Yönetimin 6 Şubat 2023 deprem afetine karşı zamanında ve yeterince hazırlık ve mücadele yapamadığı, yönetimin kendisi tarafından bile dile getirilmiş. Geç kalmanın ve yetersizliğin bedeli çok sayıda canın kaybı olmuş.
Bu acı durumu gözleyen futbol izleyicileri tepki göstermişler ve “hükûmet istifa” sloganı atmışlar. Buna kızan bazı yöneticiler de “futbol maçları izleyici olmadan oynansın” demişler. Bunu duyunca T24’te yayınlanan ilk yazım (Uygur, 10 Eylül 2021) aklıma düştü.
Bu ilk yazıyı, yönetimin ve ekonomi politikalarının başarısız olacağı ve enflasyonun giderek yükseleceği kaygısıyla 2021 Ağustos’unda yazmıştım. Sonra enflasyonun nerelere geldiğini biliyorsunuz. Yazıda, ekonomi ve futbol yönetimlerinin kısa vadeciliğine, daha çok harcama, daha çok iktidar ve ama daha az istikrar yaklaşımlarına dikkat çekmiştim.
Yazının ilginç bir tarafı şuydu; iktisatçı düşüncesiyle, basit bir model kurgusu içinde, futboldaki aktörlerin davranışlarını, ekonomideki değişkenlerin hareketleri ile eşleştirdim.
Bu çerçevede maçları izleyicisiz oynamak, ekonomiyi fiyatlar olmadan yönetmek anlamına geliyor. İzlenen politikalara bakarsak, aslında ekonomi yönetimi biraz böyle yapmaya çalışıyor. Öğrenciler olmadan öğretim yapmaya da benzetebiliriz.
Ekonominin işleyişini ve gidişatını futbol maçlarının seyri ile temsil edelim. Futbol maçları, ülkenin ekonomik alanı gibi saydığımız stadyumlarda oynanır.
Stadyumların tribünlerindeki on binlerce izleyici on binlerce fiyatı temsil etsin. (Daha genel olarak nominal değişkenler de diyebiliriz.) Hakemi, Türkiye Futbol Federasyonunu (TFF) ve organlarını hükümet organları olarak varsayalım. Sahadaki futbolcular ve teknik ekipler reel ekonominin üretim, yatırım ve istihdam gibi değişkenlerini temsil ediyor olsunlar.
Tribünlerdeki izleyiciler tepkilerini slogan atarak, ayağa kalkarak, sıçrayarak gösterirler. İzleyicilerin ayağa kalkması, sıçraması ve bunlar eşliğinde slogan atması, yüksek enflasyonu temsil eder. İzleyiciler bazen sakince otururlar, bu durumda enflasyon yoktur; hatta bazen başlarını öne eğip otururlar, bu da deflasyon ortamıdır.
İzleyicileri ayağa kaldıran, sıçratan, slogan attıran tepkiler, öncelikle, birinci olarak, yanlış hakem kararlarına ve TFF gibi kurumların yönetim hatalarına yöneliktir. Bu kurumlarda siyaset müdahalesi yoğundur. Ama elbette, sıçramanın başka nedenleri de vardır.
Ekonomi tarafına gelelim; yanlış ekonomik kararlar ve politikalar fiyatların ve diğer nominal değişkenlerin ayağa kalkmasına, hatta sıçramasına neden olur. Yanlış kararlar yinelendikçe fiyat ve nominal değişken sıçramaları da yinelenir ve enflasyonun kronik hale gelmesine katkı yapar.
Yanlış yönetim ve politika kararlarının ayrıntısına girmiyorum. Bunlar kısaca, döviz kuru, faiz, kredi politikaları ve endeksleme uygulamalarıdır. Bu politikalar nominal değişkenler kadar üretim, yatırım, istihdam gibi reel değişkenleri de olumsuz etkiler.
Maçta hakem ve yönetim hatalarına ilk tepkiyi verip ayağa kalkanlar, sıçrayanlar arasında tribün liderleri vardır. Bunların hareketleri diğer bazı izleyiciler için sinyal niteliğindedir. Benzer biçimde, ekonomideki bazı fiyatlar/nominal değişkenler diğer fiyatlar için sinyal etkisi yaratırlar.
Araştırmalara göre nominal değişkenlerde sinyal etkisi veren tribün liderlerinin önde gelenleri döviz kuru; kredi, para ve bunların fiyatları (faizler); hükûmetin yönlendirdiği enerji fiyatları gibi temel mal ve hizmet fiyatları; ve bütçe açıklarıdır.
Döviz kuru, politika hatalarına çekinmeden hızla tepki verir, dış bağlantılarına ve geniş etki alanına güvenir. İlginçtir ki, geri kalan tribün liderleri arasında hükûmetin yönlendirdikleri büyük ağırlığa sahiptir.
Ayağa kalkanları gören diğer izleyiciler kendilerine izleme ufku yaratmak zorundadır. Yoksa maçı izleyemezler. Bu izleyiciler gibi, artan maliyetleri karşılamak üzere firmalar ve kişiler de kendi fiyatlarını yükseltirler, sıçratırlar.
Bu yükselmelerin, sıçramaların ekonomideki karşılığı maliyet enflasyonudur.
Ayağa kalkan, sıçrayan izleyici sayısı gibi, sıçrayan fiyat sayısı da artar. Böylece enflasyon kendi dinamiğini yaratır. Bu dinamiği geriletmek artık zordur.
İzleyicileri ayağa kaldıran, sıçratan ikinci bir neden maçta futbolcuların ve/veya teknik ekibin olumlu hareketleri olabilir. Örneğin, gole götürecek düşüncesiyle, maçtaki hızlı koşular, ataklar, çalımlar ve paslaşmalar izleyenleri ayağa kaldırır. Daha da ilerisi, bu atak sonunda gol olursa, izleyiciler çılgınca sıçrayabilir, slogan atabilir.
Gol öncesi güzel hareketlerin ve sıçramaların ekonomideki karşılığı büyüme ve talebin getirdiği talep enflasyonudur. Golün karşılığı ise yüksek talep enflasyonudur. Bu enflasyon bazen dış kaynaklı, ancak genellikle iç kaynaklıdır.
İç kaynaklı talep genişlemesi ve sonucundaki enflasyon sıklıkla hükümetten ve kurumlarından gelir, parasal değişkenlere ve bütçe açıklarına da yansır. Teknik ekibin isabetli futbolcu değişiklikleri ve yerinde müdahalaleri de izleyicilerde olumlu tepkiler yaratır. Daha sınırlı bir enflasyonu temsil eder.
Talep genişletici politikalar kalıcı değilse ve yeterli arz artışı yaratabiliyor ise, fiyatları/nominal değişkenleri sürekli ayağa kaldırmaz, geçici fiyat artışları yaratır, ki anlaşılabilir. Ancak talep artışlarının şöyle iki riski vardır. Futbol benzetmesi ile bakalım.
Birincisi, maçtaki hızlı koşular, çalımlar ve paslaşmalar çok kez yapılır ve fakat gol ile sonuçlanmaz, tersine karşı takımdan (kontratak ile) gol gelirse, çok tepki ve moral çöküntü yaratır. Bunun ekonomideki karşılığı istikrarsızlık, hatta bunalımdır.
İkincisi, sonuçsuz kalan koşular, çalımlar ve paslaşmalar yorgunluk, umutsuzluk ve moral çöküntü yaratabilir. Talep artışları yeterince yurtiçi arz artışı ile karşılanmıyor ise, fiyatlardaki sıçrama ve dış açık kalıcı hale gelir. Yani sonuçta yine yüksek enflasyon ve istikrarsızlık vardır.
Futbol maçlarında izleyicileri ayağa kaldıran üçüncü bir neden “bu sıçramalar bizim tribüne de geliyor, ben de kalkayım” veya “diğerlerinden önce ayağa kalkayım ki, bir süre maçı daha iyi izleme fırsatım olsun” düşüncesidir. Bunlar daha önce ayağa kalkanlara destek de sağlar.
Fiyatlar da benzer şekilde yükselip sıçrayabilir. Bu gibi fiyat sıçramalarının arkasında enflasyon beklentisi vardır. Ekonomideki karşılığı beklenti enflasyonudur; fiyatlar/nominal değişkenler enflasyon beklentisi ile de ayağa kalkar, sıçrar.
Yukarıdaki basit kurgulamada, maçı izleyicisiz oynamak, ekonomiyi fiyatlar olmadan yönetmek anlamına geliyor. Aslında Türkiye’de son birkaç yıldır ekonomi biraz bu mantıkla yönetiliyor. Halbuki yapılması gereken maçta izleyici sıçramalarını ve sloganlarını, ekonomide fiyat sıçramalarını anlamaya çalışmak ve çözüm bulmaktır.
Önce şunu anlamak gerekir. Tribünlerdeki ayağa kalkma, sıçrama, slogan atma eylemi tüm tribünleri kapsıyor, birkaç izleyici ile sınırlı değil. Bu nedenle, çözüm olarak, bazılarının dediği gibi birkaç izleyiciyi hain ilan edip saf dışı edelim düşüncesi temelden yanlıştır.
Tanımı gereği enflasyon da böyledir, fiyat sıçramaları tüm ekonomi için geçerlidir, sorun makroekonomiktir. Haliyle domates, soğan, yağ gibi bazı fiyatları kontrol edelim, böylece sorun bitsin demek temelden yanlış olur. Makroekonomik bir çözüm yolu bulmak gerekir.
İzleyicileri/fiyatları sıçratan ilk neden hakemin/yönetimin/hükümetin hatalarıdır dedik. Öyleyse ilk akla gelen çözüm, yanlış kararları ile soruna neden olan yönetimin kısa sürede değişmesi olabilir. Futbolda böyle bir hızlı değişikliğe olanak sağlayan kurallar, bildiğimiz kadarıyla, yok. Olsa da, uygulamada siyaset etkili oluyor.
Yanlış politikalarla fiyatları ve yaşama maliyetini yükselten, fakirliği arttıran yönetimler/hükümetler de kısa sürede değişmiyor. Enflasyonu yükselten yönetimler istifa ediyor olsa, enflasyon zaten uzun süreli olmaz. Bu bakımdan istifa kültürü önemlidir. Ancak, Türkiye’de ve benzeri ülkelerde yönetimlerin istifa ile değişmesi pek görülmüyor.
Yapılan yanlışlara karşılık yönetimlerin istifa etmediğini de düşünürsek, değişikliği seçmenler gecikmeli olarak oyları ile yapabilirler. Mayıs ayında yapılacağı öngörülen seçimler bu nedenle çok önemlidir.
Eğer seçmenler ekonomik gidişattan yeterince zarar gördülerse, alabildikleri bilgiler ışığında bu zararları görebiliyorlarsa, yönetimi oylarıyla değiştirebilirler.
Kaynakça
Uygur, Ercan (10 Eylül 2021) “Enflasyon ve Futbol: Başarısızlık tablosunun ortak yönleri” T24,
Ercan Uygur kimdir?Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı. Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı. Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı. 1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi. Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009) Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı. 2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…" |