Çocuklara sorulan kabus sorular kategorisinde birincilik her daim...
Çocuklara sorulan kabus sorular kategorisinde birincilik her daim, “Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?” sorusundadır. Öyle sevimsiz, öyle beyhude, öyle kötücül bir sorudur ki bu; minnak bünyenin, yetişkin dünyasına ait kavramlardan, kelli felli “ikilem” ile tanışması, belki de ilk o zamandır. Gözler irileşir, başlar hafif yana eğilir, ilk soru, belli belirsiz bir gülücükle bezenmiş “ikisini de” cevabıyla geçiştirilir. Elde un ufak olmuş kurabiye, akılda oyun, ikinci soru gelir. Nispeten zararsız görünen, zamansızlığını ise bir türlü yitirmeyen; “Büyüyünce ne olacaksın?” Çocuk aklı sınırsız, ebruli. “Peri kraliçesi olucam. Kovboy olucam. Sirk cambazı olucam.” dedi mi harikulade, söz bitti. Çocuk dediğin şeker ister, kolay özenir, ilgi sever. “Artiz olucam. Futbolcu olucam. Şarkıcı olucam.” dedi mi paniğe mahal yok. Yetenekliyse olumlu yönlendirmeli, değilse, hevestir geçer. Peki öğrenilmiş kalıplar yaşına geldiyse, sorunun klasik cevaplarından birini verdiyse? Çocuk pembesine fümeler katmayı hiç sevmem. Böyle soruları zaten sormam, soranı da anlamam. Ortamda sorulduğunda içim geçer. Yüzümde sessiz ve sabit bir gülümseme, içimden sözcük yüklü gemiler geçer. “Öğretmen olucam”. Olma evladım. Şu anda yurtta atama bekleyen yüzbinlerce öğretmen var. Feryatlarını kimseye duyuramıyorlar. Ataması yapılanlar yorgun, yoksun, mutsuz, çoğunluğu baştan kadrosuz. Ücretli öğretmen olarak üç kuruşa, dersanelerde yok pahasına çalıştırılıyorlar. Bazısı çetin yaşam şartlarını mesleğine kabul edilemez biçimde yansıtmış, öcünü adeta çocuklardan alıyor. Bazısı idealist ve hümanist kalmayı seçip, sistemde öğütülüyor. Çoğunluğu müfredata esir; çocuklara hayatı, düşünmeyi, farklı görüşleri değil, ezberi, itaati, kalıp bilgiyi öğretiyor. Öğretmen olup da ne yapacaksın... “Doktor olucam”. Boşver yavrum. Sağlık sisteminin kerameti kendinden menkul. Onlarca yılın eğitim ve emeğinin ardından, şanslıysan seçtiğin alanda uzmanlaşacaksın. Kendini insan sağlığına adamak gibi kutsal bir görevi seçtiğini hayatın zor patikalarında unutacak, üniversite ya da devlet hastanesinden hak ettiğin ücreti alamayacaksın. Muayenehane açmak istesen, Tam Gün Çalışma Yasası gereği, çalıştığın kurumdan ayrılacak, bilim insanlığından, mesleki gelişmelerden ayrı kalacaksın. Çıkarılan yasalarla mağdur edilen yine en çok vatandaş olacak, sen hiç bitmeyen karmaşadan nasibini alacaksın. Ettiğin yemin içini dağlayacak, sen olmaktan çıkacaksın. Doktor olup da ne yapacaksın... “Bankacı olucam.” Aman çocuğum, ne diyorsun. Para koskocaman, evrensel bir oyun, miniciksin, bilmiyorsun. Okursun, öğrenirsin, rakamlarla ve insanlarla uğraşmayı iş edinirsin. Ekran karşısında durmaktan gözlerin, müşteri kapısında koşmaktan belin zedelenir. Aynı anda sayısız piyasayı takip etmen, gündemden her daim haberdar olman, tüm ürünlerdeki tüm hedefleri tutturman, hiyerarşik düzende tüm üstlerini ve tüm müşterilerini memnun etmen gerekir. Bilgin ve emeğin çoğu zaman kar etmez, çünkü piyasalar sürekli değişken, değişiklikler büyük oranda spekülatiftir. Filler tepiştikçe dönüp gelen ekonomik krizlerde, en önce çimenler ezilir. Küt diye işsiz kalırsın. Kalmasan, sürekli yıpranırsın. Bankacı olup da ne yapacaksın... “Ne olayım?” Bilmem. Özgür ve özgün kalabileceksen yazar-çizer ol. Yaratıcılığına güvenirsen reklamcı-pazarlamacı ol. Adil ve ilkeli olabilirsen hukukçu ol. Trafikten ürkmezsen vur yollara kendini, şoför ol. Mesleğin tek kimliğin değil. Hepsinin güzellikleri kadar bedellerini de bilerek, ne istersen onu ol. Dilerim ki özünde mutlu ol. Bilgili, kültürlü, görgülü, iyiliksever, akıllı, çalışkan, dürüst, güvenilir, sevgi dolu, mizah duygusu yerinde, ilkeli, merhametli, üretken, hayalperest, dost canlısı ol. Ne olursa olsun, sen olabildiğince umutlu ol.