"Okuman gereken önemli sayılabilecek tek bir kitap kaldığı sürece, yazmaya başlayamazsın". Engels'in bu ifadesi, çektiği maddi sıkıntılar nedeniyle çalışmalarına son vermeyi düşünen arkadaşına o ana kadar yazdıkları arasında en çarpıcı olanı, belki de en kışkırtıcısıdır. Karl Marx, Engels'in büyük desteği ile çalışmalarına tekrar devam kararı alır. Londra'da yaşadığı o günlerde kapitalist sistem hakkında daha fazla bilgi edinme isteği muhasebeye karşı olan ilgisinin de artmasına neden olur. Sistemli ve hatasız çalışan kayıt sisteminin araştırmalarına ışık tutacağını düşünür. Yakın arkadaşı ve sırdaşı Engels ile yaptığı sonraki yazışmalarında, baba Engels'in pamuk işleme fabrikasının muhasebe kayıtları ve kayıt düzeni hakkında bilgi toplamaya çalışacaktır. Mektuplarında, (daha sonraki yazımın konusu olan) Luca Pacioli'nin on beşinci yüzyıl ortalarında İtalya'da tanıttığı "Venedik Usulü Çift Kayıt Sistemine" olan hayranlığını gizleyemez. İtalyan muhasebe sistemi Marx'ın aklını başından almıştır. 4 Mart 1858 tarihinde yazdığı bir diğer mektubunda arkadaşından daha fazla ayrıntı ister. Engels'e "Sermayenin dönemsel olarak muhasebe kayıtlarında nasıl izlendiğini" sorar.
Yarım asır sonra, 1902 yılında Almanya'da 'double-entry bookkeeping' -çift kayıt muhasebe sistemi üzerine çok çarpıcı bir kitap yayınlanır. Der moderne Kapitalismus. Alman ekonomist Werner Sombart (1863-1941) Marx'ın da ilgisini çeken çift kayıt muhasebe sistemiyle kapitalizm arasında doğrudan bir ilişki olduğunu yazar. Pacioli'nin Venedik'te 20 Kasım 1494 yılında yayınladığı "Summa de arithmetica, geometria, proportione et proportionalita" başlıklı, aritmetik, geometri, oranlar ve oransallıklarla ilgili olduğu kadar, döneminde Hindistanlı ve Arap tacirlerin uyguladığı çift kayıt muhasebe sistemini batı medeniyetine tanıtan kitabı kapitalizme adeta can suyu vermiştir. Bu kitap, modern Rönesansın ilk matematik kitabı ve Gutenberg matbaasının basılmış ilk ürünlerinden biridir. Alman bilim adamına göre çift kayıt sistemi kullanmayan bir sistemi kapitalist olarak düşünmek hayal bile edilemez. Sombart'ın üretim faktörleri ve ekonomik modeller üzerine yaptığı tahlillerden çok etkilenen Engels, yazdığı notlarında tarihte ilk defa bir bilim adamının Marx'ın düşüncelerini bu kadar iyi kavrayabildiğini ifade edecektir.
Marx'a geri döndüğümüzde, daha Londra'daki ilk yıllarında muhasebenin üretim sürecinin izlenmesi ve kontrolü üzerindeki öneminin farkına varmıştır. Sanayileşen İngiltere'deki imalat süreçlerinin daha yakından izlenebilmesi için muhasebe kayıtları daha da önem kazanmaktadır. Toplumsal yapının ve katmanlarının değişimi bu sayede ölçülebilir hale gelebilecektir. Engels, bu süreci izleyebilmek, daha fazla bilgi aktarabilmek için Marx'a göre daha şanslı bir konumdadır. 1850 yılından itibaren 20 yıl kadar o günün koşullarında dünyadaki en gelişmiş üretim tesislerinin bulunduğu Manchester'daki babasının fabrikasında çalışır. Yaptığı bu işi sevmemesine rağmen Das Kapital'i yazmak için araştırmalarını sürdüren dostu Marx'a ve ailesine destek olmak zorundadır. Bu desteğinde çok yararlı ve başarılı olacaktır.
Engels'in, ekonominin ufkunu açan Karl Marx'a sağladığı mali destek, sanki bizlere değişik bir sinyal de vermektedir. İngiltere'deki büyük sanayi tesisleri, Venedik usulü olarak da bilinen "double entry bookkeeping"-çift kayıtlı muhasebe kayıt sistemini benimseyerek başlattıkları sanayi devrimi sürecinde, iki büyük dehayı en azından dolaylı olarak finanse etmiş, yeni bir çağın önünü açmışlardır.
Bu dahilerden diğeri Charles Darwin'dir. Dedesi sanayici, insan hakları savunucusu Josiah Wedgwood'un, "Etruria Pottery Works"ün sahibi olarak kazandığı büyük servetten kendisine kalanın büyük bir kısmını, türlerin evrimini araştırmak için Galapagos adalarına yapacağı uzun seyahatte kullanır. Bilimde, akılcı düşüncenin gelişiminde devrim yapar, evrim teorisini insanlığa sunar.
Aynı zaman diliminde yaşamış olan bu iki dahi birbirlerini çok iyi tanır. On dokuzuncu yüzyılın en ateşli materyalistleri Karl Marx ve Friedrich Engels, Darwin'in neyi başardığını anlamakta ve bunun köktenci içeriğinden yararlanmakta gecikmezler. 1869 yılında Marx, Darwin'in "Origin of Species-Türlerin Kökeni" adlı yapıtı hakkında Engels'e şunları yazar. "Kaba İngiliz tarzıyla yazılmış olmasına karşın bu kitap, görüşümüzün doğa tarihindeki temelini içermektedir."
Karl Marx'ın "Das Kapital" in ikinci cildini Darwin'e adamayı teklif ettiği (ve Darwin'in reddettiği) yolundaki söylentinin doğru olmadığı daha sonraları anlaşılmakla beraber, Marx ve Darwin'in yazıştıkları ve Marx'ın Darwin'e büyük saygı gösterdiği bilinen bir gerçektir. Stephen Jay Gould, "Darwin ve Sonrası" adlı eserinde, Darwin'in Down House'daki kütüphanesinde Kapital'in bir kopyasının bulunduğunu yazar. Kitap Marx tarafından "içten bir hayranı" olarak imzalanmıştır.
Gould, Darwin'in yumuşak başlı bir devrimci olduğunu söyler. Büyük eserinin yazımını çok uzun bir süre geciktirmenin yanında, ortaya koyacağı kuramının felsefi yönlerini halka açıklamaktan da özenle kaçınmıştır. 1880 yılında şunları yazar. "Bana -doğru ya da yanlış- öyle geliyor ki, Hıristiyanlığa ve Tanrıcılığa karşı yürütülen dolaysız tartışmaların halk üzerinde neredeyse hiçbir etkisi olmuyor. Düşünce özgürlüğünün yaygınlaşmasının en etkili yolu, insan aklının, bilimsel ilerlemeyi izleyerek adım adım aydınlanması olacaktır. Bu nedenle din hakkında yazmaktan hep kaçındım ve kendimi hep bilimin sınırları içinde tuttum."
Josiah Wedgwood (1730-1795) Darwin'in anne tarafından dedesidir. Etruria adını verdiği işletmesi ile dünyanın ilk endüstriyel seramik fabrikasını kurar. Sanayileşme sürecinde bir üst sınıfa atlamanın heyecanını yaşayan İngilizlerin, sosyal statü olarak sahip olmak istedikleri vazolar çok ilgi görmüş, "Wedgwood Vazoları" adeta salgın bir hastalık gibi ülkede kapış kapış satılmaya başlamıştır.
Josiah piyasadaki bu gelişmeyi hayret ve şaşkınlıkla izler. Siparişleri yetiştirmeye çalışır. Ancak, aşırı talep nedeniyle satışlar karşılanamaz hale gelmiştir. 1769 yılı sonlarında ortağı Thomas Bentley ile birlikte ciddi bir nakit darboğazına düştüklerini fark edeceklerdir. Şirkette mal stokları da hızla artmaya başladığından ikili durumu çözmekte zorlanırlar. Durum klasik bir sorun olan, kontrol edilemeyen büyümeyi ve sermaye yetersizliğinin yarattığı bir krizi işaret etmektedir.
Wedgwood 1772 yılında ciddi bir araştırma yapar. Sonunda, çift kayıt muhasebe sistemine geçmenin uygun olduğuna karar vererek doğru bir çözüm üretir. Şirket kayıtları ve işlemleri üzerindeki araştırmasını gittikçe daha da derinleştirir. Elde ettiği sonuçlar çok şaşırtıcıdır. Şirketinin fiyatlama politikasının gelişigüzel yapıldığını, üretiminin ekonomik anlamda yetersiz kaldığını anlamıştır. Diğer bir tespiti de hızla artan üretim maliyetini karşılayabilecek gelir ve tahsilat yapısına sahip olmamasına rağmen, şirketin hammadde, işgücü ve diğer girdilere gereğinden fazla harcama yaptığıdır.
Titiz çalışma ve araştırma sonucunda önemli bir gerçeği, sabit ve değişken maliyetler arasındaki farkı keşfeder. İşletmesinin ayakta kalabilmesi için, her iki maliyet unsurunun üretim sürecinde farklı rolleri olduğunu hesaba katması gerektiğini kavramıştır. Sonunda ortağı ile yaptığı değerlendirmede, en büyük maliyet unsurları olan "modelleme, kalıplama ve kira gibi giderlerin" sabit maliyetler olduğuna karar verirler. Üretim az da olsa, çok da olsa bu maliyetler sabittir, değişmemektedir. Dolayısıyla fabrika ne kadar çok üretirse, ürün başına sabit maliyetler o kadar az olacaktır. Yeni sanayileşme süreci hakkında yazdığı kitabında seri imalatın faydalarını ayrıntıları ile yazar, sanayicilere ışık tutar. Bu çalışma bugünkü tanımıyla maliyet muhasebesinin tanıtılan ilk şeklidir.
Çift kayıt muhasebe uygulamasının bir aşama ötesine ve hatta başka bir boyutuna geçen Wedgwood, kendisinden üç yüz yıl önce Luca Pacioli'nin "exchange-değişim ekonomisi" için tanıttığı basit modelini "manufacturing-imalat" için uygun hale dönüştürerek sanayileşme sürecinin önünü açmış, kapitalist sistemi adeta ateşlemiştir.
Wedgwood'un dahice fikirleri bu ilginç buluşunu takip edecektir. Geliştirdiği seramik ürünleri ile, kendisini Kraliyet Seramikçisi unvanı ile ödüllendiren Kraliçe Charlotte ve hatta Rus Çariçesi İkinci Katerina'ya sipariş üzerine üretim yapar. 1774 yılında Rusya'ya, halen St. Petersburg'ta sergilenmekte olan 952 parçalık mal sevkiyatını gerçekleştirir. Fırın içi ısıyı ölçen "pyrometer" cihazının keşfi nedeniyle 1783 yılında Royal Society-Kraliyet Akademisine seçilir. Fabrikalarda etkin bir üretim düzeni üzerinde yıllarca kafa yorar. Ham ve ara malların sevkiyatının hızlanması için bulunduğu bölgeye büyük bir hizmette bulunur. Grand Trunk Kanalının yapılmasını sağlar.
Modern Marketing-Pazarlama'nın mucidi olarak da isimlendirilen Josiah Wedgwood, "doğrudan sipariş", "beğenilmediğinde paranın iadesi", "posta masrafı bedava teslim" ve "birini alırsan, diğeri bedava" satış yöntemlerini geliştirerek marketing-pazarlama yöntemlerinin gelişmesine öncülük eder. İngiltere'de orta sınıfın refahının gelişmesine katkısı nedeniyle sanayi devrimine bir başka yoldan da destek sağlar.
En yakın iş arkadaşı, ortağı Bentley öldüğünde Lunar Society-Dolunay Toplumu Derneğinde birlikte çalıştığı dostu Erasmus Darwin'den yardım ister. Sonraki yıllarda Wedgwood'ın kızı Erasmus Darwin'in oğlu ile evlenecek ve torunu Charles Darwin'in ailesi olacaktır.
İngiltere'de Burslem, Staffordshire'da 12 Temmuz 1730 günü doğan Josiah, 9 yaşında babasını kaybettikten sonra ağabeyi Thomas'ın çıraklığını yaparken küçük yaşta çiçek hastalığına yakalanır, tek ayağı sakat kalır. Ayakla çalışan kil şekillendirme aletini kullanamaz hale gelir. Ama yılmayacaktır. Kendisini desen ve malzeme kalitesini düzeltme işinde uzmanlaştırır. 1768 yılında yapılan zor bir ameliyatla tek ayağı kesilir. İyilik, eşitlik, insanlık ve yenilik dolu mücadelesini yaşamı boyunca sürdürür. Muhasebe, pazarlama ve seramik endüstrisi başta olmak üzere İngiliz sanayisine devrim gibi büyük katkılar yapar; en önemlisi torunu büyük dahi Darwin'i insanlığa kazandırır.
Wedgwood köleliğe karşı büyük bir mücadele yapar. Bu amaçla kendi tasarladığı, diz çökmüş, zincirlenmiş ve yalvaran siyahi figürüyle günümüzde bile anlamı gün geçtikçe daha fazla artan "Am I Not a Man a Brother" -Ben bir İnsan, Kardeşin Değil miyim? ifadesini birleştirir. Bir madalyon üzerinde ülke çapında tanıtımını yapar. Bu ifadeyi ve madalyonu o günlerde İngiltere'de bilmeyen yok gibidir. O ve onun gibi önderlerin mücadelesi sonunda İngiltere'de kısa bir süre sonra kölelik kaldırılacaktır.
Darwin de kölelikten nefret eder. Yaptığı tarihi yolculuk sırasında "Bir İngiliz tutucusu "Tory" olmak istemem, kölelik gibi Hıristiyan uluslarının yüzkarası konusundaki kalpsizlikleri bile bunu istememek için yeter" der. İngiltere'de köleliğin kaldırılması sürecinde 2 Haziran 1833 tarihinde dostu J.M. Herbert'e "İngiltere'deki gelişmeler içime su serpiyor… Özgürlüğe sürülmüş iğrenç bir leke olan medarı iftiharımız sömürgeci köleliğini umarım bir an önce topa tutarlar" şeklinde yazar.
1833 Ağustos ayında İngiliz Parlamentosunda alınan kararla kölelik yasa dışı ilan edilir. Yaklaşık otuz yıl sonra Darwin beddualarını bu sefer Amerikan güney eyaletlerine çevirir. Arkadaşı Asa Gray'e 5 Haziran 1861 günü yazdığı bir başka mektubunda "… Kölelik gibi dünyanın bir kara belasının ortadan kalkmasını görmeden ölürsem gözüm açık gider" diyecektir.
Darwin'in, evrimle ilgili büyük eserini tamamladıktan sonra karşılaşabileceği tepkileri düşünerek yazdığı, az önce vurguladığım ifadesini tekrarlamakta yarar görüyorum. "... Düşünce özgürlüğünün yaygınlaşmasının en etkili yolu, insan aklının, bilimsel ilerlemeyi izleyerek adım adım aydınlanması olacaktır..." Bu ifade insanlığa evrim teorisini kazandıran bu büyük insanın ailesinden miras kalan insancıllığı ve alçak gönüllüğü yansıtan diğer bir gösterge.
Diğer kahramanımız Karl Marx ise arkadaşı ve yakın dostu Engels'in desteği ile 1859 yılında Londra'da yayınladığı "Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı" kitabının önsözünü Dante'nin İlahi Komedyası'ndan aldığı anlamlı bir sözle bitirir.
"Burada bütün kuşkular kovulsunVe burada her türlü korku yok olsun."
Josiah Wedgwood, torunu Charles Darwin ve ekonomist Karl Marx aynı insancıl duygularla bizlere emsalsiz birikimlerini aktardılar. Eserleri, bilime katkıları ve emanet ettikleri kültürel birikim, kuşku ve korkudan uzak bir şekilde, karşılaştıkları türlü engele rağmen kuşaklara aktarılarak sürdürülüyor.
Kaynakça