D_Masthead_970x250
Yoğun ve yorgun bir sabah. Koyu, kopkoyu bir kahve, 2 saat fazladan uyusaymışım...
Yoğun ve yorgun bir sabah. Koyu, kopkoyu bir kahve, 2 saat fazladan uyusaymışım da enerjiyle dopdolsaymışım yoğunluğunda. Gri, gıpgri bir hava, yağmur yağacakmış da yağamamış uğursuzluğunda... Kadınlar Günü şerefine, ofisteki tüm “bayanlara” birer tane uzun saplı kırmızı gül dağıttırmış patron. Bayan/baymayan, kadına kadın demeyi ayıp sayan saçma etiketleri saklı çekmecelere istifliyorum.  Cinsiyet yaftalı deyişlerin tümü can sıkıyor.  Kırmızı gülü, termostan bozma bir vazoda, yalnızca sayılardan, finans tablolarından ibaret   sevimsiz ekranımın yanı başına iliştiriyorum. Zarif bir davranış. Teşekkür mesajımı da gönderdim göndermesine ama Kadınlar Günü'nün “öğretmenler gününde coğrafyacıya çiçek götürmek” halleriyle, sembolik biçimde kutlanmasından hiçbir coşku duymuyorum... Aksine, içi yanan, hayatı solgun, bahtı siyah kadınlar için, içim çekiliyor yeni baştan.  Bıraktım Tanrı sabırlar veresi, simsiyah yazgılı olanlarını; çok daha parıltılı, varaklı çerçeveli ve ayrıcalıklı varlığım içinde dahi, bir yandan şükrederken, bir yandan da kadın olmanın zorlayıcı yükünü duyumsuyorum.   En temel, en olmazsa olmaz insan haklarını bile alamayan milyonlarca kadının derdi, yüreğimin ta içinde… *** İnsan hakları kavramı, insanların kendilerini gerçekleştirmede ve yeteneklerini geliştirmede özgür oldukları bir dünya tasavvurunu temel alır. Tüm insanlara eşit olarak, insan onuruna yaraşır biçimde davranılmasında odaklanır.   Birçok uluslararası insan hakları belgesinde ayrıntılarıyla işaret edildiği gibi, bunlar, insanın insan olmasından kaynaklanan, vazgeçilmez, devredilmez haklardır ve her türlü sosyal politika, kamusal yarar ya da başka bir ahlaksal veya siyasal kaygının tamamen dışında  yer alan bir üst değeri temsil ederler. Ne yazık ki, insan hakları çağlar boyunca kadınları kapsama alanına tümüyle almadan gelişti.   Böyle olmasaydı, zaten, insan haklarının yanı sıra “kadının insan haklarını” ayrıca tartışmaya gerek duymazdık. İnsan hakları, erkek ya da kadın, çocuk ya da yetişkin herkes için, istisnasız  geçerli olurdu.    Oysa ne yazık ki gerçekler bundan fersah fersah uzak. Kadınların yaşadıkları hak ihlalleri ilk önce ailede, yani özel alanda başlıyor.  Aile içinde kadınlara yönelik baskılardan dolayı kadınlar kamu alanında var olamıyorlar.  Okula gönderilmeyen kız çocuğu meslek, iş güç sahibi olamıyor, politikaya atılamıyor, sanatçı olamıyor, ekonomik özgürlüğe sahip olamıyor.   Çalışmasına izin verilmeyen kadın, yalnızca ev kadınlığı ve annelik rolünü benimseyip zamanının büyük çoğunluğunu ev içinde geçiriyor.  Namus cinayetine kurban gitmekten korkan genç kızlar sokağa bile çıkmaya çekiniyor.   Pek çok kadın, kocası tarafından öldürülmekten korktuğu için, her türden şiddet ve tacizi sineye çekip, adli makamlara bile başvuramıyor.  Başvuran ender sayıdaki kadın, türlü çeşitli gerekçelerle, devlet tarafından korunmuyor.  Her alandaki hizmetlere para bulabilen belediyeler, parasızlık gerekçesiyle, yasalara karşın, yeterli sayıda ya da hiç sığınma evleri açmıyor. Kadınların içinde bulundukları fiili eşitsizlik, bir yandan haklarının verilmemesi, diğer yandan da ana gereksinimlerinin, zaten hak olarak kabul edilmemesi nedeniyle beslenerek sürüyor.  Birileri de kalkıp, şablon pazarlama mesajları, özel üretim ürünler, kırmızı güllerle “bağyanların” Kadınlar Günü’nü kutluyor...! *** Gülüme bakıyorum.  8 Mart'ı Dünya Kadınlar Günü olarak kutlamanın akıllara gelmeyeceği, bunun abesle iştigal kalacağı, insan olmanın her gün, kadın olmanın farksız ve ayrımsız olacağı, ancak ve sadece o zaman, bugünün gerçek amacına ulaşacağı günleri görmeyi özlüyorum.  Seher bana yetişmez besbelli. Olsun, ben henüz doğmamış çocuklarım adına umutlanıyorum.  Umudum, içimi hercai begonvil renkleri,  baygın vanilya kokuları ile dolduruyor. Arşivimden hemen, bana hep iyi gelen, kış ortasında özlenen baharlar açtıran bir harika şarkıyı, Gel Ey Seher'i açıyorum.  Bu çok güzel şarkı, Azerbaycan Respublika'sının eski kültür bakanı, şimdiki Rusya Sefiri, diplomat-müzisyen Polad Bülbüloğlu bestesi. Farklı yorumlar içinde de, orijinal dilinde, Polad Bülbüloğlu - Şebnem Ferah düeti bence en destansı olanıdır…  Kulaklığımı takıyor, sesi daha da açıyorum. Billur sular gibi dolduruyor şarkı kulağımı. Gözlerim nemleniyor. Hepimiz için dinliyorum. Gel ey seher... gel ey seher...es deli külek bu günü apar (es deli rüzgar bu günü götür) Kadınlar günümüzü değil, baharlı kadınlığımızı kutluyorum!

İlgili İçerikler