1603-1868 yılları arasında ülkeyi yöneten Tokugawa ailesinden "Shogun" Iemitsu'nun 1633 yılında Japonlara yurt dışına çıkmayı yasaklaması, ardından da yabancıların ülkeye girişini engellemesiyle, Japonya 1639'dan itibaren 215 yıl sürecek olan Sakoku-izolasyon dönemine girer. Bu dönem içinde sadece Çin ve Kore ile yapılan, önceden izne tabi ticaret kısıtlamaya tabi tutulmaz. Avrupa ülkelerinden Hollanda'nın küçük bir ayrıcalığı vardır. Hollandalılara, belli aylarda Dejima adasına gelerek yönetimin ihtiyaç duyduğu malları satmaları durumunda ülkeyle ticaret yapmalarına izin verilmiştir. Yapılan ticaret dışında, Hollandalı tacirler yıllık raporlar hazırlayarak Shogun'u bilgilendirirler. Japon idareciler sağlanan bu raporlar sayesinde gecikmeli de olsa dış dünya ile bağlantı kurabilirler.
Kapılarını 1639 yılında kapayan Japonya'yı dış dünyaya yeniden açan Amerika olur. Amerika'nın Japonya'ya ilgi duymasının nedeni siyasi değil, ekonomiktir. Amerika, her şeyden önce açık deniz balıkçılarının Japonya'nın yakın sahillerde balina avcılığına engel olan yönetime karşı tavır almada kararlıdır. Dahası, yakın zamanlarda sefere çıkmaya başlayan buharlı gemilerinin Çin yolunda mola vermeleri için yeni limanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Sorunu çözmek için Commodore Biddle liderliğindeki donanma 1846 yılında Japonya'ya gönderilir. Tokyo limanında 10 gün bekleyen Amirale hiçbir karşılık verilmemesi, Japonlara karşı ciddi bir gerginlik yaratır. Amerika 1849 ve 1851 yıllarında iki girişimde daha bulunur. Yine sonuç alamaz. Nihayet, Commodore Matthew Calbraith Perry komutasındaki filo, Başkan Fillmore'un mektubuyla Tokyo Körfezindeki Uraga Koyu'na 7 Temmuz 1853 günü demir atar. Başkan'ın mektubu, sürpriz ziyaretin nedenini endişe içinde öğrenmek isteyen Japon yetkili Shogun Iyeyoshi'ye verilir. Perry mektubu soğukkanlılıkla teslim ettikten sonra düşünmeleri için süre isteyip Çin'e döner. Perry'nin gemi doktoru Wells Williams, o günün anılarında, "Japonya tarihinde yer alacak, o unutulmayacak gün bu şekilde sona erdi. Anahtarı nihayet kilide sokmayı başardık" diye yazar.
Filo, on parçalık bir donanma ile 13 Şubat 1854 günü Yedo (Tokyo) Koyu'na tekrar demir atar. Görüşmeler 8 Mart'ta başlar. 31 Mart 1854 tarihinde iki ülke arasında Kanawaga Anlaşması imzalanır. Amerikalılar istediklerini elde etmiştir.
Aradan tam 91 yıl geçer. İkinci Dünya Savaşı'nın son günü, 2 Eylül 1945 tarihinde, Tokyo'da sıcak bir Eylül sabahında dört siyah limuzin Yokohama istikametine, limana doğru hızla yol almaktadır. İlk araçta bulunan General Umezu, hiç istemediği halde İmparator'un emriyle teslim anlaşmasını imzalamakla görevlendirilmiştir. Aynı araçta General Umezu'dan başka Dışişleri'nden Mamoru Shigemitsu da bulunmaktadır. Tören için siyah bir smokin giyen kıdemli bürokrat Shigemitsu, 1932 yılında Çin'de bulunduğu sıralarda tek bacağını terörist bir saldırıda kaybetmiştir. Limana vardıklarında, diğer dokuz temsilci ile birlikte İkinci Dünya Savaşını sona erdirecek anlaşmanın imzalanacağı gemiye transferlerini beklemeye başlarlar.
Ekip, saat 7.30'da sahile yanaşan bir destroyerle kıyıdan 16 mil uzaklıktaki Missouri zırhlısına doğru yol alır. Anlaşmanın imzalanacağı gemi, kara ve deniz kuvvetleri arasında oluşan sıkı bir rekabet sonucunda Missouri olarak belirlenmiştir. Dünyanın gözünün üzerlerinde olduğunu bilen Amiral William Halsey bu anı daha da ölümsüz yapmak için tören öncesinde ani bir karar alır. Japonya kilidini açan Commodore Matthew Perry'nin 91 yıl önce Tokyo'da dalgalandırdığı Amerikan Bayrağını, Annapolis'teki Deniz Akademisi Müzesinden imzaların atılacağı gemiye, Missori'ye getirecektir. Bayrak, Washington- San Francisco - Pearl Harbour - Kwajalein - Guam üzerinden İwo Jima'ya oradan da Sagami körfezine ulaşır.
Müttefik kuvvetlerin de temsil edildiği tören sonunda General Douglas MacArthur kısa ve öz bir konuşma yaparak, savaşın bittiğini tüm dünyaya ilan eder. Törende bulunan Japon subaylar, savaş sırasında farklı koşullarda karşılaştıkları müttefik kuvvet komutanları ile teslim sırasında bu şekilde karşılaşmanın ezikliğini içlerinde hissederler. Perry'nin 91 yıl önce Tokyo'da dalgalandırdığı tarihi Amerikan bayrağının gönderde olması onlara daha da acı gelecektir.
Şimdi savaş öncesine dönelim. 1931 yılının yine bir Eylül sabahında, Japonya'ya çok pahalıya patlayan büyük macera Mançurya'da başlar. Mançurya'daki girişim, The Razor- Jilet lakaplı General Hideki Tojo'nun önderliğindeki askerlerin savaş çıkararak Japon hükümeti üzerinde baskı yapma düşüncelerinden kaynaklanır. Sonuçta, Tokyo'daki yetkililerin şaşkınlığından istifade edilerek Mançurya işgal edilir. Japon ordusu fırsatı kaçırmayarak, daha sonra hızla Çin'i işgal etmeye başlar. Tüm dünyanın korkuyla izlediği yayılma stratejisi gözler önünde hızla belirmeye başlar. Eylül 1940 tarihinde Japonya Mihver Devletlere, Almanya ve İtalya'ya katılır. 1941 tarihinde bir adım daha atarak Hindi Çin' e saldırır, bu bölgeyi Avrupa'da Almanya'ya teslim olan Fransızlardan alır. Askeri tecrübesi ile ülkede çok takdir edilen Tojo, bu ataklarının ardından 1937 tarihinde Mançurya'daki Kwantung Ordusunun başkomutanı olur.
Tojo 1938 tarihinde Tokyo'ya gider. Önce Savaş Bakan Yardımcısı, iki yıl sonra da Savaş Bakanı olur. Artık işler yoluna girmiş, önünde hiçbir engel kalmamıştır. Liderliğini yaptığı Japon komutanların tek bir öngörüsü vardır. Çin'den daha güneye indikleri ilk gün, Hollanda- Doğu Hint adalarından yakıt ikmali engellemesi ile karşılaştıkları anda, Müttefik ülkelerin niyetini anlarlar. Büyük savaşın kaçınılmaz olduğunu düşünmeye başlarlar.
Bütün bu olayları izleyen Amerika, Japonya'ya saldırgan politikasını terk ederek, işgal ettiği topraklardan ayrılması gerektiği mesajını gönderir. Hızını kesmeyen General Tojo ise tehditler savurarak, İmparatordan yeni bir hükümet kurmasını talep eder ve isteğine ulaşır. Artık Japonya Başbakanıdır.
Tojo ile birlikte Japonya'da savaş karşıtı olmak adeta yasaklanmıştır. Alınan her karar ülkeyi daha da artan saldırgan politikalar sarmalına sokar. İmparatorluk Donanmasının Komutanı Yamamoto, Japonya'nın mevcut durumda Amerika'yı uzun sürecek bir savaşta asla yenemeyeceğini açıkça ifade ederek, askerleri uyarır. Alternatif düşüncesini de açıklar. Amerikan donanması en az bir yıllık bir süre için etkisiz bir hale gelmelidir. Hedef Pearl Harbour'dur.
Pearl Harbour sonrasında, Japonya gerekli hazırlıkları yapacak ve geçici bir süre de olsa denizlerde üstünlüğü ele geçirecektir. Pearl Harbour saldırısının hemen ardından, askeri stratejiler planlandığı gibi uygulanır. Japon Deniz Kuvvetlerinin Pasifikteki üstünlüğü tahmin edilenin aksine, en fazla 6 ay sürer. Amerikan donanması çabuk toparlanmıştır. Ani bir saldırıyla, Singapur, Bataan ve Corregidor'ı eline geçirilir. Amerikalı kripto uzmanları Japon şifrelerini çözünce, Japon Deniz Kuvvetleri çözülmeye başlar. Yamamoto'nun donanması Midway'de Amerikan donanması karşısında müthiş bir yenilgi alır. Japonlar, moraller bozulmasın düşüncesiyle bu yenilgiyi ülkede herkesten gizlerler.
Artık geriye dönüş başlamıştır. Japon donanmasındaki bazı amiraller barış koşullarının konuşulmasını bile isterler. Amerika bölgede birçok adaya asker çıkararak üstünlüğü ele geçirmeye başlar. Savaşın kritik noktada geri dönmesi İmparatora danışmanlık yapan Kıdemli Devlet Adamları Komitesi -Jushin'i harekete geçirir. Siyasi gücü olmamasına rağmen, eski Başbakanlardan oluşan ve Japon kamuoyunu etkileme gücü olan Jushin, Tojo'ya istifa telkin eder. Tojo gelen baskı üzerine Başbakanlıktan ayrılır ve evine döner. Geride kalanlar kötü gidişin hızlanması karşısında şaşkındır.
Amiral Takijiro Onishi, Pearl Harbour saldırısının hemen ardından Manila yakınlarındaki Clark Field'e saldırılarak Amerikan hava gücünün zayıflatılmasını emreden komutandır. Genç denizciler için adeta bir idoldür. Amerika'nın Pasifikteki yenilenen gücünün dengeyi bozması üzerine Onishi derhal Tokyo'dan Manila'ya gönderilir. Elinde yüze yakın savaş uçağı vardır. Hemen bir plan geliştirir. Leyte Körfezindeki Amerikan gemileri gecikmeksizin yok edilmelidir. Uçaklara 250 kiloluk bombalar yüklendikten sonra, pilotlar doğrudan gemilere çarpacak, intihar saldırıları düzenlenecektir. Filipinler-Luzon'da dört özel saldırı ekibi kurulur. 25 Ekim 1944 tarihinde dokuz uçak Mabalacat'tan havalanır. Pilotlar taptıkları İmparatorları ve Amiralleri için severek ölüme giderler. Boyunlarına beyaz eşarp takan pilotlar, alınlarına Samurai'lerin yüzyıllar önce saç ve terleri gözlerine gelmemesi için kullandıkları Hachimaki'leri bağlarlar. Beş intihar uçağı kamikaze olarak, St.Lo başta olmak üzere dört Amerikan gemisine doğrudan çakılarak okyanusun dibine gönderir. Beş uçak, dört gemiyi yok etmeye yetmiştir. Onishi diğer intihar filolarını organize etmeye çoktan başlamıştır.
İlerki aylarda Amerikan donanması intihar uçaklarının saldırılarından oldukça tedirgin olur. Ocak 1945 ayında General MacArthur Luzon'daki Lingayen Koyuna yeni saldırı emrini verirken, yaklaşık kırk gemi Kamikaze saldırısında ciddi hasar görür. Mart ayında da Japon istihbaratı müttefik kuvvetlerin ülkeye sadece 350 mil uzaklıktaki Okinawa adasına ilgisi olduğu bilgisini alır.
1 Nisan 1945 tarihinde Amerikan İç Savaşı kahramanlarından, eski bir Konfederasyon Generalinin oğlu olan Simon Bolivar Buckner 10. Ordu komutanı olarak Iwo Jima'da Japonlarla müthiş bir savaşa başlar. Japonlar düşmanı sahilde karşılama yerine, mağara ve kovuklarda gizlenerek kendilerine gelmelerini bekler ve denizcilere tepelerden ateş yağdırırlar. Kamikazeler de lojistik destek sağlayan gemilere çarparak, Amerikan saldırısını engellemeye çalışırlar. Büyük saldırıda yirmi dört gemisi tahrip edilmiş olsa bile, Amerikan ordusu Japonların beklediği zararı görmeden mücadeleye devam eder.
Pasifikteki son kara savaşı olan Okinawa savaşı, tepelerden sahile doğru ani bir saldırı düzenleyen Japon askeri birliğinin tamamen yok edilmesi sonucunda adeta son noktasına ulaşmıştır. 18 Haziran günü bölgede denetleme yapan General Simon Bolivar Buckner, büyük bir dikkatsizlik sonucunda bir Japon askerinin silahlı saldırısı sonunda ölür. Iwo Jima'da savaş sona erdiğinde 12.000 Amerikalı ve yaklaşık 100.000 Japon askeri hayatını kaybeder. Sonunda Amerikan bayrağı Japonya'nın 350 mil ötesinde dalgalanmaya başlar.
Amerika için sıra Japonya'nın ana adalarına gelmiştir. Hava saldırılarının başarılı olmasının arkasında müthiş bir asker bulunmaktadır. General Curtis Lemay. Mariana Adalarının 21. Bombardıman Ünitesi Komutanı olan Lemay, Avrupa'da, Almanya'ya yönelik saldırılar sırasında bulunmuş, bu tecrübesi ile Japon ana adalarına yapılacak saldırıların Avrupa'da uygulanandan daha farklı bir strateji ile yürütülmesi gerektiğine karar vermiştir. Mesafenin uzun olması, uçuş hızı ve taşınan yük gibi faktörleri dikkate alan Lemay, B -29'lara bomba dışında, hiçbir silah ve teçhizat yüklenmeden Japon silah sanayisinin bulunduğu bölgelerin derhal bombalanması kararını verir. 9 Mart 1945 tarihinde "Meetinghouse" Buluşmaevi kodlu saldırıların hedefi Tokyo'nun kuzey doğusundaki sanayi tesisleridir. Saldırı 325 adet B-29 uçağı ile yoğun bir şekilde başlar. Artık hava saldırılarının etkisi sivil halk üzerinde de kendisini gösterecektir. Bu saldırı sonrasında B-29'lar üç kez daha Tokyo'ya saldırırlar. Mayıs ayının sonunda Tokyo'nun yaklaşık yarısı adeta yok edilir. Milyonlarca insan şehri terk eder.
1944 yaz aylarında kıdemli devlet adamları kurulu "Jushin" in önerisi ile General Tojo'nun yerine Başbakan olan General Koiso savaşın ne şekilde sürdürüleceği konusunda henüz bir karar verememiştir. Koiso savaştan ziyade, ilerde imzalanması muhtemel barış anlaşmasının koşullarının çok ağır olacağından endişe duymaktadır. Ordu, savaş yanlısı Yonai ile kontrolü hala elinde tutmaktadır. Amerikalılar önce Luzon, daha sonra da Iwo Jima'yı ele geçirince Koiso işin ciddiyetinin farkına varır. Ordunun kendi kontrolü altında olmaması, işi kendisi ve hükümeti için son derece tehlikeli bir yola sokmuştur.
Amerikalıların bir sonraki saldırısının nerede olacağı konuşulurken herkes Formoza tahmininde bulunur. Halbuki saldırı Nisan 1945'de Okinawa'ya yapılır. Koiso bu habere çok güler. Saldırı yapılacak yer tahmininin Formoza üzerinde yoğunlaştığı sıralarda, bir delinin Başbakanlık ofisine gelerek, kendisine saldırının Okinawa'ya yapılacağını söylediğini, hatırlar. Delinin kehaneti tutmuş, askerler bu defa da yanılmıştır. Koiso 5 Nisan'da askerlerle olan ihtilafı üzerine istifa eder. Yerine tecrübeli Amiral, ihtiyar kurt Kantora Suzuki gelecektir. Suzuki'nin kaderinde ülkesini müttefiklere teslim etmek vardır. Bu durumu, görevi devraldığı gün İmparator Hirohito nazik bir şekilde kendisine hatırlatacaktır.
Amerika tarafında işler değişir. 12 Nisan 1945 tarihinde Başkan Roosevelt ölür. Amerika'nın yeni Başkanı, Başkan Yardımcısı Harry S. Truman'dır.
Truman'ın Ofisine geldiği ilk günlerde, 8 Mayıs tarihinde Almanya teslim olur. Truman'ın bir açık, bir de gizli gündem maddesi vardır. Açık hedefi Japonya, diğeri ise savaş sırasında müttefiki konumundaki Sovyetler Birliği'nin Avrupa ve Uzak Doğudaki sinsi faaliyetleri ile nasıl mücadele edeceğidir.
Avrupa'da savaşın son bulduğu günlerde Almanya'daki Japonya Büyükelçiliği mensupları sınırı geçerek Bern'deki İsviçre misyonuna katılmaya başlarlar. Bunlardan biri Japon Deniz Ateşesi Yoshiro Fujimara'dır. Fujimara Bern'e gidince eski arkadaşı ve Japon dostu Dr. Friedrick Hack ile buluşur. Bir zamanlar Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop'un en iyi adamı olmasına rağmen, Alman Hükümetinin genel savaş politikasına muhalefeti nedeniyle ölüm tehditleri alan Hack, eski dostlarının yardımı ile Japonya'ya giderek hayatını kurtarmış, daha sonra fırsatını bulunca tekrar İsviçre'ye dönmüştür.
Fujimara ile Hack, Japonya'nın sonunu iyi görmediklerinden, bir an önce barış görüşmelerinin başlaması için girişimlere başlarlar. Bunun için 1950'li yıllarda CIA Başkanı olarak atanacak olan Allen Dulles'in başında bulunduğu Amerikan OSS birimi ile temas kurarlar. Fujimara sık aralıklarla haberleşmeye çalıştığı Japon Yöneticilerden bir türlü cevap alamaz. Ancak son ana kadar umudunu kaybetmez. Ordu içindeki militarist suikast girişimlerden korkan Japon yöneticiler herhangi bir tepki göstermez. Japonya'da barış girişiminde bulunmak zaten ölüm nedenidir. Girişimler sonuçsuz kalır.
Savaştan sonra Fujimara ile karşılaşan Amiral Yonai, Amerika'daki Dulles Yönetimi ile barış görüşmelerinin başlayamamasının tüm sorumluluğunu üzerine aldığını itiraf eder ve Fujimara'dan özür diler.
Öte yandan başka bir barış gönüllüsü Amerikalı Yüzbaşı Ellis Zacharias da Japonya'da bulunduğu dönemlerde tanıdığı Japon üst yönetimi ve yakın olduğu Japon kültürünü dikkate alarak, bu ülkeye yönelik radyo yayını yapmaya başlar. Yayınlar başladıktan sonra Japonya'dan gelen bilgiler, Zacharias'ın doğru yolda olduğunu teyit etmiştir.
Atom bombası projesinin geliştirilmesi yaklaşık 6 yıl kadar sürer. Daha savaşın isminin konuşulmadığı günlerde, 1938 yılı içinde Almanya'daki Kaiser Wilhelm Enstitüsünde, iki Alman bilim adamı Otto Hahn ile Fritz Strassmann, 1934 yılında İtalyan bilim adamı Enrico Fermi'nin gerçekleştirdiği deneyi tekrarlama başarısı gösterirler.
Alman bilim adamları bu başarılarını daha önceki çalışmalarına iştirak eden Lise Meitner'le paylaşırlar. Yahudi olan Lise Meitner aynı tarihlerde Almanya dışına kaçmıştır. Lise, bu bilgiyi Danimarkalı bilim adamı Niels Bohr ile paylaşır. Projelerini Amerika'da, Princeton'da sürdüren Bohr, bir an önce çalışmalara başlama niyetindedir. Physical Review Dergisinde bu amaçla bir de makale yayınlar.
11 Ekim 1939 tarihinde Başkan Roosevelt eski arkadaşı ve Lehman Şirketinin Direktörü Alexander Sachs'ı Beyaz Saray'da ağırlamaktadır. Sachs, Beyaz Saray'a çok önemli bir mesajla gelmiştir. Mesajın altında Albert Einstein'in imzası vardır. Konu Atom Bombasıdır.
Başlangıçta diğer yoğun gündem maddeleri ile kafası oldukça karışık durumda olan Başkan konuya hiç ilgi duymaz. Ama arkadaşı Sachs kendisini ikinci kez ziyaret edince işler değişir. Bu ziyaretinde Başkan'a buharlı gemilerin mucidi Robert Fulton'un Napolyon'la görüşmesinden bahseden Sachs, yaptığı muhteşem buluşu kendisine anlatan Fulton'u kaçık zannederek, reddeden Napolyon'un çok büyük bir fırsatı kaçırdığını vurgular. Hemen sonra da ilave eder. "Hayal edin Sayın Başkanım, Napolyon Fulton'un fikrini kabul etseydi Avrupa bugün nasıl bir durumda olurdu? …Avrupa siyasi olarak bugüne göre çok farklı olurdu elbette. İnanın içinde bulunduğumuz durum o günlere çok benziyor… Naziler Atom bombasını ele geçirirlerse neler olur, düşünebiliyor musunuz?" diyerek endişesini aktarır.
Atom bombası korkusu Başkanı ve yakın çevresini çoktan sarmaya başlamıştır.
Durumun ciddiyetini kavrayan Başkan Roosevelt hemen bir komite kurarak çalışmaları başlatır. Çalışmalar birbirinden uzak üç değişik noktada sürdürülür.
Los Alamos-New MexicoOak Ridge-TennesseeHanford-Washington.
2 Aralık 1942 tarihinde Enrico Fermi, Chicago Üniversitesindeki bir spor salonunda ilk zincirleme reaksiyonlu atom deneyini gerçekleştirir. Akşam saatlerinde yapılan bir telefon görüşmesi ile bu durum şifreli olarak yetkililere duyurulur. "Jim, belki ilgini çeker, öğrenmek istersin. İtalyan kaşif yeni dünyaya sonunda ulaştı."
Sonuç olarak iki değişik bomba üretilir. İnce yapılı olan Uranyum bombaya Roosevelt'e atfen Zayıf Adam, diğerine, kısa ve tombul olan Plutonyum bombaya da Churchill'e atfen Şişman Adam ismini takarlar. Zayıf adam ismi daha sonra Küçük Çocuk olarak değiştirilir. Küçük Çocuğun Japonya'ya atılıncaya kadar teste tabi tutulmamasına karar verilir. Şişman Adam denenecektir. 16 Temmuz 1945 tarihinde New Mexico çöllerinde deneme gerçekleştirilir.
Plütonyum bombası ABD'de deneme amaçlı olarak patlatıldığında, bu bilgi Potsdam'da bulunan Savaş Bakanı Henry Stimson'a sekreteri tarafından şifreli bir notla iletilir. "Doktor bizlere küçük çocuğun en az büyük ağabeyi kadar güçlü ve kuvvetli olduğu bilgisini çok büyük bir keyifle bildirdi. Gözlerindeki ışığı buradan bile görebiliyorum, çığlığı bizim çiftlikten bile duyuluyor."
6 Ağustos 1945 tarihinde Küçük Çocuk isimli bomba Enola Gay ismi verilen B-29 uçağından Japonya'ya bırakılır. Sabah 7:30 gibi Hiroşima'dan müthiş bir ışık fışkırır. Tüm zamanların en büyük bombası patlamıştır. Başkan Truman haberi Potsdam'dan ABD'ye doğru yolculuk yaptığı muhteşem tekne Augusta'da alır. Aynı saatlerde Japonlar son bir umutla Ruslara yanaşmaya çalışırlar. Moskova'ya dönen Dışişleri Bakanı Molotov Japonlara istediği randevuyu bir türlü vermemektedir. Sonunda Japon Büyükelçi Sato, Rus Bakan Molotov'la görüşür. Aldığı cevap şaşırtıcıdır. SSCB, Japonya'ya savaş ilan etmiştir.
8 Ağustos günü The Great Artiste isimli uçağıyla Chuck Sweeney bir maket atom bombasını Pasifik Okyanusuna atarak deneme gerçekleştirir. Amerikan Pasifik Donanması ikinci bombanın hemen atılmasından yanadır. Bu şekilde Japonya'nın ardı arkası kesilmeyen bir bombalamaya maruz kalacağı görüntüsü verilmelidir. Deneme atışı yapan uçağa üsse döner dönmez hazır ol talimatı verilir. Ertesi günü Plütonyum bombası Kokura'ya atılacaktır. Alternatif şehir Nagazaki'dir. Bu defa uçuş rotası ve dönüş yolu oldukça zor görünmektedir. Ancak hava koşulları nedeniyle Kokuro'yu göremeyen ekip bombayı Nagazaki'ye bırakacaktır. Dünya, ikinci büyük Atom bombası haberi ile çalkalanır. Japonya ikinci büyük darbeyi yemiştir.
Bock's Car adı verilen uçakla Nagazaki'nin 9.000 metre üstünde uçarken atom bombasını şehrin üstüne bırakan Chuck Sweney, Kermit Beahan ve Don Albury'den oluşan üçlü, işgalin başlamasının ardından, Nagazaki'ye gelirler. Perişan haldeki Nagazaki sokaklarında gezmeye başlarlar. Attıkları bomba binaları yıkmış, insanları kavurmuş, nehirleri kanla kırmızıya boyamıştır. Şehre gelirken Amerikan tıp adamları ekibine eşlik ederler. Bir gece önce Mori kasabasında konaklayan ekibin başı Chuck, uyumadan önce silahını başucuna koyar. İçindeki şüphe Japonların onun yerini bildiğini, söylemeye çalışır. Sabaha kadar korku içinde uykusuz kalır, zor bir gece geçirir. Ekip, ertesi sabah çürümüş cesetlerin yarattığı koku ve parçalanmış vücut ve kafataslarının arasından şehir merkezine dehşet içinde ilerlerken, atılan bombanın gerçek yüzünü gözleriyle, burunlarıyla hisseder. Hastane odalarında gördükleri manzara daha da kötüdür. Yanmış, iskelete dönmüş insanlar umut içinde tedavilerini beklemektedir. Birçoğu belki de yıllarca sürecek, acı ve ağrılı umutsuz bir hastalığın içinde kıvranacaktır. Hastaların hiçbiri o anda yanlarında dolaşan, Urakami Vadisinde Eylül 1945 tarihinde gezinen, bombayı üzerlerine atarak felakete yol açan üç Amerikalı'nın varlığından haberdar bile değildir.
Sonunda karar günü gelir. İki bombanın tarifsiz etkisi Japonya'yı bir yola doğru sokacaktır. Onbir adam üstü kumaş kaplı bir masanın etrafında, havalandırmasız bir sığınakta İmparator Hirohito'yu beklemektedir. Dördü asistan ve yaver konumundadır. Bir kişi konuk olarak davet edilmiş, diğer altısı ise Japon Hükümetinin Yüksek Savaş Komiserliği olarak adlandırılan İç Kabinesini temsil etmektedirler. Ülkede Diet (Parlamento), Jushin (Eski Başbakanların Temsil Ettiği Danışma Konseyi) ve Hükümet olmasına rağmen, alınan kararları o ana kadar Japon ordusu dikte ettirmektedir. Artık yöntemin değişme zamanı gelmiştir. Kabinenin başında bulunan ve 1905 Rus-Japon savaşının büyük kahramanı Kantaro Suzuki, alınması muhtemel kararı bilmesine rağmen yine de heyecan içinde İmparatorun gelmesini beklemektedir. 9 yıl önce askerlerin başarısız suikast girişiminden kurtulan Suzuki, teslim kararının alınması halinde, Japon ordusunun bu karara karşı benzer acımasız tepkiyi göstereceğinden neredeyse emindir. Toplantıya katılanlar arasında bulunan ve müttefik kuvvetlerin ilerde Pearl Harbour saldırısından sorumlu tutarak yargıladıkları Dışişleri Bakanı Shigenori Togo'da Japonya'nın teslim olmasından yanadır. Üçüncü önemli kimlik Denizcilik Bakanı Mitsumasa Yonai ise barışçıl kişiliği ile çok eleştiri alan, kamuoyunda da Amerika ile savaşa en çok karşı çıkan isim olarak bilinmektedir. Toplantıda General Anami, General Umezu ve nihayet Amiral Soemu Toyoda da kabineyi temsilen bulunmaktadır. Toplantının konuğu konumundaki Baron Kiichiro Hiranuma hiçbir yasal yetkiye sahip olmamasına rağmen İmparatora danışmanlık yapan konseyin temsilcisi olarak davet edilmiştir. Baron, kişilik olarak karar mekanizmasının hızlanmasını sağlayan konuşmalarıyla tanınmaktadır. İmparatorun amacının ülkenin teslim koşullarının bir an önce görüşülerek, sonuçlandırılması olduğunu bilen Baron'a bu defa gerçekten büyük iş düşmektedir.
İmparator Hirohito odaya geldikten sonra konuşma yapmak için bir süre bekler. 1901 doğumlu ve politikaya neredeyse hiç eğilimi olmayan imparatorun temel ilgi alanı deniz-okyanus biyolojisidir. 5 yıl boyunca nişanlı kaldığı ve bu süre içinde 9 kez görebildiği Nagako ile 26 Ocak 1924 tarihinde evlenmiştir. Yaklaşık iki yıl sonra imparator olan Hirohito, tahta çıkınca, hükümdarlık dönemi için kendisine Barış anlamına gelen bir isim seçer. Showa.
Toplantı Başbakan Suzuki'nin konuşması ile başlar. Potsdam Konferansında Müttefik kuvvetlerin tasarlayıp, Japonya'ya dikte ettirdikleri metin üzerinde hararetli bir tartışma yapılır. Askerler, 2000 yıldır hiçbir düşmana boyun eğmeyen ülkelerinin koşulsuz teslim durumunu ulusal onur açısından şiddetle reddederler.
Sonunda Hirohito konuşmasına başlar. Hirohito ülkesi için ölen yüzbinlerce insanın üzüntüsünü içinde taşıdığını ve ülkesi için hala çarpışan askerlerin kahramanlıklarının unutulamayacağını ifade ederek, duygusal mesajlarını katılımcılara etkili bir konuşmayla hissettirir. Konuşmasını bitirirken; "Büyük dedem, Meiji Hanedanını kuran İmparator Meiji'nin şu anda başka bir alternatif olmadan, ülkemizi yabancılara koşulsuz teslimini kabul etmemize ne kadar üzüleceğini hissederek, gözyaşlarımı içime akıtıyorum ve Dışişleri Bakanımın sunduğu metni onaylıyorum" der.
Ertesi sabah 7.33'de Dışişleri Bakanlığındaki telsiz operatörleri Müttefik kuvvetlerin başkentlerine haberi geçmeye başlarlar.
İmparator ve 11 kişilik grubun aldığı, Potsdam Konferansında Müttefik Kuvvetlerin belirlediği teslim koşullarının kabul edilmesi kararı Japon Ordusunda tam bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaratır. Askerlerin büyük bir kısmı İmparator Hirohito'nun hain devlet adamlarının yanıltması sonucunda ülkeyi teslim kararı aldığını düşünerek, onun derhal hainlerin etkisinden kurtarılması gerektiği ve teslim kararının değiştirilmesi, kararını alırlar. Ichigaya Tepesinde bulunan ordu karargahında darbe için kesin karar verilir.
11 Ağustos tarihinde Yüzbaşı Msahiko Takeshita'nın başkanlığında bir toplantı yapılır. Takeshita, İmparatorun toplantısına katılan General Anemi'nin kayınbiraderi olduğu için olup, bitenden haberdardır. Toplantıya katılan subaylar arasında ordu kademesi içinde önemli görevlerde bulunan Yüzbaşı Masao Inaba, Yüzbaşı Masataki Ida ve Binbaşı Kenji Hatanaki gibi gözünü budaktan esirgemeyen kararlı askerler bulunmaktadır. Bir an önce sarayı basıp, Suzuki, Togo ve Kido gibi hainleri öldürme kararı alırlar. Bu listeye son anda Baron Hiranuma'yı da eklerler. Amaç barış koşullarının tamamıyla reddedilmesidir. General Anemi'nin kendilerini destekleyeceklerinden emindirler. Darbeci subaylar, daha önce 26 Şubat 1936 yılında 1500 subayın katılımı ile yapılan darbe girişimini hatırlayıp, heyecanlanırlar. Bu girişim, hükümeti devirmeyi başaramamasına rağmen, ordunun yönetimde ağırlığının artmasına vesile olmuş, Japonya'yı militer bir yola sokmuştur.
Askerler bu planları yaparken, hükümet üyeleri ve üst düzey bürokratlar barış anlaşması metni ve teslim koşulları üzerinde çalışmaktadır. En çok önem verilen konu, İmparatorun şahsı ile ilgili dokunulmazlığının korunmasıdır. Anlaşma koşulları ne olursa olsun, İmparator Japon halkının temsilcisi olarak varlığını sonsuza dek korumalıdır.
İsyancı askerler öncelikle General Mori'ye, daha sonra da Yüzbaşı Arao aracılığıyla Umezu'ya giderler. Umezu tekliflerini hemen reddeder. İsyancıları, başarı şansınız hiç yok, hemen vazgeçin, diyerek uyarır.
İmparatorun teslim koşullarını onayladığı haberini isyancılara bizzat General Anemi verir. "Artık her şey için çok geç" mesajını alan isyancı askerlerden Hatanaka ve Ida ısrarla tepki gösterirler. "Neden kararlılığınızı kaybettiniz"
15 Ağustos 1945 günü sabaha karşı General Mori'nin odasına giden Hatanaka uzun süren tartışmadan sonra silahını çekerek Generali öldürür. Yaverinin şaşkın bakışları arasında, diğer isyancı subay kılıcını çıkararak Mori'nin kafasını uçurur. Darbe girişimi kanlı başlamıştır. Generalin odasından çıkarken Yaver Shiraishi'nin de kafası uçurulur. Hızla uzaklaşan isyancı gruba yeni ve çok önemli bir haber ulaşmıştır. İmparator Japon halkına teslim kararını radyo kanalıyla duyuracaktır. Bu yayın derhal önlenmelidir.
Önceki gece saat 11:25 de Japon NHK Yayın Kurumunda gerçekleşen kaydın nerede olduğu merak konusudur. İmparatorluk sarayını kontrol altına aldıklarını düşünen isyancı subaylardan bir kısmı bekledikleri desteğin gelmemesi üzerine Binbaşı Hatanaka'ya itiraz ederler. Son umut, Anami'nin İmparator Hirohito'yu teslim düşüncesinden vazgeçirmesidir. Anami saraya gitmez. Umutsuzluk içinde kıvranan isyancı askerler için artık sona yaklaşılmıştır.
15 Ağustos günü sabah saatlerinde İmparator'un saat 12:00'de halka hitaben bir konuşma yapacağı resmen açıklanır. Japon halkı İmparatorlarının sesini o ana kadar hiç duymamıştır. Tarihte bir ilk gerçekleşecektir. Saat 11:59'da bütün radyolar Japon milli marşı Kimagayo'yu çalar. Hemen ardından anons yapılır. Ve İmparator konuşmasına başlar. Aynı anda trafik her yerde durur. Japon halkı başlarını eğerek İmparatorlarını saygıyla dinlemeye başlarlar. Tüm ülkeyi alışılmadık bir sessizlik kaplamıştır. Vatandaşlarına ülkelerinin teslim olmasıyla ilgili açıklamayı duygusal bir şekilde açıklayan İmparator, konuşmasının sonunda bir çağrı yaparak, "…dünyanın gerçekleştirdiği yenilikleri yakından izleyin, gelecekte ülkemizi yeniden inşa edebilmemiz için tüm gücünüzü ve enerjinizi bu amaç için kullanın…" mesajını verir. Bu mesaj Japon halkının 1960'lı yıllarda başlattığı muhteşem atılımın adeta habercisi olmuştur.
Teslime direnen son iki asker, Hatanaki ve Shiizaki, tüm bu olanlara rağmen ciddi bir kararlılıkla saray dışındaki bulvarda el bildirileri dağıtmaya başlarlar. Halkı bildirileri almaya adeta zorlarlar. İlgisizliği görünce ani bir hareketle İmparatorluk Sarayının İkiz Köprü Kapısına ulaşıp, parka geçerler. Parka girdiklerinde Shiizaki birden durur, diz çöker ve hara-kiri yaparak, hayatına son verir. Hatanaka biraz daha ilerdedir. Barışı sonlandırma çabaları sonuçsuz kalmış, bu arada bir komutanını öldürmüştür. Birkaç saat önce duyduğu haberi düşünerek, kendisini Anami ve diğer komutanların uğradığı sonun beklediğini, intihar sırasının geldiğini hisseder. Yaklaşık dokuz saat önce General Mori'yi öldürmek için kullandığı silahını iki gözünün ortasına dayar ve tetiği çeker.
Yoldan geçenler silah sesini duymalarına rağmen umursamazlar. Yeni günün güzelliği ve barışın verdiği heyecanla yürümeye devam ederler. Sarayın yemyeşil bahçesindeki ağaçlarının arkasından doğan güneşle birlikte, yeni bir dönem ve umut yavaş yavaş yükselmektedir. Japonya ve dünya için barışın önündeki engeller ortadan kalkmıştır.
Kaynakça