Suriye’nin Hula kasabasında gerçekleşen katliam sonrasında Beşar Esad rejimi üzerindeki baskı giderek artmaya başladı. İngiltere, Fransa, Türkiye ve ABD gibi ülkelerden askeri operasyon sinyalleri ardı ardına geliyor. Fakat sorulmayan soru ise Beşar Esad’ın askeri gücü ve bunun Türkiye’ye olası etkileri…
Geçtiğimiz günlerde İngiliz Daily Telegraph Gazetesi ve ardından İsrail’e yakın Debka adlı internet sitesi Suriye’nin elindeki kimyasal silahlar ile ilgili haberler yayınladı. Batılı ve Amerikalı diplomatlara atıf verilen haberlere göre, Batılı ülkeler Suriye’deki kimyasal silahların “terör ve diğer” grupların eline geçmesinden çekindikleri için ülkeye askeri müdahalede bulunabilir.
Suriye konusuna bakan Türk kaynakları da Şam Yönetimi’nin askeri gücünün füze sistemleri ve kimyasal silahlar üzerine dayandığını dile getiriyorlar.
Özellikle Suriye’de kimya sektörü de ülkenin gelişmiş sanayi yatırımlarının başında geliyor.
Daily Telegraph’a göre Suriye’nin elinde VX, Sarin ve iperit gazı olmak üzere yüzlerce ton kimyasal güç barındırıyor. Şu ana kadar Suriye yönetimi bu gücü iç muhalefeti bastırmak için kullanmadı.
Suriye’ye yapılacak askeri bir müdahalede Esad yönetimi iktidarını korumak için bu silahları kullanmaktan çekinmeyebilir. Suriye’nin sınır komşusu olan Türkiye’nin de bu durumdan etkilenecek ülkelerinde başında gelmesi beklenebilir.
Öte yandan uluslararası toplumda Suriye konusunda tartışmalar devam ediyor. Suriye için dile getirilen ihtimallerin başında Yemen modeli geliyor.
Yemenin devrik lideri Ali Abdullah Salih uzun süre görevini bırakmamak için diretmesi üzerine Arap Birliği’nin girişimi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin desteği ile bir plan devreye sokulmuştu. Salih yargılanmama garantisi ile görevi bırakmaya ikna edilmişti.
Amerika Birleşik Devletleri’nin bu yöntemle Rusya’yı ikna etmeye çalıştığı belirtiliyor. Beyaz Saray’ın planına göre Rusya’nın Suriye’deki çıkarları, Tarsus’taki Rus üssü gibi, zarar görmeyecek. Ayrıca Baas partisi geçici süre Suriye’deki gücünü sürdürecek.
Suriye özelinde bu planının hayata geçmesi oldukça zor gözüküyor.
Muhalifler sadece Beşar Esad’a değil, Baas rejimine karşı çıkıyor.
Ayrıca Baas partisinin yönetim mekanizmasında Esad ailesi farklı dengeleri bir arada tutan kilit bir rolü var. Baas Partisi’nin diğer yetkilileri de Esad ailesi olmadan bir çözümü kabul etmesi oldukça zor.
Baas Partisi ve yönetim kademesi Beşar Esad’a oldukça sadık. Libya örneğinin aksine Suriye yönetiminden kopmalar bu süreçte çok sınırlı oldu.
Esad’a alternatif olarak ortaya çıkan Suriye muhalefetinin çoklu yapısı da Suriye’deki sürecin bir diğer zorlayıcı noktası.
Türkiye’nin de desteklediği Suriye Ulusal Konseyi, Suriye içinde aradığı desteği bulabilmiş durumda değil. Sünni Arap unsurlar dışında çatısını genişletemedi. Örneğin Suriye’deki Kürtler, Türkler ve Hıristiyan unsurların muhalif grupları bile Suriye Ulusal Konseyi’ne girmekten çekiniyor.
Hatta Suriyeli Türkmenler ulusal konsey dışında kalarak İstanbul’da Suriye Türkmen Kitlesi adı altında örgütlendi. T24’e konuşan yetkililer, Suriye’de etkinliklerini kaybetmemek için Ulusal Konsey’in dışında kalmayı tercih ettiklerini söyledi.
Suriye Ulusal Konseyi Başkanı Burhan Galyun’un istifası da konsey içinde süren tartışmaları su yüzüne çıkardı. Konsey Suriye’deki direnişi örgütleyen Hür Suriye Ordusu üzerinde yaptırım gücü olmadığı için eleştiriliyor.
Esad rejiminden kopan tek büyükelçi ve Suriye Ulusal Konseyi Üyesi Muhammad Bassam İmadi t24’e yaptığı açıklamada Ulusal Konsey’in Esad sonrası döneme hazır olmadığını söyledi. Özellikle Ulusal Konsey’in geçiş sürecini şekillendirmek için kurulduğunu belirten İmadi, siyasi tecrübe olarak Suriye Ulusal Konseyi üyelerinin büyük eksiklikleri olduğunu dile getirdi.
Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Hilary Clinton, Danimarka’daki temasları sırasında, Rusya’nın desteği olmadan Suriye’ye operasyon yapabilecekleri uyarısında bulundu.
Amerikan yönetimi “koruma sorumluluğu” kapsamında Suriye’ye müdahalede bulunabilir.
Uluslararası hukukta koruma sorumluluğu tartışması uzun süredir devam ediyor. Kofi Annan’ın BM Başkanlığı’nda 2001 yılında bu konu geniş bir tartışma bulmuştu. 2005 yılında BM Koruma Sorumluluğunu bir norm olarak kabul etti, fakat bunu bir yasa noktasına getiremedi. Koruma sorumluluğu Afrika ülkelerindeki çatışmaları önlemek için tartışılıyordu.
Fakat bu tartışmaların Suriye’ye uygulanabilirliği ise büyük bir soru işareti. Suriye’de hukuki meşrutiyet ve Rusya ile Çin’in desteğini olmadan böyle bir müdahalenin bölgesel ve küresel sonuçları çok daha zararlı olabilir.
Özetle Suriye iç savaşa doğru sürüklenmeye devam ediyor. Ama ülkeye yönelik bir askeri operasyonun gerçekleşmesi hem reel politik hem de hukuki açıdan oldukça tartışmalı bir konu. Tartışma götürmeyen konu ise Suriye’nin geleceği ne yönde şekillenecek olursa olsun bu, Türkiye’yi doğrudan etkileyecek.