Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının halen en çok tartışılan konularından birisi Selahattin Demirtaş’ın başarısı ve HDP’nin bu başarıyı 2015 Genel Seçimleri’ne taşınıp taşıyamayacağı sorusudur. Kısaca hatırlamak gerekirse, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş, “Yeni Yaşam Çağrısı” adını verdiği söylemini ilkeler üzerinden kurdu ve demokrasiye, adalete, barışa, gençlere, kadınlara, çevreye karşı bakışını hep bu ilkeler çerçevesinde açıklayarak HDP’ye yeni bir konumlandırma getirmişti.
Partinin yeni konumlanması ve Selahattin Demirtaş’ın seçim başarısı tartışılırken, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık Vatan Gazetesi’nde Ruşen Çakır’a Cumhurbaşkanı seçim sonuçlarını değerlendirdi. Söyleşide kullandığı "HDP bazı marjinal yaklaşımlardan kendisini kurtarmalı” söylemi de birden gündeme düştü. Bayık, “Marjinal yaklaşımların” tam olarak açılımını yapmasa da, HDP içindeki "bazı sol grupları" ya da 'lezbiyen-gay örgütlerin varlığını" işaret ettiği yorumları yapıldı. Bu söylem bize 23 Ekim 2013’te BBC Türkçe’ye konuşan BDP TBMM Grubu üyesi Altan Tan’ın HDP eleştirilerini hatırlattı. Tan: "Bu işi yürüten arkadaşlarımız sadece marjinal solla sınırlı kaldılar Türkiye'de. Bu marjinal solun önemli bir kısmı da dinle, İslam'la barışık değil. Kürt İslamcılar da bunlara sıcak bakmıyor, Türkiyeli Müslümanlar da sıcak bakmıyor. Hatta liberal çevrelerle bile bu marjinal solun arası iyi değil" (1) diyerek HDP Projesini eleştiriyordu. Daha sonrasında Tan, Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarından memnun kalmış olacak ki 11 Ağustos’ta Aljazeera’ya yeni açıklamalarda bulundu: “Doğru aday, doğru Türkiyelilik perspektifi, yani sadece marjinal solu değil dindarları, demokratları, sol liberalleri kucaklayan bir çizgi Selahattin Demirtaş” diyordu bu sefer Tan (2). Fakat, bu röportajda dikkatimizi çeken yine “marjinal” kavramının kullanılmasıydı.
Yeni konumu ve söylemleri ile ciddi bir çıkış yakalayan HDP, “marjinal” polemiği nedeniyle bir söylem değişikliğine gidebilir veya parti olarak yıpranabilir mi? Yoksa HDP, yeni konumlanması ile çıkış grafiğini 2015 seçimlerine de taşıyabilecek mi?
Bu sorulara cevap verebilmek için biraz uluslar arası örneklere bakmak gerekiyor. “Yeni ve Yenilenme”, birçok farklı siyasi parti tarafından defalarca seçim sloganı olarak da kullanılmış ve başarısını kanıtlamış bir kavramdır. Örneğin, İngiliz İşçi Partisi 18 yıllık muhalefet döneminden sonra iktidarı “Yeni İşçi Partisi” sloganı ile Muhafazakâr Parti’den almayı başarmıştı. Geç gelen bu başarıyı yeni bir strateji ve bu yeni stratejinin yansıması olan sloganlarına borçluydular. İngiliz İşçi Partisinin ortaya koyduğu “Yeni İşçi Partisi” stratejisinin başarısını Türkiye’de yakalayabilmek mümkün mü?
Unutmamak gerekiyor ki, “Yeni İşçi Partisi” sadece bir seçim sloganı değildi. 1979’daki seçim yenilgisinden sonra başkanlık koltuğuna oturan Neil Kinnock, partide bir reform hareketi başlatmıştı. Bu doğrultuda Siyasi Danışman Peter Mandelson’un da yardımıyla bazı imaj çalışmalarına da girişilmiş, hatta 1986 yılında kırmızı bayrak olan siyasi amblemin yerine de sosyal demokratların evrensel sembolü olan gül logosu kullanılmaya başlanmıştı. Çalışmalar, görevi devralan John Smith döneminde de sürdü ama 1994 yılında İşçi Partisi tarihinin en genç lideri Tony Blair’in görevi devralmasına kadar kesin bir başarı elde edilemedi. Seçimin kazanılması için köklü bir yenilenmeyi şart gören Blair, 1995’te parti tüzüğünde de değişikliğe giderek partinin eskiyle olan bağlarını da yeniden tanımladı.
“Yeni İşçi Partisi, çünkü İngiltere daha iyisini hak ediyor” sözleriyle başladığı 1997 Seçim bildirisinde Blair, “Davamız basit: İngiltere daha iyi olabilir ve olmalı da” ifadesini kullanıyordu. Sözleri açık ve netti. İzleyecekleri politikanın her alanda yeni ve ayırt edici özellikleri olduğunu ve bu yeni yaklaşımların eski sol ve muhafazakâr sağdan farklı olduğunu söylüyordu. İşte tam da bu yüzden “Yeni İşçi Partisi”’nin “Yeni” olduğunu vurguluyordu.
Hazırlanan seçim bildirgesi de, bahsedilen “Yeni Parti” kavramına uygun yeni bir uslupla kaleme alınmıştı. İngiliz İşçi Partisi, son 18 yıl hakkında dürüst olmaları gerektiğini söylüyor ve bu süre içinde muhafazakârların bazı alanlarda doğru işler de yaptıklarını kabul edecek kadar cesur davranıyordu. Öte yandan, muhafazakârları eleştirmekten de geri kalmıyor; tutmadıkları sözlere, uyguladıkları yanlış politikalara da değinirken, madde madde kendi amaçlarını sıralıyorlardı. Kısaca, Muhafazakar Parti’nin yanlış yaptığı konularda değişikliğe gideceklerini ve nasıl gideceklerini anlatan kısaca seçmene güven telkin eden bir bildiriyle çıkmıştı seçmenin karşısına. Eğitim, vergi, ekonomik büyüme, işsizlik, sağlık, adalet, refah devleti, çevre, temiz siyaset ve dış ilişkiler konularındaki yenilikçi somut adımları kısaca anlatarak, neden “Yeni İşçi Partisi” dediklerini somutlaştırıyorlardı.
Tüm bu çalışmalar meyvesini verdi ve 18 yıl aradan sonra İşçi Partisi tarihindeki en genç liderin önderliğinde “Yeni İşçi Partisi” olarak iktidara gelmeyi başardı. İngiltere örneğinden yola çıkacak olursak, HDP’nin yeni konumlanması ile Türkiye’de başarı yakalama şansı olduğunu söyleyebilir miyiz? Yoksa, farklı ağızlardan, farklı ortamlarda kullanılan “Marjinal” kavramının ortaklığı HDP’de bir yıpranma yaratabilir mi?
Daha önce de söylediğimiz gibi, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Demirtaş “Yeni Yaşam Çağrısı” söylemi ile birlikte “Demokratik Değişim, Barışçı Türkiye” sloganını beraber kullanmış, tüm etnik ve kimlikleri kucaklayan, ezilen sınıfların yanında olacağı vurgusu yapmıştır. Bildirgesinin çeşitli konu başlıkları altında yer alan, “Farklılıkların eşit ve gönüllü birlikteliği, tek mezhepçi olmayan anlayış, adalet, inanç özgürlüğü, barış” gibi düşüncelerinde de hep aynı ilkeleri savunan Demirtaş’ın, söylemindeki tutarlılığının aldığı seçim başarısında birebir etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Yeni söylemi ile klasik seçmeninin dışında, yeni bir seçmen kitlesine de ulaştığını aldığı oy oranlarından gözlemleyebiliyoruz.
HDP Eski Eşgenel Başkanı Ertuğrul Kürkçü’nün Radikal Gazetesi yazarı Ezgi Başaran’a verdiği röportajda, HDP'nin genişlemesinde politik ve muhalif her kesimi alacak bir tanım yapıldığını söylüyor ve "Bayık’ın Beyoğlu'ndaki marjinal gruplar" ifadesiyle sosyal-kültürel gönderme yapıldığını kaydediyor. Sözlerine “ben Manifestomuzdan ayrılmak için bir neden görmüyorum diye de ekliyor" (3)
Kürkçü’nün yaklaşımının doğru olduğunu söylememiz gerekiyor. Demirtaş Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “ezilen tüm sınıfların” yanında olacağını anlatmış ve LGBT, musevi, Ermeni, alevi vs. gibi azınlıklar hakkında açık açık konuşabilen bir lider olmuştur. Daha önceki seçimlerde farklı liderler tarafından üstü kapalı olarak bahsedilse de hiçbir seçim kampanyasında bu kadar açık bir şekilde bu sınıfların adına vurgu yapıldığı görülmemişti. Bu açıklık, Demirtaş’ın “samimiyeti” konusunda seçmeni ikna eden önemli bir etken olmuştu.
Unutmamak gerekir ki, seçmen liderde samimiyet görmek ister. Liderin kullandığı söylemlerde yapacağı bir geri adım sadece o konuda değil, liderin başka konularda da inandırıcılığında düşme yaratabiliyor. Çünkü seçmen, liderin imajını bir bütün olarak algılıyor. Demirtaş’ın, uzun yıllar sonra daha önce hiç oy alamadığı seçmenlerden oy almasının temel nedeni kampanya boyunca söylemlerinde tutarlılık sağlaması ve cesurca söylemlerinin arkasında durmasıdır. Bu nedenle bundan sonra önemli olan “marjinal” olarak adlandırılan grup her kim olursa olsun “ezilen sınıfların savunuculuğuna” soyunan Demirtaş’ın bu grubun haklarını söz verdiği gibi savunmaya devam edip etmeyeceğidir. Demirtaş Cumurbaşkanlığı kampanyasında kullandığı söylemler için “bu bir risk ve biz bu riski alıyoruz” açıklaması HDP’nin geleceği açısından da önemlidir.
Bu anlamda HDP’nin “Yeni Yaşam Çağrısı” söylemine ne kadar sadık kalacağı, HDP’nin önümüzdeki günlerdeki kaderini belirleyecek en temel etken olacaktır. Söylemlerinin sadece bir seçim dönemi propagandası değil, partinin siyasi çizgisi olduğuna seçmenleri ikna ettiği ölçüde başarı grafiği yükselecektir. Yakaladığı çıkışı sürdürebilmesi için yeni çizgisinden ayrılmadan, gündelik hayata somut şekilde dokunan çözüm odaklı bir siyaset sürdürmesi gerekiyor.
“Yenilenmek”, söylem olarak güçlü bir iddia. İngiliz İşçi Partisi İngiliz halkını yaptıkları sıkı bir çalışma ve atılan somut adımlardan sonra, “Yeni İşçi Partisi”nin sadece bir slogan değil, cesaret gerektiren yeni bir siyasi anlayışın sonucu olduğuna ikna edebilmişti. Yenilendiğini göstermek isteyen her siyasi parti de, “yeni konumunu” seçmenlerinin kafasında somutlaştırabilmek için aynı cesareti göstermek zorundadır. HDP yeni konumunu partinin sadece bir imaj çalışması değil, seçmenin ihtiyaçlarını anlamış, sorunlara somut projelerle çözüm üretebilen kısaca zamanın ruhunu yakalamış güçlü bir parti çalışmasının ilk adımı olduğunu seçmenine gösterebildiği doğrultuda çıkışını sürdürebilecektir.