En başa yazayım; 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.
Dün 31 Ekim Dünya Tasarruf Günü idi. Dünya Tasarruf Bankaları Derneği (World Society of Savings Banks) ilk uluslararası kongresinde, 31 Ekim 1924’te bu günü dünya tasarruf günü ilan ediyor. Amaç, tüm dünyada tasarrufların ve finansal istikrarın önemini anlatmaktır.
Elbette, birikimlerin bankalara akışını teşvik etmek, orta-uzun vadede ulusal paraya güven sağlamak ve finansal okuryazarlık amaçları da vardır. Tüm bu amaçlara yönelik olarak özellikle okullarla ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapılması öngörülüyor. World Savings Day (Ekim 2020a).
Tasarruf günlerinde, belirlenen temalar üzerinde tartışmalar yapılıyor. 2018’deki tema “Tasarruf ve kalkınma etiği” idi. 2020’deki tema “Küçük bir tasarrufu büyük şeyler izler” oldu. World Savings Day (Ekim 2020b). 2022’nin teması şudur; “Tasarruflar sizi daha iyi bir geleceğe hazırlar.” World Savings Bank Institute (Ekim 2022).
Böyle bir güne neden ihtiyaç duyuldu acaba? Bu soruya yanıt vermek için biraz geriye gitmeliyiz. Banka tasarruflarını teşvik etmek için özel günler ve toplantılar düzenlenmesi ilk önce 1921’de İspanya ve ABD’de, 1923’te Japonya ve Almanya’da başlamıştı.
ABD ve Japonya’da tasarruf günü için ana neden, özkaynaklarının yetersizliği nedeniyle, özellikle bazı bankalara duyulan güvensizlik ve risk görüntüsüydü. Bakınız Baron, Verner ve Xiong (2021) ve Davison ve Ramirez (2014).
Bizi asıl ilgilendiren Almanya. 1923’te Almanya’da tasarruf günlerine gerçekten ihtiyaç vardı, çünkü 1. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında bu ülkede enflasyon hızla yükselirken Alman Markı da sürekli değer yitiriyordu. Sonunda Almanya 1922-1923’te bir hiperenflasyon yaşadı.
Hiperenflasyonu bitirmek için yeni bir para birimi, Rentenmark, çıkarıldı, eski parayı ellerinde veya bankalarda tutanlar büyük kayıplar yaşadı, eski para “çöp oldu”. Polleit (2013). Bu nedenle paraya ve bankalara güven tazelemek gerekiyordu. Almanya nasıl bu duruma düştü? Özellikle hangi politika yanlışlarını yaptı?
O dönemdeki politika ortamı ile bugünkü arasında benzerlik var mıdır? Aklımı kurcalayan asıl soru şu; Almanya’nın yaşadığı hiperenflasyonu kabaca biliyoruz. Ama bu ülke özellikle hangi politikalarla hiperenflasyona gitti?
Bu soruya yanıt ararken bugünün Türkiye’sindeki bazı söylemlerini buldum, doğrusu irkildim ve benzerliklere çok şaşırdım. Almanya’nın 1920’lerde hangi politikalarla nerelere vardığını kısaca açıklayayım.
Önce şunu belirteyim ki, Avrupa’da 1920’de enflasyon ve para/döviz kuru sorunları yaşayan başka ülkeler de vardı. Avusturya, Macaristan, Polonya, Rusya ve bir ölçüde İtalya bunlar arasındaydı. Daha sonra Avrupa deflasyon yaşamaya başladı.
Almanya 1. Dünya savaşına girerken bir karar verdi; savaş harcamalarını daha çok vergi alarak değil, iç borçlanma ile karşılayacaktı. Kararın birkaç nedeni vardı. Birincisi, daha çok vergi alarak ve başka sıkılaştırıcı önlemlerle üretimi ve istihdamı düşürmek istemiyordu. Alman ekonomisi büyümeliydi.
İkincisi, savaş zaten kısa sürecekti, ekonomiyi sıkmaya gerek yoktu. Üçüncüsü, savaşı Almanya kazanacakı ve karşı taraftan aldığı savaş tazminatı ile borçlarını hızla geri ödeyecekti. Bresciani-Turroni (1937, s. 48-49 ).
Diğer yandan kısa sürede vergi arttırmak da zordu. Ayrıca, o dönemin Merkez Bankası, Reichsbank, hazine borçlanma senetleri karşılığında para sağlamaya hazır görünüyordu. Savaş ikinci yılına girdiğinde hızlı bitmeyeceği anlaşılmıştı. Bu nedenle 1915 sonlarında vergilerde küçük artışlar yapıldı. Bresciani-Turroni (1937, s. 50).
Savaş uzamakla kalmadı, dört yıl sonra Almanya’nın yenilgisi ile sonuçlandı. Almanya, kaybeden taraf olarak savaş tazminatı da ödeyecekti. Zaten var olan bütçe açıklarına taksitler halinde ödenecek yüklü bir tazminat da gelmişti.
Bresciani-Turroni (1937), Almanya’da 1914-1931 döneminde uygulanan politikaları ve gelişmeleri ayrıntılı ele almış. Yaklaşık 500 sayfalık bu kitaptan bazı önemli noktaları öne çıkarıyorum. Bu kaynağa kısaca B-T (1937) diyorum.
Önce merkez bankası Reichsbank yaklaşımını ve politikalarını kısaca ele alayım.
1). Merkez bankası Reichsbank yönetimine göre, faiz veya iskonto oranında artış enflasyonda düşürücü etki yapmaz. Tam tersine, böyle bir artış üretim maliyetinde yükselmeye neden olur ve fiyatları, enflasyonu yukarı çeker. İskonto oranını arttırmak yerine, kredileri tayınlamak ve daha çok hak edenlere daha fazla kredi vermek uygun olur. B-T (1937, s. 50)
Bu ifadeler bizim ekonomi yönetiminden de sıkça duyarız ve gerçekten şaşırtıcı.
2). Böylece Reichsbank bazılarına yüklü miktarlarda para aktarırken, başka bazılarının da zarar görmesine neden oluyordu. Çünkü krediler yoluyla aktarılan paralar dövize veya ithal ürünlere gidiyordu ve Mark değer kaybediyordu. Yani, verilen kredilerle Marka karşı spekülasyon yaratılıyordu! B-T (1937, s. 51)
Bunlar da şahit olduğumuz uygulamalar ve sonuçları.
3). Yükselen ve önce iki hanelere sonra üç hanelere varan enflasyona karşılık, Reichsbank iskonto oranının 1915 başından 1922 Temmuzuna kadar yüzde 5’te sabit tutmuştu. B-T (1937, s. 76)
Bizde bu oranlar giderek düşüyor, Reichsbank sabit tutmuş hiç olmazsa.
4). Merkez bankası bir kamu bankası gibiydi; özel bankalardan gelen hazine borçlanma senetlerini sürekli iskonto ediyordu. Zaten özel bankalar bu senetlerin önemli bir bölümünü tutuyordu. B-T (1937, s. 76)
5). Reichsbank’a göre, uygulanan politika ile kamu kesiminden bir enflasyon yaratılsa bile, özel kesimden kaynaklanan bir enflasyon yoktu, çünkü özel kesimin yalnızca ticari bonoları iskonto ediliyordu, finansal bonoları değil. Ticari bonolarla finansal bonolar nasıl ayırılıyordu acaba? B-T (1937, s. 76)
6). İskonto oranları bu kadar düşük iken ve enflasyonla birlikte markın değer kaybı bu kadar yüksek iken, Merkez bankası ticari krediler için sonsuz bir talep olduğunun farkında değil miydi?
Diğer konularda da şu görüşler vardı:.
7). Ekonomi politikaları, hedef olarak büyümeyi ve istihdamı almıştı. Enflasyonu görmezden gelmişti. Reichsbank’a göre, dolaşıma çıkan para miktarı, artmakla birlikte, enflasyona neden olmaz. Çünkü bu paranın rezerv olarak karşılığı vardır. Halbuki rezervlerin içinde, altın yanında, iç borçlanma senetleri de yer alıyordu!” B-T (1937, s. 50)
8) Yönetim çevrelerindeki hakim görüşe göre, Almanya’nın yaşadığı enflasyon ve paranın değer kaybı gibi sorunlar “ödemeler dengesi” sorunundan kaynaklanıyordu. Ödemeler dengesindeki açığın bir nedeni de savaş tazminatları idi. Ödemeler dengesi sorunu çözülürse diğer sorunlar da çözülecekti. Haliyle, enflasyon, yüksek borçlar ve yüksek para artışı ile ilgili değil idi. B-T (1937, s. 42, 45)
Türkiye’deki enflasyon ve kur artışının da cari açıkla ilgili olduğu ve öncelikle bu açığın önlenmesi gerektiğini sıkça duyarız.
9). Nedensellik, döviz kuru artışı ile başlıyordu. Döviz kuru artıp para değer kaybedince, ithal fiyatlar yükseliyor, bu yolla etki içerdeki fiyatlara geçiyor, buradan da ücretlere yansıyordu. B-T (1937, s. 42, 45) Bu görüşü İstatistik Ofisi de sıkça dile getiriyordu.
10). Temmuz 1914 - Ekim 1923 döneminde yapılan 133 milyar mark tutarındaki harcamanın yaklaşık yüzde 16’sı vergilerle, yüzde 40’ı bankalardan doğrudan borçlanarak ve geri kadan yüzde 44 de hazine borçlanma senetleri ile finanse edilmiştir. Buna karşılık bir borç sorunu olduğu kabul edilmemiştir. B-T (1937, s. 50)
Yukarıda da dediğim gibi, Almanya’daki 1920’lerin bazı düşünce ve politikaları, Türkiye’deki 2020’lerin düşünce ve politikaları ile şaşırtıcı biçimde benzeşiyor.
Baron, Matthew, Emil Verner ve Wei Xiong (2021) “Bankıng crises without panics”, Quarterly Journal of Economics, ss. 51-113.
https://wxiong.mycpanel.princeton.edu/papers/BankingCrisis.pdf
Bresciani-Turroni, Costantino (1937) The Economics of Inflation: A Study offf rency Depreciation in Post-War Germany. John Dickens & Co: Northampton.
Davison, Lee, K ve Carlos D. Ramirez (2014) “Local Banking Panics of the 1920s: Identification and Determinants”, FDIC CFR Working Paer Series, 2014-01. şşö
Polleit, Thorsten (2013) “90 Years Ago: The End of German Hyperinflation”
Mises Daily Articles,
https://mises.org/library/90-years-ago-end-german-hyperinflation
World Savings Bank Institute (Ekim 2022) World Savings Day
https://www.wsbi-esbg.org/wsbi-world-congress-2022/
World Savings Day (Ekim 2020a) “History”
https://www.worldsavingsday.info/history
https://www.worldsavingsday.info/history
World Savings Day (Ekim 2020b) “Highligts-2018-2019”
https://www.worldsavingsday.info/highlights-2018-2019
Ercan Uygur kimdir?Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1960'ların ikinci yarısında ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan dört kişi göreve başlatılmadı. Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı. Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı. 1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi. Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009) Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı. 2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…" |