Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz kriz...
Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz kriz. Ekonomide, Meclis’de, İş Kanunu’nda, Futbol’da, Kıbrıs’ta, Güneydoğu’da, tüm komşularımızda kriz. Demokraside, ifade özgürlüğünde, barışta, kardeşlikte sayısız pürüz. Acı patlıcanı kırağı çalar mı; belki de artık krizlere şaşırmaya değil, alışmaya meyilliyiz. Bazımız belli ki derdini unutayazmış, kendini magazine adıyor. Yüksek tirajlı bazı gazetelerin tüm gün en çok tıklanan haberler listesinde Taner’in Özge aşkı, Hilal’in pampişleri, Tuba’nın evlilik öncesi hamileliğiyle ikiye böldüğü Arap dünyası, tüm haberleri aşıp ilk sıralara oturuyor. Bazımız toptan uçmuş; koskoca ilin koskoca milletvekili, “başbakana dokunmanın bile başlı başına ibadet” olduğundan dem vuruyor. Bazımızsa hissizleşmiş, öööyle siniri alınmış Arjantin sığırı gibi yumuşak yumuşak, beklentisiz, sakin sakin pişpirik atıyor. Bazısı geçici hallenmeler, bazısı kalıcı dellenmeler. Ortalık böylesine toz dumanken doğaldır, hepsi de bir nebze anlaşılır. Beni bunların hiçbiri değil, en fazla, kadına karşı şiddet olayları delirtiyor! *** Aydın’lı Banka Memuru Hasan, ekonomik güçlüklere, gündeliğin koşturmalı işlerine, takımının şike soruşturmasına kızdıkça kızsın, isterse akşam iki tek atsın, isterse de uykuları kaçsın. Bunalan onun ruhu değil mi, hakkıdır. Ama bunların acısını, çelimsiz kollarıyla yaralama gücünün yettiği tek varlıktan, karısından döve döve çıkarıyorsa, şeytandır. Ankara’lı Zabıta Osman, edasını kıskandığı karısının güzelliğini sevdikçe sevsin, övdükçe övsün, esirgedikçe üzerine düşsün. Onun sevdiceği değil mi, hakkıdır. Ama kendi sapkın kıskançlığının acısını, masum Ceylan’a uzun süre işkence edip de komalık hale getirdiği bedeninden çıkardıysa, şerefsizdir. Kahramanmaraş’lı İşçi Emeklisi Rasim, daha 14’ündeyken gelin ettiği kızı, koca baskısına dayanamayıp da baba evine döndüğünde, kendi kızına defalarca tecavüz ettiyse, iğrençtir. Kahramanmaraş’lı bebek gelin Berivan, öz babasının tecavüzüne daha fazla katlanamayıp, onu üç kurşunla yere serdiğinde, onu 15 yıl hapis yatmaya mahkum eden mahkeme, şuursuzdur. Bu olaydaki “tahrik unsuruna” tümden göz yuman mahkeme; Konya’daki bir başka cinayette, üvey annesini bir erkekle mesajlaşırken gördüğünü iddia ederek, onu ikiz kardeşlerinin önünde katleden gence “tahrik indirimi” uygularsa, rezildir. Türlü örnekler yazmakla bitmez. Ateş en çok düştüğü yeri yakıyor. *** Bu topraklarda il be il, gün be gün, saat be saat onlarca kadın dövülüp, psikolojik ve fiziksel taciz görüp, isyan ederse de öldürülüyor. Kadına şiddet vakalarını münferit aile meseleleri olarak ele alanlar, şiddete göz yumanlar, şiddeti hakkıyla cezalandırmayanlar, en azından şiddeti gösterenler kadar suçlu, sorumlu ve sorunlu oluyor. Bazı cinayetleri okuyor, bazı şiddet olaylarını duyuyoruz. Bazısınınsa, yan komşumuz Profesör Doktor Hüsnü Bey’in nur yüzlü eşinin, yaz ortası giydiği uzun kollu bluzun altına saklanmış çürükler kadar yakınımızda olduğunun farkına bile varmıyoruz. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından hazırlanan kapsamlı kanun taslağı ümit verici; eğer yurdun dört yanında, kerameti kendinden menkul emniyet güçlerince hakkıyla uygulanıp, biraz olsun caydırıcı olabilirse... Cumhurbaşkanı Gül’ün, kadına karşı şiddetle ilgili kapsamlı rapor talebinde bulunması iyi; eğer rapor yansız hazırlanıp, doğru okunup, yaptırıma dönüşebilirse... Önümüz arkamız sağımız solumuz, kriz. Krizler bile gelip geçer; biz en önce bireysel ve toplumsal şiddete meyyal tahammülsüzlüğümüzü, ırkçı ve cinsiyetçi yasalarımızı değiştirmeliyiz. * Başlık, Fatih Çekirge’nin eski tarihli bir aile içi şiddet yazısındaki, insanın içini cızlatan cümlesinden alıntı.