığı altında planlanmış yuvarlak masa toplantıları duyuruluyor. TÜSİAD yönetimi şubatın son haftasında İsrail'e, mart ayında ABD'ye, mayıs ayında da Irak'a ziyaret düzenliyor.
İSTİHDAM ELEŞTİRİSİ: Yeni TÜSİAD yönetimi, özetlemeye çalıştığı kapsamlı programla kendisi için iddialı bir çıta, bir taahhütname de açıklamış oluyor. Toplantıyı izleyen gazetecilerin program konusundaki temel eleştirisinin, “istihdam konusunda TÜSİAD'dan daha ayrıntılı bir program beklentisi” olduğunu söyleyebiliriz. Boyner'in bu eleştirilere yanıtını, “Bu toplantıyı bir program sunumu olarak alın. Yoksa Türkiye'deki bütün sorunları çözme iddiası içermiyor. Zaten çalışmaya yeni başladık. Sermayenin tabana daha çok yayıldığı, daha çok istihdam yaratılan bir modele geçmemiz gerekiyor” biçiminde özetleyebiliriz.
ÜMİT BOYNER'İN AÇIKLAMALARI VE YANITLARI
Ümit Boyner'in konuşması ile sorulara verdiği yanıtlar; yeni TÜSİAD yönetimi adına dile getirilen görüşler olmasının yanı sıra somut öneriler ve bazı konularda sergilenen “tavır” açısından da önem taşıyor. Demokratikleşme ihtiyacına vurgu açısından “Boyner” tonu da taşıyan TÜSİAD Başkanı'nın değerlendirmeleri özetle şöyle:
MECLİS'TE SEVİYESİZ TARTIŞMA, GENELKURMAY'DA TEHDİT: Boyner, TBMM'deki “Peygamber” kavgası ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un “Sabrımız taşarsa biz de bildiklerimizi açıklarız” sözlerine, kurum ve kişi ismi telaffuz etmeden gönderme yaparak şunları söyledi: Siyasi istikrar ve başarının tek ölçütü, mutlu ve huzurlu bir toplum. Bir yandan Meclis'te seviyesiz tartışmalar, bir yandan “Bildiklerimizi anlatırız” tehditleri, yaşanan kutuplaşmalar... Bu görüntü bize gerçekten yakışmıyor. Huzurlu olmayan bir toplumda refahtan söz etmek mümkün değil. Bu tartışmaları 1990'lardan hatırlıyoruz. Kalitesiz siyasi gündem ve sığ bir demokrasi anlayışından kurtulmalıyız.
DARBE ANAYASASINI HALK SAHİPLENMEDİ: 1982 Anayasası darbe yönetimi tarafından, katılıma kapalı bir şekilde yapıldı ve halk tarafından sahiplenilmedi. Türkiye'de kalıcı demokrasiyi sağlayacağına inandığımız “10. Demokrasi Paketi”ni hazırlayacağız. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin işlediği, kontrol ve denge mekanizmalarıyla çalışan çoğulcu bir parlamanter demokrasi yerleşmeli, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerine müdahale olmamalı, hukuk devleti içinde yargı bağımsız çalışmalı...
DEVLET KÜRTLER VE ALEVİLERLE BARIŞMALI: Devlet Kürt vatandaşlarıyla barışmalıdır. Devlet Alevi vatandaşlarıyla barışmalıdır. Devlet aydınıyla barışmalıdır. Devletin vatandaşına küsme hakkı yoktur.
SEÇİM BARAJI DEMOKRASİ ÖNÜNDE SORUN: Yüzde 10 oranında uygulanan seçim barajı gibi bir uygulama çağdaş ülkelerde bulunmuyor. Bu baraj katılımcı, temsili demokrasi önünde bir sorundur. 2011'de seçime gidecek olan Türkiye bu reformu yapmalıdır. Otokratik bir lider modeli üzerine oturmuş bir siyasi parti düzeni, temsiliyeti yaralayan yüzde 10 barajı... Artık yeni bir demokratikleşme paketi tartışmaya açılmalı.
TÜSİAD TEKEL SORUNUNDA TARAF DEĞİL: Boyner'in, soru beklemeden görüş dile getirdiği konular arasında Tekel işçilerinin durumu da vardı. TÜSİAD'ın tavır açıklamakta ihtiyatlı davranmaya çalıştığı anlaşılan bu konuda Boyner şunları söyledi: Tekel işçileri konusunda sizi tatmin edecek bir cevap verebileceğimi zannetmiyorum. Siyah-beyaz değil, son derece gri olan bu alan içinde uzlaşmaya varılması gerekiyor. Bu konuda taraf olabileceğimizi zannetmiyoruz. Sosyal zararların mümkün olduğunca az olacağı rasyonel bir çözüm bekliyoruz.
GÜNEY KIBRIS'A LİMANLARI AÇALIM: Boyner'in açıklamalarında en somut önerilerden birisi, 1987 yılında Dışişleri Bakanlığı'nın genelgesiyle Güney Kıbrıs'a kapatılan Türk havalimanı ve limanlarının, AKP hükümetinin “komşularla sıfır sorun” yaklaşımı çerçevesinde açılması oldu. “Rum lobisi maalesef daha etkili” diyen Boyner, “Geçici olarak limanların açılmasının getirisi ve sorunlarını çok daha iyi analiz etmeliyiz” dedi.
KIBRIS'TAN ASKER ÇEKME: Boyner, Meliha Okur'un “Kıbrıs'tan asker çekme konusuna ne diyorsunuz” sorusunun yanıtına, “Buna cevap vermeye hazır mıyım, bilmiyorum” sözleriyle başladı ve “Komşularla sıfır sorun politikası güdüyorsak Kıbrıs konusunda daha proaktif olabiliriz Rum lobisine daha çok meydan vermeyecek şekilde. Bazı zorluklar olduğunu biliyoruz. Ama hükümet daha cesur ve rasyonel olabilir” dedi. Bu konuda, TÜSİAD Yönetim Kurulu üyelerinden emekli büyükelçi Volkan Vural'ın, “Annan Planı kabul edilseydi adadan zaten aşamalı olarak asker çekilecekti” diyerek bir “netlik ayarı” yaptığını da ekleyelim.
KATSAYI TARTIŞMASI SIĞ, İHL'LER MESLEK LİSESİ Mİ: Ümit Boyner'in, yıllardır Türkiye'yi iki kutuba bölen ve meslek liseleri düzenini de ipotek altına alan imam-hatip okulları konusundaki yaklaşımını, yeni TÜSİAD yönetimi adına dile getirilen görüşler arasında en dikkat çekenlerden biri olarak not ettik. Soru gelmeden “katsayı anlaşmazlığı” konusunda görüşlerini dile getiren Boyner, şunları söyledi: Katsayı konusunda TÜSİAD için farklı bir perspektif var. Biz olaya eğitim perspektifinden bakıyoruz. Türkiye eğitim açısından geri bir ülke. Meslek erbabı yetiştiremiyoruz. Genç işsiz oranı yüzde 30. Salt kültürel zenginlikle, tarihi mirasla götüremeyiz. Bugünkü katsayı tartışmalarını son derece sığ bir tartışma olarak görüyoruz. Sorunun özüne inmeyen, imam-hatip okullarıyla ilgili kutupların yaptığı sığ bir tartışma. Sorun Milli Eğitim Bakanlığı ile YÖK tarafından çözüme kavuşturulmaladır. Meslek lisesi öğrencilerinin maliyeti, genel liselere göre yüzde 30 ile yüzde 60 dolayında daha yüksek. Sorunu çözecek bir tartışma yapmalıyız. Bir; imam hatip okulları meslek lisesi taımına giriyor mu? İki; imam-hatip okulları örgün eğitim içinde düzenlenebilir mi? Bu soruları tartışmalıyız. Bugün imam-hatip okullarına giden kız öğrenciler imam olmuyor. Erkek mezunların da çoğu imam olmuyorsa, imam-hatip okulları meslek liselerinin içinde mi olmalı? Araya siyasi duruşları sıkıştırmadan bu konuyu rasyonel bir şekilde tartışmalıyız.
İMAM-HATİPLERE 'SOSYAL TALEP' OLARAK BAKILMALI: Boyner, daha sonra yöneltilen bir soruyu yanıtlarken, biraz önce TÜSİAD adına önerdiği tartışma açısından önemli bir hareket noktası olabilecek bir ifade kullandı. İmam-hatiplere “sosyal talep” gibi yaklaşmayı öneren Boyner'in sözlerini özetleyerek aktarıyoruz: İmam-hatip okulları bizim son noktayı koyduğumuz bir tartışma değil. Bu okulları bir meslek eğitimi olarak ele almak yerine bir “sosyal talep” olarak görebiliriz. Belli ki aileler, çocuklarını meslek sahibi yapmak için bu okullara göndermiyor.
ASKERİ BÜROKRASİ SİYASİ OTORİTEYE TABİ OLMALI: Boyner'in “soru beklemeden” açıklama yaptığı konulardan biri de, “asker-sivil ilişkileri” oldu. “Türkiye demokrasi açığı olan bir ülkedir” görüşünün altını çizen Boyner'in bu konudaki sözleri özetle şöyle: Helsinki sürecinde, 2000-2005 döneminde asker-sivil ilişkileri konusunda çok önemli bir ilerleme sağlandı. Daha yüksek standartlarda bir demokrasiyi kim istemez? Demokratikleşme sürecine mutlaka geri dönmeliyiz. Demokrasilerde silahlı kuvvetlerin, hükümetlerin ve kamu kuruluşlarının rolleri bellidir. Hukuk devleti, hiçbir kişi ve kurumun mutlak dokunulmazlığının olmadığı bir düzeni ifade eder. Askeri bürokrasinin de, bürokrasinin tüm kesimleri gibi siyasi otoriteye tabi olması gerekiyor.
'GENELKURMAY MİLLİ SAVUNMA'YA BAĞLANMALI' RAPORU: Boyner, Milliyet Ekonomi Servisi Müdürü Murat Sabuncu'nun “1997'de Prof. Bülent Tanör'ün TÜSİAD için hazırladığı raporda yer alan Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması önerisinin arkasında durulamadı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz” sorusuna şu yanıtı verdi: Genelkurmay protokolde nerede durur, o ayrıntıyı bilmiyorum. Ama ne söylemişsek onun arkasında duracağız. Askeri bürokrasi de siyasi otoriteye tabi olmalı.
ERGENEKON'DA 'YARGISIZ İNFAZ' UYARISI: TÜSİAD Başkanı'nın altını çizdiği önemli konulardan birisi, Ergenekon sürecine ilişkin bazı gözlemler oldu. Ergenekon sürecinde uzayan tutukluluk sürelerini ima eden Boyner, “Ergenekon davasında sanık hakları konusunda olağanüstü dikkatli davranılmalıdır. Gerekirse bu konuda yargıya ek kaynak aktarılmalı, süreç hızlandırılmalıdır” dedi. Boyner, T24'ün, “Sürece ilişkin ihtiyatla karşıladığınız noktaları biraz açar mısınız” sorusuna, “Süreç uzadıkça spekülasyonlara yol açıyor. Zaman zaman yargısız infaza kadar varıyor. Bu kadar olağanüstü bir davada yargının da olağanüstü önlemler alması lazım” karşılığını verdi.
IMF İÇİN HÜKÜMETTEN TUTARLILIK BEKLENTİSİ: Ümit Boyner, hükümetin IMF ile bir türlü sonuçlandıramadığı görüşmelere ilişkin bir soru üzerine, “Sorun; Türkiye'nin kısa dönemli finansman açığını nasıl gidereceği. Hükümetten biz de karışık sinyaller alıyoruz. Hatta farklı bakanlardan farklı mesajlar da alabiliyoruz. Bu konuda hükümetten biraz daha tutarlı bir söylem bekliyoruz.
ANAYASA FIRSATI KAÇMADI: “Yeni Anayasa yapma fırsatı kaçtı” değerlendirmesine katılmak istemiyorum. Bu konuda çalışmak için hiçbir zaman geç sayılmaz, sonuçta bir süreç olarak görüyoruz. 2002'de seçmenin yüzde 35'inin tercihi parlamentoya yansımadı, dışarıda kaldı. Temsiliyet, demokrasinin en önemli şartıdır. Bu konuda Başbakan'ın duyarlı olacağını sanıyorum, demokrasiden sık bahsediyor. “Koalisyonlarla olmuyor” demek kolaycılığa kaçış. Halkımıza güvenmek zorundayız. Herkes için bir Anayasa yapılacaksa başka şansımız yok.
ÜNİVERSİTEDE TÜRBAN YASAĞINA KARŞI MESAJ: Boyner, Murat Sabuncu'nun “Yargı bağımsızlığına vurgu yaparken 'sivil dikta' tartışmasından mı hareket ettiniz” ve “Örtülü kız öğrencilerin üniversiteye gidememesi konusunda ne düşünüyorsunuz” sorularına şu karşılığı verdi: Yargı bağımsızlığını özel bir anlam vererek vurgulamadım. Söylediğiniz gibi bir referansım yok, ama yargı bağımsızlığı çok önemli. Diğer sorunuzla ilgili olarak da, Anayasa üzerinde görüşlerimizi açıklarken söylediğimiz gibi, dini ve etnik kimliği ne olursa olsun bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları devletten hizmet alabilmeli. Tabii ki, ne olursa olsun, her vatandaşımızın devletten hizmet almaya hakkı var.
BİZİM MORALİMİZ İYİ: Ümit Boyner, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'nın karşılıklı olarak yaptığı “Moralimiz bozuk” açıklamaları anımsatılarak yöneltilen "kendilerinin moralinin nasıl olduğu" sorusuna, “Bizim moralimiz iyi. Problemlerimiz elbette bulunuyor. Ama Türkiye'de bir refleks var; problemlerin hemen çözülmesi isteniyor” yanıtını verdi.
GEREKTİĞİNDE SESİM YÜKSEK ÇIKACAK: Boyner, TÜSİAD Başkanlığı'nda sesinin nasıl çıkacağına ilişkin soru üzerine, “Ses tonum ikna etmeye, tartışmaya açık olacak. Yüksek çıkması gereken yerde yüksek çıkacak” dedi.
SON NOT GAZETECİLER İÇİN: Yeni TÜSİAD yönetiminin basın toplantısına ilişkin notlar özetle böyle. Bazı meslektaşlarımızla ilgili olarak yaptığımız gözlemleri de aktaralım. TÜSİAD yöneticilerinin de anlamakta zorluk çektiğini gözlemlediğimiz bazı sorular ile Boyner'in uzun sunumuna vurgu yaparken dile getirilen “Çalışma arkadaşlarınızdan uyuyanlar oldu” gibi ifadelere de sahne olan bir basın toplantısı oldu. “Dayanaktan yoksun bir ego gösterisi”nin sadece mesleki mensubiyetten hareket ederek sergilenmesinin, gazetecilik açısından hoş bir görüntü ortaya koymadığını belirterek noktalayalım.