ABD seçimlerine 5 hafta kala tüm dünyanın merakla beklediği “Adaylar Açık Oturumu”, 26 Eylül gecesi gerçekleşti. New York Hofstra Üniversitesi’nin ev sahipliği yaptığı ve 90 dakika aralıksız süren tartışmayı, yaklaşık 100 milyondan fazla izleyicinin izlemesi bekleniyordu. Daha önceki izlenme rekoru 80 milyon izleyici ile Carter – Reagan açık oturumu idi. Beklenen bu rakam, Başkan aday açık oturumları söz konusu olduğunda, yeni bir rekor sayılıyor.
Barack Obama ile Mitt Romney’nin 2012 açık oturumu 67.2 milyon izleyiciye ulaştığını düşünecek olursak, 100 milyon izleyici sayısına ulaşmak elbette ki kolay bir iş değildi. Bu noktada, yayın kuruluşlarının uzun süredir bekledikleri bu oturumu yayınlamak için yarıştıklarını söylememiz yanlış olmaz. NBC, CBS, ABC, Fox, Fox News, MSNBC, Univision, C-SPANve CNN açık oturumdan uzun saatler öncesinde tartışmanın yapılacağı mekana bağlandılar ve yorumcularının aracılığı ile izleyicilerin beklentilerini daha da yükselttiler.
Klasik TV yayını dışında, dijital servisler ve elbette sosyal medya da geleneksel TV yayınına alternatif olarak canlı yayın akışına katıldılar. Facebook, ABC Haber aracılığı ile Facebook’tan canlı yaparken Twitter da Bloomberg TV aracılığı ile debates.twitter.com adresinden canlı yayın gerçekleştirdi. Youtube da NBC, PBS, Fox News, Washington Post, Bloomberg, Telemundo gibi farklı haber ağlarından canlı bağlantılar yayınladı. Bunun yanı sıra, The New York Times, The Wall Street Journal, Politico, BuzzFeed ve Huffington Post gibi farklı haber kuruluşları da canlı yayınlarla tartışmayı kendi web sitelerine taşıdılar.
Bu seneki açık oturum, dijital uygulamaların da yayına dahil olması ile bir yeniliğe daha imza atmış oldu. Dartmouth College ile University of Massachusetts-Lowel ortaklaşa çıkardıkları “HillaryDonald” uygulaması ile izleyicilerin yaşadıkları tartışma coşkusunu sanal olarak analiz etmeye çalıştılar. Telefonu sallayarak veya telefonu tuşlayarak destek vermek, yuhalamak gibi eylemleri gerçekleştirebilen ve farklı duygularını ifade edebilen izleyicilerden toplanan tepkiler, sonrasında çeşitli harita ve grafiklere yansıtılarak tartışma sırasında ülkenin farklı yerlerindeki tepkiler ölçüldü.
Twitter da “TwitterScope” uygulaması ile duygu analizleri yaptı ve tweetleri ideolojik, negatif gibi farklı kategorilere ayırarak tartışmanın nabzını tuttu. NBC Altspace VR şirketi ile yaptığı çalışma ile de tartışmayı sanal gerçeklik ortamına taşıdı.
Açık oturum başlamadan önce adayların yaptıkları ön hazırlıklar masaya yatırıldı. Geçtiğimiz hafta, Hillary Clinton tartışmaya hazırlanacağını söylerek kampanyasına bir iki gün ara verdiği için, herkes kendisinin ne denli yoğun bir çalışma içerisinde olduğunu biliyordu. CNN Washington muhabiri Jeff Zelang’ın, Clinton’ın bir haftadır her akşam tartışmanın yapılacağı aynı saatte kürsü başında prova yaptığını söylemesi, bu nedenle kimseyi şaşırtmadı.
Trump’ın açık oturuma ne şekilde hazırlandığını tam olarak bilemiyoruz. Trump’ın kıdemli danışmanlarından Sarah Huckabee Sanders, Trump’ın en çok oy toplama nedeninin doğallığı olduğunu, bu nedenle özel bir çalışmaya girmediğini söylerken, yine CNN muhabirleri Trump’ın çalıştığını, hatta efsane basketbol koçu Bobby Knşght’ın bile bu çalışmalara dahil olduğunu bildirdiler.
Açık oturum 3 ana konu ekseninde geçti: “Amerika’nın Refah Elde Etmesi” konu başlığı ile başlayan tartışmada, adayların ekonomi ve yeni iş imkanları yaratma konusundaki programları soruldu. “Amerika’nın Yönü” başlığında ırkçılık gibi daha çok sosyal konular ele alınırken, son başlık olan “Güvenlik” başlığı altında da hem uluslararası politikalar, hem de son dönemlerde çok yaygın olan siber güvenlik üzerinde duruldu. Adayların her soruya 2 dakikalık cevap hakkı bulunurken rakiplerinin saldırısına cevap vermeleri için de ek süreler tanındı.
Açık oturumların ana nedenlerinden birisi elbette çeşitli siyasi, ekonomik ve sosyal konularda adayların farklı yaklaşımlarını ve programlarını izleyiciye gösterebilmektir. Bunu yaparken de adaylar sadece kendi yol haritalarını açıklamakla kalmaz, diğer adayın üzerine baskı uygulayarak hata yapmasını sağlamaya böylelikle de tartışmada öne geçmeye çalışırlar.
Hillary Clinton’ın açık oturumun en başından itibaren Trump’ı itibarsızlaştırmaya çalışmasının ana nedenlerinden birisi buydu. Daha ilk soruda Trump’ın babasının kendine sağladığı 14 milyon dolarlık kapital ile servetini kurduğunu, bu nedenle de ekonomi politikasının ‘zenginleri daha da zenginleştirmek’ olduğunu iddia etti. Kendisinin ise orta sınıf bir aileden geldiğini ve ekonominin ancak orta sınıfın güçlendirilmesi, orta sınıfa yatırım yapılması ile düzgün bir sisteme oturacağını düşündüğünü ifade etti. Bu söylemin ardında, hem rakibini üst sınıftan göstererek seçmenle bağında problem yaratma çabası hem de kendisini orta sınıftan çıkmış ve yine onlar için mücadele edecek aday olarak konumlandırmak istemesi yatıyordu.
Trump gece boyunca rakibinin tuzağına defalarca düştü ve kendisini savunmak zorunda kaldı. Bu durumun şimdiye kadar hep saldırı yaparak puan toplayan Trump için yeni olduğunu ve izleyicileri şaşırttığını söyleyebiliriz. Fazla savunma yapması, hata yapmasına da neden oldu; bu da rakibinin en çok istediği durumdu. Trump, 14 milyon doların çok yüksek bir rakam olmadığını söyleyerek konuşmasına başladı. Konut kredi krizinden memnun olmasının, iş imkanı yaratmayı bildiğini gösterdiğini ve federal vergileri ödememesinin “akıllıca” olduğu iddia etti. Trump’ın kampanyasının orta sınıf Amerikalıları hedef aldığını düşünecek olursak bu yorumlarının hiç bir şekilde hedef kitlesiyle bağdaşmadığını, hatta bir çoğunun bu yorumlardan rahatsız olabileceğini söyleyebiliriz. Dolayısı ile Trump’ın bu açıklamaları ile kendisine zarar verdiğini de kolaylıkla anlayabiliriz.
Trump da Clinton’ı zorlamayı bildi elbette. Özellikle açık oturumun ilk 15 dakikasında kendi mesajını iletmeyi başardığını söyleyebiliriz. Kendi hedef kitlesi olan orta sınıf üreticilerin bugün en büyük sorununun, Clinton’ın da parçası olduğu yanlış ticari anlaşmalar olduğunu iddia etti. Bu nedenle, tüm anlaşmaları tekrar masaya yatıracağını ve daha düzgün pazarlıklar yapacağını, ayrıca vergi indirimi sağlayarak kaçan şirketleri de geri getireceğini iddia etti. Clinton her ne kadar yapılan bir kısım ticari anlaşmaları savunmadığını iddia etse de, sistemin bir parçası olması bu sefer Clinton’ı savunma konumuna düşürdü.
CNN haberin son anketlerine göre, seçmenlerin %69’u Trump’ın öfke kontrolü problemi olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle Hillary rakibinin üzerine giderek izleyiciye bunu göstermek istese de; Trump, Cumhuriyetçi Parti önseçimlerinde gösterdiği performansın aksine öfkesine yenik düşmedi. Her ne kadar rakibinin ve moderatörün sözünü kesse de, genelin aksine açık oturumun sonuna kadar hakaret içeren tek bir söz bile etmedi. Sakin kalabilmesi bir yandan artı puan almasını sağlarken, diğer yandan da Trump’ın baştan itibaren bir Reality Show’a dönüştürdüğü seçim kampanyasının dışında bir performans göstermesine yol açtı. Bu da, onun en başından beri kurguladığı “doğal, içten” imajının dışına çıkmasına neden oldu. Clinton’ın farklı konularda yaptığı suçlamalar da Trump’ın konuları dağıtmasına neden oldu ve ilk 15 dakikada gösterdiği çıkış, hızla düşmeye başladı. Dolayısı ile Clinton rakibini savunmada bırakarak hem performansının düşmesine sağladı, hem de rakibinin hazırlıksız olduğunu göstermeyi başardı.
Hillary Clinton sorulara verdiği cevaplarla, rakibine yaptığı ataklarla kendisini “En hazır aday” olarak konumlandırmaya çalıştı. Açık oturum esnasında tartışmaya hazırlandığını ama sadece açık oturuma değil, Başkan olmaya da sıkı hazırlandığını gururla ifade ederek puan toplamayı başardı.
Kararsız seçmenlerin %60’a yakınının değişim istediğini biliyoruz. Trump da bu bilgiyi boşa harcamadı. Açık oturum boyunca Clinton’ın eski bir siyasetçi olduğuna defalarca vurgu yaptı. Rakibine “Neden şimdi?” sorusunu sorarak bahsettiği değişiklikleri neden senelerdir yapmadığını sorgulattı. Dünyanın her yerinde, kurum dışı adayların yükselişini de göz önünde bulundurarak kendisinin siyaset dışı olduğunu vurgularken Clinton’ın tipik bir “Laf çok icraat yok” siyasetçisi tanımına uyduğundan bahsetti. Böylece Clinton’ı statüko siyasetçisi, kendini de “değişim adayı” olarak konumlandırmış oluyordu.
Herhangi bir siyasetçinin rakibine “senelerdir siyasi sahnede olduğu” vurgusunu yapması rakibin “tecrübeli siyasetçi” kartını oynamasına neden olabilir. Trump bunun da önlemini almayı bildi: Clinton’ın tecrübeli olduğunu ama “kötü” tecrübeleri olduğunu söyleyerek bu kartı oynamasına izin vermedi.
Açık oturum başlamadan önce Hillary Clinton’ın Trump’ın son dönem yakaladığı momentumu kırıp kıramayacağı tartışma konusuydu. Her iki adayın da seçime 5 hafta kala ulaşamadığı seçmen gruplarına ulaşıp ulaşamayacağı da ikinci bir tartışma konusuydu.
Clinton daha önce defalarca açık oturum programlarına çıkmış, tartışma konusunda en tecrübeli siyasetçilerden biriyken, Trump’ın Cumhuriyetçi Parti ön seçimleri dışındaki ilk canlı siyasi açık oturum tecrübesi olduğunu biliyoruz. Tecrübe farkının, adayların hazırlanma süreçleri ve performansları üzerinde büyük bir fark yarattığı da aşikar.
Farklı medya kanalları destekledikleri adaya göre kazananı farklı ilan ediyorlar. CNN’in açık oturumun sonunda yaptığı anket, Clinton’ın tartışmayı %67’ye %22 kazandığını gösterse de Fox News bu anketin geçerliliğinin olmadığını ve tartışmayı Trump’ın kazandığını iddia ediyor. Adayların tartışma sonunda hedef kitlelerine ulaşma oranları konusunda henüz bir veri bulunmuyor. Dolayısı ile Clinton’ın performasının yeni seçmenler üzerinde bir heyecan yaratıp yaratmadığı veya Trump’ın son dönem gösterdiği yükselişin ne şekilde etkilendiğini bilemiyoruz.
Medya analistlerinin büyük bir çoğunluğu da Hillary Clinton’ın daha başarılı bir gece geçirdiği konusunda hem fikir. Vücut dili analizleri de Trump’ın daha gergin bir gece geçirdiğini, çok su içmesinin hatta kürsüde sallanmasının nedeninin de bu gerginlik olduğunu belirtiyorlar.
Unutulmaması gereken nokta, bu açık oturumun toplamda 3 kez karşı karşıya gelecek rakiplerin daha ilk buluşması olduğu. Önümüzdeki günlerde gerçekleşen açık oturumun her iki adayın da kampanyalarını nasıl şekillendireceğini ve kalan 2 açık oturumun da seçimleri ne denli etkileyeceğini göreceğiz.