Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942'de, babası Hakkı Şinasi Bey'in görevi nedeniyle...
Tapu kadastro memuru
Hakkı Şinasi Bey ile
Nadire Hanım'ın dört çocuğu oldu.
Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942'de, babası Hakkı Şinasi Bey'in görevi nedeniyle bulunduğu Kırşehir'de, ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. İlköğrenimini Ankara Ulus'taki Devrim İlkokulu ile Bahçelievler'deki Ulubatlı Hasan İlkokulu'nda tamamladı. Ankara'da, “bugün ne yaramazlık yapsak” diye arkadaşlarıyla takıldığı Cumhuriyet Ortaokulu ve futbol takımında kalecilik yaptığı Deneme Lisesi'ni bitirdikten sonra Hukuk Fakültesi'ne girdi. 1963'te Öğrenci Derneği Başkanı seçildiği Ankara Hukuk Fakültesi'ni 1965'te bitirdi. Avukatlık yaptığı kısa sürede girdiği bütün davaları kazandı.
Yön, Kim, Türk Solu, Ant ve Devrim yılları Yazmaya öğrenciliği sırasında başladı. Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Türk Sosyalizmi” başlıklı makalesi, 1962 yılında Yunus Nadi Ödülü'nü değer görüldü. 18 Haziran 1965'te
Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön dergisinde yazmaya başladı. Yön'de ilki “Biz Anayasayı Savunuyoruz, Ya Siz?” başlığını taşıyan yazılarında “Atatürk devrimleri” ışığında “tam bağımsız Türkiye” fikrini savundu. 1967'de Kim dergisinde yazıları, Akşam gazetesinde incelemeleri yayımlanmaya başlandı. 1968'de dil öğrenmek üzere gittiği İngiltere'den yazmayı sürdürdü. 25 Mart 1968'den itibaren Türk Solu dergisinde yazmaya başladı. 31 Ocak 1969'da Ankara Hukuk Fakültesi İdare Hukuku kürsüsünde
Prof. Tahsin Bekir Balta'nın asistanı oldu. Aynı yıl 15 Temmuz'dan itibaren incelemeleri Milliyet gazetesinde yayımlanmaya başladı. 1969-1971 arasında yazıları Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi'nde yayımlandı. 1970 yılında Ant dergisi ile Cumhuriyet gazetesinde makale ve incelemeleri yayımlandı. 24 Mart 1970'den itibaren Devrim dergisinde yazmaya başladı. 12 Mart 1971 darbesinin ardından 17 Mayıs'ta gözaltına alındı, bir ay sonra serbest bırakıldı. Yazıları 12 Temmuz 1971'den itibaren Ortam'da yayımlanmaya başladı.
İlk tutukluluk ve Sakıncalı Piyade 1971'de askerliğini yapmaya hazırlanırken “orduya hakaret ettiği” iddiasıyla tutuklandı. Mamak Askeri Cezaevi'nde yaklaşık bir yıl kaldı, yedi yıl hapse mahkûm edildi, ancak karar Yargıtay'da bozulunca serbest bırakıldı. Tutukluluğu için açtığı “haksız tevkifat” davasını kazandı. 10 Ekim 1972'de tahliye edildikten sonra askere alındı. Tuzla Piyade Okulu'nda 10 Ocak 1973'e kadar süren üç aylık eğitiminden sonra okul yönetimi tarafından "kötü hal ve düşünce sahibi" diye suçlandı ve askerliğini "er" olarak yapmasına hükmedildi. 31 Ocak 1974'te “sakıncalı piyade eri” olarak Ağrı'nın Patnos ilçesinde yaptığı askerliğini tamamladı. Sakıncalı piyadeliği için, “Evet, evet ne olursa olsun, ben Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, on binlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem" dedi. Ancak yedek subaylık hakkı ve aylıkları için sadece maddi tazminat isteğiyle açtığı davayı kazandı. “Sakıncalı piyadelik” bittikten sonra yedek subaylık hakkını kazanmıştı.
Yeni Ortam ve Cumhuriyet Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrıldı ve gazeteciliğe profesyonel olarak, 25 Şubat 1974'te Yeni Ortam Gazetesinde “Anarşist” başlıklı yazısıyla başladı. Yeni Ortam gazetesindeki son yazısı 12 Mart 1975'te yayımlandı. 18 Mart 1975'de, kendisiyle özdeşleştiği Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başladı. Cumhuriyet'teki “Gözlem” köşesinde yayımlanan ilk yazısı “Denklem” başlığını taşıyordu. Cumhuriyet'te yazarken bir süre Anka Ajansı'nda çalıştı. 1975 yılında, 12 Mart dönemini anlattığı yazılarından oluşan ilk kitabı “Suçlular ve Güçlüler” yayımlandı. Aynı yıl, Anka'da birlikte çalıştığı
Altan Öymen'le birlikte
Süleyman Demirel'in yeğeni
Yahya Demirel'in hayali mobilya ihracatını konu edinen “Mobilya Dosyası” kitabını yayımladı. 19 Temmuz 1976'da, halen TBMM Başkanvekili olan
Güldal Homan ile evlendi. 1977'de Anka Ajansı'ndan ayrılarak Cumhuriyet'in kadrolu yazarı oldu. Aynı yıl, halen Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyesi olan oğlu
Özgür dünyaya geldi.
Kitap yağmuru başlıyor Durmaksızın yazarak geçirdiği yıllar, peş peşe kitapları da beraberinde getirdi. 1977'de “Sakıncalı Piyade” ve “Bir Pulsuz Dilekçe” yayımlandı.
Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladığı “Sakıncalı Piyade” yüzlerce kez sahnelendi. 1978'de, belli dönemlere damgasını vurmuş birçok ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini mizahi bir üslupla ele aldığı “Büyüklerimiz” yayımlandı. Terörün tırmandığı 1979'da, 12 Mart öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı, şiddetle bir yere varılamayacağını anlatmaya çalıştığı “Çıkmaz Sokak” kitabı çıktı. Bu kitabı, 1980'de yayımlanan “Tüfek İcat Oldu” izledi. Kendi deyişiyle, "... terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak..." için yazdığı “Silah Kaçakçılığı ve Terör” ile siyasetten bazı görüntüleri anlattığı “Söz Meclisten İçeri” 1981'de yayımlandı. Aynı yıl, kızı
Özge doğdu. 1982'de “Ağca Dosyası” ve “Terörsüz Özgürlük” kitapları, 1984'te “Sakıncasız” adlı oyunu ve “Papa-Mafya-Ağca” dosyası yayımlandı. 1985'te “Liberal Çiftlik” ve “Devrimci Demokrat”, 1986'da da
Mehmet Ali Aybar'la Türkiye İşçi Partisi ve Marksizm üzerine yaptığı uzun konuşmayı içeren “Aybar ile Söyleşi” kitabı çıktı. 1987'de 27 Mayıs'çılardan
Osman Köksal'ın anı ve mektuplarını içeren “İnkılap Mektupları”, ardından “Rabıta” ve “12 Eylül Adaleti” kitapları yayımlandı. 1988'de önce eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) lideri
Behice Boran'la yaptığı söyleşiyi içeren “Bir Uzun Yürüyüş”, daha sonra “Tarikat-Siyaset-Ticaret” kitapları yayımlandı. 1990'da, bir yakın tarih incelemesi olan “40'ların Cadı Kazanı” ile “Kâzım Karabekir Anlatıyor”, 1991'de “Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925”, 1992'de de “Gazi Paşa'ya Suikast” kitapları çıktı.
Cumhuriyet'ten ayrılık ve gönülsüz dönüş 5 Kasım 1991'de,
İlhan Selçuk ile birlikte; Genel Yayın Yönetmeni
Hasan Cemal, Yazı İşleri Müdürü
Okay Gönensin ve Nadi ailesinin yeğeni Müessese Müdürü
Emine Uşaklıgil cephesine rest çekerek Cumhuriyet'ten ayrılan ekibin başında yer aldı. 1992 yılında 1 Şubat-3 Mayıs arasında Milliyet'te yazdı. Hasan Cemal'in ayrılması, Okay Gönensin'in Genel Yayın Yönetmenliği sırasında da tiraj kanamasının sürmesi nedeniyle İlhan Selçuk ve arkadaşlarının 8 Nisan 1992'de Cumhuriyet'e dönmesinden kısa bir süre sonra, 3 Mayıs 1992'de Milliyet'ten ayrıldı. Milliyet'te “Gazeteci” başlığıyla 3 Mayıs 1992'de yayımlanan veda yazısında, Cumhuriyet'e büyük bir istekle dönmediğinin işaretlerini vermişti: “... Borç batağına sokulan ve tirajı 40 binlere inen gazetede, ellerimize dikenler de batsa, görevimiz; okurlarımıza, yediveren bağımsızlık güllerini sunmaktır.”
Pazar günü hasta ziyaretine giderken... Cumhuriyet'ten ayrılan ekip içindeki görüş ayrılıkları su yüzüne vurmaya başlamış, gazetenin geleceğini ifade eden Uğur Mumcu bir yol ayrımının eşiğine geldiğini yakınında bulunanlara hissettirmişti. Cumhuriyet'e dönüşün üzerinden geçen sekiz ay geçmişti. 24 Ocak 1993 Pazar günü, tedavi gören bir dostunu ziyaret etmek üzere evinden çıktı. Eşi Güldal Mumcu ile çocuğu yanına gelmeye hazırlanırken mavi renkli Renault 12 otomobiline yerleştirilen bomba ile katledildi. Uğur Mumcu'nun hayatına ilişkin kronolojiyi öldürüldükten sonra eşi Güldal, çocukları Özgür ve Özge Mumcu tarafından Ekim 1994'te kurulan Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nın (um:ag) internet sitesinden aldım. Bugün um:ag'ı Uğur Mumcu'nun kızı
Özge Mumcu yönetiyor. Uğur Mumcu ile gazeteciliğe başladığım 1987'den 24 Ocak 1993'e kadar Cumhuriyet Ankara Bürosu'nda birlikte çalıştım. Kendisi gibi karanlık bir cinayete kurban giden Sabahattin Ali üzerine yazdığım kitabımın önsözünde Mumcu'nun imzası bulunuyor. Ancak “Uğur Mumcu” deyip iki noktayı üst üste koyduğumuzda karşımıza çıkan hayat, başıboş hatıralardan çok daha büyük bir anlam taşıdığı için yukarıdaki özeti yaptım.
Atatürkçü-Kemalist kesimde İslamcılık açılımı Biri ölümünden sonra (Kürt Dosyası) olmak üzere 25 kitap, iki oyun yazan; önemli bir bölümü yolsuzluk, terör, Kürt sorunu ve siyasal İslam üzerinde odaklanan binlerce makale kaleme alan Uğur Mumcu Türk basınında tek başına bir güçtü. Türkiye basınının en üretken kalemi olmanın yanı sıra tavrıyla da daima dikkat çeken büyük bir gazeteciden söz ediyoruz. Komünizme ilişkin yasaklarla birlikte İslamcılık-şeriat propagandasına ilişkin yasağın da (TCK 163) kaldırılmasını savunarak Atatürkçü-Kemalist kesim için tarihsel önem taşıyan bir açılıma çeyrek yüzyıl önce cesaret eden ismin de Uğur Mumcu olduğunu hatırlatalım. Keskin ve savaşkan bir zekâ, görüşlerine karşı çıkanları da etkileyen çarpıcı bir belagat, müthiş bir mizahla gazeteciliğe yağmur gibi yağdı ve bu sağanak nedeniyle tam 18 yıl önce bugün öldürüldü. UMUT (Uğur Mumcu Uzun Takip) operasyonunda yakalanıp yargılanan tetikçilerin varlığı, Mumcu cinayetini aydınlatmaya yetmiyor. Artık yorgun düşürülmüş o sorunun peşini bırakmamalıyız. Bugünkü iktidar gibi TBMM'de faili meçhul cinayetler dosyasının kapağını açmaya direnenlere direnerek... Türkiye'nin karanlık tarihine aldırmayanlara aldırmayarak... Sözüm ona gerçek diye gerçeğin ortaya çıkma olasılığını yok etmek için ortaya atılan sloganları bir kenara iterek sormalıyız... Uğur Mumcu'yu kimler, neden öldürdü?
ÖZGÜR MUMCU: BABAMI İSLAMCILARIN ÖLDÜRDÜĞÜNE İNANMIYORUM