... Organizasyonda herhangi bir aksaklık olmaması için tüm detaylar düşünülmüş...
Erzurum’da bu hafta 25. Dünya Üniversiteler Kış Oyunları yapılıyor. Organizasyonda herhangi bir aksaklık olmaması için tüm detaylar düşünülmüş. Başlangıçta, sporcuların odalarına, gereksinecekleri birçok malzemenin yanı sıra prezervatif de konulmuş. Ancak daha sonra, sadece Türk sporcuların odalarından prezervatifler gerisin geri toplatılmış.Olayın açıklaması, “özürü kabahatini mumla aratır” dedirten cinsten... Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı Kemal Tamer, durumun bilgileri dahilinde geliştiğini belirtmiş ve eklemiş: "Bizim kültürümüzde böyle bir şey yok. Bu tavır, bir anlamda gayrımeşru ilişkinin teşviki demektir. Onun için biz de prezervatifleri toplattık." Kültürümüzde olmayanın cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmak mı, istenmeyen gebeliğe karşı önlem almak mı, yoksa cinsellik mi olduğu tam belli olmasa da, bu ifadede sanırım şu noktalar apaçık: - Bizim mitoz bölünmeyle çoğalan, duayla korunan güzide kültürümüzde serbest irade diye bir şey mevcut değil. - Bizim üniversite öğrencisi çocuklarımız, seksi çağrıştıran münafık bir nesneyle aynı odada bulundukları anda seksten başka bir şey düşünemez hale gelir. (Freud’un “dil sürçmesi” kavramını inceden düşündüre düşündüre, alkol düzenlemesi sorusuna seks-alkol bileşkesiyle cevap veren Bülent Arınç’a inat, bu çocuklarda prezervatif görür görmez, sporu mporu unutup bir sevişme hali hasıl olur.) Bazılarının bu habere verdiği “sporcunun zaten seksle ne işi var” tepkisi abesle iştigal. Üniversitelerarası Kış Oyunları’nda yarışmak kadar kaynaşmak, eğlenmek de var ki, organizasyonda 1 akşam başına 3 Hadise konseri düşüyor. Bu arada, kendi öz iradesi ölçüsünde, bilinçle, eşiyle ya da partneriyle güvenli ve sağlıklı cinsellik yaşayıp yaşamamaya kendisi karar verebilen “gavur” öğrenciler, yarışmaların tüm dallarındaki madalyaları topluyorlar. Ya bizim sporcular ne alemde dersiniz? Ev sahibi olduğumuz bu oyunlarda, tek bir kategoride, tek bir madalyamız bile yok. Bizim güzide kültürümüzün gençleri ne karar verebiliyor, ne sevişebiliyor, ne korunabiliyor, ne de yarışabiliyor anlaşılan. Türkiye Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı, müthiş bir “Türk kültürü uzmanı” olarak, bu ülkede her yıl binlerce kadının taciz ve tecavüze uğradığını mutlaka biliyordur. Ona göre “meşru” sayılan tek ilişki, ömrü boyunca hiç sevilmediği, sevişmediği kadar sıklıkla ve şiddetle dövülen binlerce kadının ve cinselliği el yordamıyla, bölük pörçük öğrenmiş kocalarının ilişkisinden mi ibarettir yalnızca? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, gözaltına alınan 16 yaşındaki bir genç kıza, bekaret kontrolü için rızası dışında ve refakatsiz jinekolojik muayene yapılmış olmasından dolayı, Türkiye’ye insan hakları ihlali hükmüyle ceza verdi. Söz edilen “yüce kültürümüz” bu mu? Bu Toplumu Kin ve Nefret Öldürecek Gencecik, tazecik bir kadın, çoğumuzun televizyon programlarından yüzüne yıllardır aşina olduğu Defne Joy Foster, aniden öldü. Geride ufacık bir çocuk, acılı bir aile bıraktı. Huzur içinde yatsın, Allah geride kalanlara dayanma gücü versin. Kendi adıma, oyunculuğuna pek bayılmaz, hatta kendisini görünce kanal değiştirirdim. Birisi yaşarken demediğini koymayanların, vefat haberi alınca dövünmelerini de son derece riyakar buluyorum. Ama bu, geride bıraktığı yavrusuna yanmamak, gencecik birinin karşısına aniden dikilen ansız ve acımasız ölümle afallamamak anlamına gelir mi hiç? Ölümün nedeni henüz belli değil, otopsi raporu tamamlanmadı. Oysa yandaş medya, olayı “sebep: alkol!” diye acilen yaftalamakta hiçbir sakınca görmedi... Yobaz, cahil ve hain bazı yorumcular, kim olursa olsun gidenin ardından ağza alınmayacak çirkinlikleri, ağızları köpüre köpüre kusmaktalar... Anlamakta güçlük çekiyorum. Kültürümüzde sevişmek yokmuş. Belli ki bu çarpışmalar ve bölünmeler kültüründe, merhamet, anlayış, insan sevgisi, iyilik ve farklılıklara saygı da kalmamış. İnsanın avaz avaz haykırası geliyor; geriye ne kaldı?!