Yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla yürütülen operasyon çerçevesinde bu hafta önemli gelişmelere tanık olabiliriz. Bunlardan biri, poliste büyük çaplı operasyon yaptıran, adli kolluk görevlilerini savcılar dışında kendi amirlerine de bilgi vermeye zorlayan düzenlemeyi yürürlüğe sokan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, bu "alan temizliği"nin ardından adı geçen bakanların istifalarını kabul etmesi olabilir. Yerel seçimde aday olan bakanlar nedeniyle zaten kabine revizyonuna hazırlanan Başbakan, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ve AB Bakanı Egemen Bağış'tan oluşan dörtlüyü kısmen veya tamamen kabine dışında bırakabilir.
Başbakan'ın yapacağı tercih "kısmi ayıklama" olursa, yani operasyona adı karışan bakanların bazılarını kabine dışında bırakırsa, bakanlıktan alınanların suçlu/kusurlu olduğuna kendisi de inanıyormuş görüntüsü doğabilir. Sürecin başından beri "yolsuzluk kisvesi altında hükümeti hedef alan kirli bir operasyon yapılıyor" iddiasına öne süren Erdoğan'ın adı geçen bakanları görevden alırsa, kendi kendisiyle ters düşeceği yorumları da var ki, yersiz sayılmaz. Başbakan'ın tercihini, bakanlara yöneltilen iddialar konusunda ne kadar bilgiye sahip olduğu şekillendirecek.
Bu hafta tanık olacağımız diğer gelişme, tutuklanan Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın evinde bulunan paraların kaynağı konusunda yaşanabilir. Evinde ele geçen paraların Osmancık'ta yapılacak imam-hatip lisesi ve Makedonya'daki Balkan Üniversitesi için yapılan bağışlar olduğunu öne süren Aslan için gündeme gelebilecek sürpriz tanıklıktan önce, Halkbank-İran meselesi üzerinde duralım. Zira hükümet temsilcileri ile hükümete yakın medyanın günlerdir "Türkiye'ye milyarlarca dolar zarar verildi" iddialarının arkasında bu ilişki de var.
- Çorum'un Osmancık ilçesinde 1970 yılında doğan Süleyman Aslan, Osmancık İmam Hatip Lisesi ve ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu. Aslan, halen Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü olan Hüseyin Aydın'ın ardından 15 Temmuz 2011'de Halkbank Genel Müdürlüğü'ne atandı.
- Birleşmiş Milletler, ABD ve AB kararlarıyla ambargo uygulanan İran, uluslararası döviz transferi sisteminden (swift) yararlanamıyor. Bir başka deyişle, ithalat ve ihracatında vermesi ve alması gereken kaynakları uluslararası bankacılık sistemi üzerinden transfer edemiyor.
- Türkiye, doğalgaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 20'sini, petrol ihtiyacının da, yıllara göre değişmekle birlikte, yaklaşık yüzde 20-30'unu İran'dan temin ediyor. Ancak ambargo nedeniyle İran'la bu alışveriş için bankacılık sistemi üzerinden ödeme yapılamıyor. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla durumu tartışılan Halkbank'ın adı, işte bu sorunun aşılması için gündeme geldi.
- Süleyman Aslan'ın da aralarında bulunduğu Halkbank yöneticilerinin Tahran'da yaptığı müzakereler sonucunda, İran Merkez Bankası'nın Halkbank'ta Türk Lirası (TL) cinsinden mevduat hesabı açması gündeme geldi. Formül şuydu: Türkiye, İran'dan aldığı doğalgaz ve petrolün bedelini TL olarak İran Merkez Bankası'nın Halkbank'taki mevduat hesabına yatıracaktı. Bu yapıldı ve İran'ın Halkbank'taki hesabına TL yatırılmaya başlandı. İran Merkez Bankası da bu hesapta biriken paralarla Türkiye'den işlenmemiş altın aldırıp ya doğrudan ya da Birleşik Arap Emirlikleri gibi üçüncü ülkeler üzerinden İran'a getirtiyordu. Böylece Türkiye İran'dan yaptığı ithalatın bedelini altınla ödemiş oluyor, bu arada İran için ithal ettiği altını doğrudan ya da dolaylı yollarla İran'a göndererek ihracat rakamlarını büyütmüş oluyordu.
- İran Merkez Bankası'nın Halkbank'taki hesabında biriken paranın zaman zaman 4 milyar lirayı (2 milyar dolar) aştığı oldu. Ancak daha sonra Türkiye'nin başlangıçta yararlandığı kapı da kapandı ve temmuz ayından itibaren İran'la kıymetli maden ticareti de ambargo kapsamına alındı, sadece gıda ve ilaç için açık kapı bırakıldı.
- İran'ın Türkiye ile altın üzerinden yaptığı bu ticarette tutuklanan işadamı Reza Zarrab'ınkinin de aralarında bulunduğu yaklaşık 10 şirketin kullanıldığı belirtiliyor. Halkbank çevrelerinde, İran'la yapılan anlaşmanın Türkiye'nin diğer bankalarınca da çok arzulandığının, hem Türkiye, hem de banka adına önemli bir kaynak yaratıldığının altı çiziliyor.
- Başbakan ve diğer hükümet temsilcilerinin, operasyonla Türkiye'nin ve milli bankasının zarara uğratıldığı iddiaları, ABD'nin de Türkiye'yi uyarmasına neden olan bu ticarete dayanıyor. Acak bununla sınırlı değil. Zira Halkbank'ın yüzde 49'u halka açık. Operasyondan önce piyasa değeri 10 milyar dolar civarında telaffuz edilen bankanın halka açık yüzde 49'luk hissesinin yüzde 30 dolayındaki bölümü yabancı fonların elinde bulunuyor. Tutuklanan Süleyman Aslan ve ekibinin her yıl birkaç kez, Halkbank hisselerini elinde bulunduran yabancı fonlara bankanın faaliyetleriyle ilgili brifing verdiği belirtiliyor. Bu fonların, Halkbank'taki operasyon nedeniyle ellerindeki hisseleri satmaya yönelmesinden endişe ediliyor. Fonların ellerindeki hisselerin tamamını veya bir bölümünü satmasının hem Türkiye'den 1-3 milyar dolar civarında çıkmasına, hem de döviz kurunun yükselmesine neden olacağı konuşuluyor. Halkbank Genel Müdürü'nün cumartesi sabahı tutuklanmasının ardından bugün borsadaki ilk işlem gününde Halkbank hisselerinin durumunun ne olacağı da merak ediliyor.
- Süleyman Aslan'ın kişisel durumuna gelince... Aslan'ın Çekmeköy'deki evinde 1 milyon 450 bin Euro, 2,5 milyon dolar ve 500 bin TL bulunmuş ve el konmuş durumda. Savcılık ve mahkemedeki ifadelerinden biliyoruz ki, Aslan, bu paraların kaynağının rüşvet değil, Osmancık'ta imam-hatip lisesi yapılması ve Makedonya'da kurulan Balkan Üniversitesi için yapılan bağışlar olduğunu öne sürdü.
- Bu bağışların neden evde tutulduğu sorusuna Aslan'ın verdiği cevapta Türkiye'nin girişimleriyle Makedonya'da kurulan Balkan Üniversitesi'nin durumu merkezi bir konumda bulunuyor. Balkan Üniversitesi'nin geliştirilmesinde Halkbank'ın operasyonel bir rolü var, zira Makedonya'da yüzde 100'ü Halkbank'a ait Makedonya Halkbank var. Aslan, Makedonya'daki bağış prosedürünün zorlu olduğunu belirtiyor ve banka üzerinden yaptıkları 950 bin Euro'luk havale üzerine Makedonya'da çıkan sorunları anlatıyor. Bu nedenle Balkan Üniversitesi'ne banka sisteminden bağış olarak para gönderemediklerini, bağışları evinde tuttuğunu öne sürüyor. Bu paralar için Türkiye'de bir hesap açmamasını da aynı gerekçeye dayandırıyor, böyle bir durumda kimin adına açılacak hesapta toplanacağının sorun olacağını savunuyor.
- Peki bağışların makbuz karşılığı var mı? Şu ana kadar gelen bilgilere göre, yok. Ancak Aslan ifadesinde bazı kaynak isimlerden söz ediyor ve 1 milyon 950 bin Euro'luk bağışı AKP İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürge ve oğlunun getirdiğini söylüyor. Yaklaşık 17 yıl Bayrampaşa Belediye Başkanlığı yapan Bürge, halen Balkan Üniversitesi'nin Mütevelli Heyeti Başkanlığı'nı yürütüyor.
- Süleyman Aslan'ın tutuklanmasının ardından gündeme gelen gelişme ise şu: Halkbank ve hükümet çevrelerinde yapılan görüşmelerin ardından, milletvekili dokunulmazlığı nedeniyle mahkemeye çağrılamayan Bürge'nin gönüllü olarak mahkemeye ifade vermesi veya savunma dosyasına girecek bir ifade göndermesi. Kendisiyle de görüşüldüğü ve Bürge'nin ve/veya oğlunun, son anda bir karar değişikliği olmazsa, mahkemeye "Balkan Üniversitesi'ne bağış olarak topladığımız 1 milyon 950 bir Euro'yu yerine ulaştırması için Süleyman Aslan'a ben verdim" şeklinde ifade göndermesi bekleniyor. Ancak Bürge'nin kendisinin de, bu "bağışları" hangi kişi, şirket ve kuruluşlardan aldığını, kanıtlarıyla, örneğin bağış makbuzları gibi belgelerle mahkemeye sunması gerekecek.
- Süleyman Aslan, evinde bulunan 2,5 milyon dolar ve 500 bin Euro'nun kaynağını da, kendisinin de okuduğu Çorum-Osmancık'ta yeni bir imam-hatip lisesi için tutuklanan Reza Zarrab'ın yaptığı bağış olarak gösteriyor. Okulun mimari projesini de mahkemeye iletmiş durumda. Bu rakam için de bildiğimiz bir makbuz yok. Ancak bu konuda da, imam-hatip lisesi projesini bilen ve Süleyman Aslan'ın hemşehrisi olan başka bir üst düzey kamu yöneticisinin mahkemeye ifade verebileceği konuşuluyor.
- Peki Türkiye'nin en büyük bankalarından birisini yöneten Süleyman Aslan'ın, bu kadar parayı kendi evinde, ayakkabı kutularının içinde ve benzer yerlerde saklaması hayatın olağan akışına uygun mu? Elbette değil. Nitekim Aslan'ın yanında olanların bile kendisini savunmaya imkân bulamadıkları nokta bu.
- Operasyonun önemli boyutlarından birini “kara para aklama” iddiası oluşturuyor. Bu konuda Halkbank hangi delillerle suçlanacak, henüz ayrıntılarıyla bilmiyoruz. İran’la yürütülen operasyonun devlet-hükümet tasarrufu olması bu açıdan önemli.
- Son bir nokta olarak, Halkbank Genel Müdürü Aslan’ın, savunmasında, alan açısından bir “memur suçu” olan “rüşvet” suçlamasını reddettiğini, çünkü memur statüsünde bulunmadığını vurguladığını hatırlatalım. Ancak "bankacıların memur statüsü" açısından Bankacılık Kanunu’nun yine “memur suçu” olan “Zimmet” başlığını taşıyan 160. maddesinde önemli bir düzenleme var. Banka yöneticilerine “zimmet” suçu durumunda ağır yaptırımlar öngören maddenin ilk iki fıkrası şöyle:
“Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları, altı yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler.
Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi hâlinde faile on iki yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak, adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi hâlinde mahkemece re'sen ödettirilmesine hükmolunur…"
Twitter: @DOGANAKINT24