Bilgi beşeri sermayenin temelinde vardır, servettir. Bilgi gelir sağlar. Bilgi aramak, almak ve vermek bir insan hakkıdır. Bilgi aynı zamanda kamu malıdır, bu nedenle temel bilgi sağlayan eğitim, genellikle devlet tarafından ücretsiz sağlanır.
Devlet, sağlıklı kararlar versinler diye, vatandaşlarına ekonomik, sosyal, siyasi bilgiler de sağlar. Ama bilgi güç de sağlar; bilgi sahibi olan daha güçlüdür. Ekonomideki tüm bilgiler fiyatlara yansır diyenler olsa da, bu doğru değildir. Bu nedenle bazen çalkantılar, bunalımlar yaşanır, piyasalara düzenlemeler getirilir.
Devleti yöneten şeffaf bir hükümet, elindeki bilgileri vatandaşına kişi veya grup çıkarı gözetmeden açıklar. Buna karşılık hükümetler kendisine güç veren bilgileri saklayabilir de. Birilerinin çıkarlarını gözetmek üzere doğru olmayan bilgiler de açıklayabilir.
Vatandaşından bilgi saklayan, hatta bilgiyi tersine çeviren hükümetlerle vatandaşlar arasında, iktisattaki adıyla, bir “bilgi asimetrisi” vardır. Bu hükümetlerde şeffaflık ve bağımsız denetim yoktur ve elbette bol yolsuzluk vardır. Bilgi asimetrisi ortaya çıktığında bir güven bunalımı oluşur ve, ideal koşullarda, vatandaşlar oylarıyla bu hükümete son verir. Bakınız Stiglitz (2002).
Vatandaşların asimetrik bilgiyi oy ile cezalandırması için elbette öncelikle bu asimetriden haberdar olması gerekir. Haberi yok veya bilgisi eksik ise, seçmen tersine bir seçim de yapabilir. Bu açıdan kitle iletişim araçlarının (medyanın) yaygın ve tarafsız olması önemlidir. Medyanın ekonomik kalkınmadaki ve siyasi işleyişteki çok boyutlu rolü için bakınız World Bank (2002).
Türkiye’de hükümetlerin son yıllarda vatandaşlara, birçok konuda olduğu gibi, sığınmacılar / mültecilerle ilgili güvenilir ve yeterli bilgi vermeyişi dikkatimi çekiyor. Bu nedenle önceki gün yayınlanan Ortak Politikalar Mutabakat Metni'ndeki (OPMM) aşağıdaki ifadeyi görünce sevindim.
“Kaynak kullanımı başta olmak üzere göç yönetimiyle ilgili veri ve istatistikleri düzenli bir şekilde kamuoyu ile paylaşacak, şeffaflık ve hesap verebilirliği sağlayacağız.” OPMM (Ocak 2023, s. 237).
Son yıllardaki hükümetler hangi bilgileri vermediler? Bu soruya bazı belgeler eşliğinde bakalım.
Önce UNHCR’nin Türkiye’deki Suriyelilere yönelik bir bilgilendirme / davet yazısını maddeler halinde özetliyorum. UNHCR (Ocak 2023).
1). Suriye’deki olaylar nedeniyle 28 Nisan 2011 sonrasında Türkiye’ye gelen Suriye vatandaşları ile mülteciler ve vatansızlar, Türk hükümeti tarafından geçici korumaya (temporary protection) alınmaktadır. Geçici koruma işlemleri Göç İdaresi Başkanlığı tarafından yapılmaktadır.
2). Geçici korumaya (GK) alınan Suriyeliler, kendileri talep etmezse, Suriye’ye geri gönderilmezler.
3). Türkiye’de GK isteyen Suriyelilere, düzensiz / yasa dışı (illegal) yollarla girmiş veya yasa dışı biçimde ikamet ediyor olsalar bile ceza verilmez. Makul bir sürede ve geçerli bir nedene dayanarak yetkililere açıklama yapmaları yeterlidir.
4) Suriye’den gelmiş ve Türkiye’de GK istiyorsanız, ikamet ettiğiniz ildeki Göç İdaresi bürosuna başvuru yapınız. İsteğiniz dışında Suriye’ye geri gönderme yoktur.
5). Kimliği olmayan Suriyeliler de GK altına alınırlar, bunların temel hakları ve ihtiyaçları sağlanır ve sağlık hizmeti, eğitim, sosyal yardım, psikolojik destek, işgücü piyasasına giriş hakları vardır.
6). Göç İdaresi, 2016 sonlarından başlayarak Türkiye’de yaşayan Suriyeliler için bir “kimlik doğrulama projesi” başlattı. UNHCR tarafından desteklenen bu proje, 2019’da tamamlandı. Kimliğini yenilememiş olanlar yaşadıkları yerdeki Göç İdaresi bürosunda yenilemelidirler.
7). Türkiye’ye yeni geldiyseniz ve kayıt yaptırmadıysanız bulunduğunuz ildeki Göç İdaresi bürosünda kaydınızı mutlaka yaptırınız. Korumayı sağlayan asıl taraf Türkiye Devletidir.
UNHCR yazısındaki maddelerin özellikle bazıları “bunlar da nereden çıktı?” sorusunu akla getirebilir. UNHCR’nin bu maddeleri Türk hükümetinin iki yasal belgesine dayanıyor. UNHCR (Eylül 2022). (i) Mart 2013 tarihli Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK). (ii) Ekim 2014 tarihli Geçici Koruma Yönetmeliği (GKY).
2013 kanununa ve 2014 yönetmeliğine yine döneceğiz, ama bunların öncesi ve önemli arka planı var. Suriye’de 2011 baharında gösteriler ve sonra çatışmalar başladığında, Suriyeliler önce yüzlerce, sonra binlerce kişiyle Türkiye’ye girmeye başladı. İlk giriş 29 Nisan 2011’de 252 kişi ile gerçekleşti. Topal (2015, s. 6).
Türkiye’de zamanın hükümeti, Suriye’deki iç çatışmaların haftalar içinde biteceğini, Esad idaresinin yenileceğini varsaydı. Böylece bizim hükümet, “Suriyelilere “açık kapı politikası” uygulayacağını ve 100.000 kişinin kritik eşik olduğunu dile getirdi.” Ağır ve Sezik (2015).
Hükümet ve kamu kuruluşları Suriye’den gelenlere “misafir” diyorlardı. Topal (2015) ve Ulusoy (2019). Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarında hep “Suriyeli misafirlerimiz” vardı. AFAD bir yayınında “Suriyeli misafirlerimiz kardeş topraklarında” başlığını kullanıyordu. Topal (2015, s. 7).
Bu söylem, Suriyeliler geçici koruma altına alındıktan sonra da yıllarca devam etti.
“Misafir” diyerek, Suriyelilerin kısa süre sonra geri döneceği izlenimi yaratılıyordu. Ama şaşırtıcı olan şudur ki, Başbakan Erdoğan’ın hükümeti, 2012 Mart sonunda Suriye’den sığınmacı olarak gelenler için bir “kabul ve barınma” yönergesi yayınladı. Bu yönerge, geçici korumanın ilk adımıydı. Yine şaşırtıcı olan, bu yönergenin gizli kalmasıydı.
“Kamuoyu ile paylaşılmayan ve Suriyelilerin geçici koruma altında oldukları kabul edilen hizmete özel bu yönergede; barınma, gıda, sağlık, güvenlik, sosyal aktivite, eğitim, ibadet, tercümanlık, haberleşme, bankacılık ve diğer hizmetlere ilişkin uygulamaların düzenlendiği belirtilmektedir.” Topal (2015, ss. 15-16).
2014 öncesinde Başbakan, 2014’ten itibaren Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan, Suriyelilere kısa sürede geri dönecekler anlamında “misafir” dedi. Erdoğan aynı zamanda geçici koruma için kararlara, yönetmeliklere imza attı. Üstelik bu kararların en azından bir süre açığa çıkmasını istemedi. Neden bu bilgiler vatandaşlara, kurumlara verilmedi?
Nedenini anlamak için arka planda neler vardı ona bakalım.
I). İçeride, Suriyelilerin gelmesiyle kamu hizmetlerinin aksadığı birçok yerleşim yeri vardı, şikayetler artıyordu. 2015’te hazırlanan “ORSAM (Ortadoğu Araştırmaları Merkezi) raporları, sınır illerindeki devlet hastanelerinin kapasitelerinin %30-40’ının Suriyelilere hizmet verdiğinin altını çizmektedir.” Ulusoy (2019, ss. 281).
Benzer şekilde, belediye hizmetleri de aksıyordu. Üstelik belediyelerin zaten bütçe ve kaynak kısıtları / sorunları vardı. Dikkat edelim, bunlar 2015 yılı için yapılan saptamalardır. Sorunlar sonraki yıllarda daha da artmıştır.
Ayrıca, Suriyeli sığınmacıların kayıtları bile güvenilir değildi. Zaten “açık kapı” politikasının sonucu olarak kimliksizler de giriş yapabiliyorlardı. Sivil toplum kuruluşları bu durumu eleştirdiler. Türkiye Barolar Birliği gibi kuruluşlar, 2015’te, Suriyeli göçmenlere ilişkin yönetmeliklerin içeriğine erişemedikleri için şikayetçiydiler. (Ulusoy, 2019, ss. 277-278).
Yine 2015’te hazırlanan bir TİSK raporu, Suriyelilerin kısa sürede ülkelerine dönecekleri şeklindeki beklentinin, güvenilir kayıt tutmaya engel olduğunu açıklıyordu. Aynı rapora göre hükümetin ve devlet kuruluşlarının tutarlı stratejik karar vermede eksikleri ve çelişkileri vardı. Bu durum, devlet kuruluşlarının motivasyonunu ve etkinliğini azaltıyordu. (Ulusoy, 2019, ss. 278-279).
II). Dışarıda ise, bir yanda Suriye yönetiminin düşeceği beklentisi, diğer yanda ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) tartışmaları ve AB ile müzakereler vardı. Bunlar, hükümetin ve Erdoğan’ın sığınmacı / mülteci kararlarına önemli etki yapıyordu.
Suriye yönetimi değişmedi, Rusya ve İran’ın desteği ile giderek güçlendi. Erdoğan ve hükümetinin beklentisini boşa çıkardı. BOP tartışmasında, Ortadoğu’da Erdoğan’a bir rol verilmesi konuşuluyordu. Suriye’de gelişmeler farklı olsa, Erdoğan’a bir rol olanağı olur muydu bilinmez. Ancak BOP tartışması da bir sonuca varmadan gündemden düştü.
AB’nin derdi, üyelerine, Türkiye üzerinden Suriyeli, Afgan ve diğer sığınmacıların / mültecilerin akınını engellemek idi. Bunun için Türkiye’ye para desteği vereceğini söylerken, AB üyeliği konusunu da masaya getiriyordu.
Aralık 2013’de Türkiye AB ile bir “Geri Kabul Anlaşması” yaptı. AB Türkiye Delegasyonu (Aralık 2013). AB, Türkiye’ye mülteciler için para yardımı yapacak, karşılığında Türkiye kendi sınırlarından AB’ye geçen sığınmacıları geri kabul edecekti. Birçok vatandaşın içine sinmeyen hatta onur kırıcı bir anlaşma idi. Bu anlaşma 2016’da yenilendi, para akışı konusunda tartışmalara neden oluyor.
Aralık 2013’de, Geri Kabul Anlaşması ile birlikte, AB ile Türkiye bir de Vize Serbestisi Diyaloğu Anlaşması imzaladı. Anlaşmanın amacı, vatandaşlarımızın AB’ye vizesiz girişini sağlamaktı. Neredeyse 10 yıl oldu, görüşmeler sürüyor mu acaba? Bildiğimiz şu; Türkiye’nin AB’ye üye olmak için yaptığı görüşmeler sürmüyor, 2016’da kesildi bitti.
Peki elimizde ne kaldı? Mart 2013 tarihli Kanun (YUKK) ile Ekim 2014 tarihli Yönetmelik (GKY) kaldı. Yönetmeliğin son hali Göç İdaresi Başkanlığı (Ocak 2023) adresinde vardır. Özellikle yönetmeliğin maddeleri önemli ölçüde AB’nin telkinleri ile belirlendi.
Şöyle ki, 1990’larda önce Yugoslavya’nın dağılma sürecinde, sonra Kosova’da yaşanan savaşlar AB ülkelerine doğru sığınmacı / mülteci hareketi başlattı. Bu harekete karşı yasal zeminde hazırlıkı olmak için AB Konseyi bir Geçici Koruma Yönergesi (Temporary Protection Directive) hazırladı.
Suriye, Afganistan, Afrika kaynaklı sığınmacı / mülteci yoğunluğu olsa da, AB bu yönergeyi uygulamaya koymadı. Ancak Şubat 2022’de Ukrayna-Rusya savaşı başlayıp Ukraynalı sığınmacılar AB ülkeleri kapısına dayanınca 4 Mart 2022’de yürürlüğe koydu.
Buna karşılık, AB’nin 2001 yönergesi Türkiye’nin 2014 yönetmeliğine temel teşkil etti. Garip olan şu ki, Türkiye’nin Suriyeliler için yürülüğe koyduğu Geçici Koruma Yönetmeliği ile AB’nin Ukraynalılar için uyguladığı Geçici Koruma Yönergesi, aşağıdaki önemli farkları içeriyor. (Bu yönergenin son hali European Commission (Ocak 2023) adresinde vardır.)
1). Geçici koruma isteyen her Suriyeli, kimliksiz ve yasa dışı yollarla da olsa, Türkiye’ye girebilir, Türkiye’de kalabilir. Geçici koruma isteyen her Ukraynalı ise bir AB ülkesine girmek için geçerli kimlik göstermelidir. Süresi geçmiş kimlik bile araştırılır. Yasa dışı yollarla hiçbir şekilde giriş yapamaz ve AB ülkesinde kalamaz.
2). Geçici koruma isteyen her Suriyeli, suçlar da işlemiş olsa, Türkiye’ye girebilir, Türkiye’de kalabilir. Çünkü kimlik yoksa suçu araştırılamaz ki. Ciddi bir suç işlemiş Ukraynalı ise geçici korumaya alınmaz; AB’de koruma isteyen Ukraynalıların suç kaydı araştırılır.
3). Çok önemli ve en vahim fark da şuradadır. Türkiye’de Suriyeliler için geçici korumanın süresi yoktur. Adı geçicidir, ama bir sona erme tarihi yoktur, kalıcıdır. AB’de ise geçici koruma süresi birer yıl uzatma koşuluyla en çok üç yıl olabilir. Nitekim, savaşın süreceği anlaşılınca, Ukraynalılar için 4 Mart 2022’de alınan bir yıllık geçici koruma kararı, 14 Ekim 2022’de yapılan AB toplantı ile 4 Mart 2024’e kadar uzatılmıştır. Government of the Netherlands (14 Ekim 2022)
4). UNHCR’nin Suriyelilere yönelik “kayıt yaptırın” rica ve davetinden de anlaşıldığı üzere, Türkiye’de kaçak ve yasa dışı yollarla giriş yapmış birçok sığınmacı / mülteci vardır. Sayılarını bilmek zor, ancak bazı tahminlere göre kaydı olan kadar, kaydı olmayan da vardır.
Bu bakımdan Türkiye’nin sığınmacı / mülteci istatistiklerine de güvenilemiyor ve bunu devlet kurumları da ifade ediyor. Örneğin ,Türkiye’de ne kadar Afgan sığınmacı / mülteci var bilemiyoruz. Mutabakat metnindeki ifadeye bu nedenle sevindim. AB istatistikleri ise tam tersine güvenilir ve eksiksizdir. Bu da Türkiye için üzücü bir durumdur.
5). Yukarıda belirttiğimiz sorunların en az bir bölümünün nedeni, sığınmacı / mülteci için “açık kapı politikası” izlenmesidir. Bu politikanın değişmesi gerekir, çünkü açık kapıdan istenmedik çok sayıda suçlu kişi de geçebilir. Böyle bir politika çok sayıda Suriyeli sığınmacı barındıran
Lübnan ve Ürdün’de yok. Konuyu daha sonra başka boyutlarıyla ele alacağım.
Anma: Değerli arkadaşım ve meslektaşım, ODTÜ emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Fikret Şenses’i 20 Ocak 2023 tarihinde kaybettik. Fikret hoca ile İngiltere’de aynı dönemlerde doktora yaptık. Öğrencilerin çok sevdiği, iyilik dolu bir hocamızdı. Sınıf arkadaşım da olan değerli eşinin, kızının ve tüm sevenlerinin büyük acısını paylaşır, başsağlığı dilerim. Mekanı cennet olsun.
AB Türkiye Delegasyonu (Aralık 2013) Geri Kabul Anlaşması
https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:22014A0507(01)&from=EN
Ağır, Osman ve Murat Sezik (2015) “Suriye’den Türkiye’ye Yaşanan Göç Dalgasından Kaynaklanan Güvenlik Sorunları”, Birey ve Toplum, Bahar, 5(9), ss. 95-125.
Esen, Adem ve Hasan Duman (2019) Türkiye’de Geçici Koruma Altındaki Suriyeliler: Tespitler ve Öneriler. Aryan Basım, İstanbul.
European Commission (Ocak 2023) Temporary protection
Government of the Netherlands (14 Ekim 2022) “European Commission extends Temporary Protection Directive” https://www.government.nl/latest/news/2022/10/14/european-commission-extends-temporary-protection- directive#:~:text=The%20temporary%20protection%20under%20the%20TPD%20was%20due%20to%20stay,apply%20after%204%20March%202024.
Göç İdaresi Başkanlığı (Ocak 2023) Geçici Koruma Yönetmeliği
https://www.goc.gov.tr/kurumlar/goc.gov.tr/evraklar/mevzuat/Gecici-Koruma.pdf
OPMM (Ocak 2023) Ortak Politikalar Mutabakat Metni. Ankara.
Stiglitz, Joseph (2002) “Transparency in Government” The Right to Tell: The Role of Mass Media in Economic Development içinde, Derleyen; Roumeen Islam. The World Bank Institute, Washington DC., ss. 27 - 44.
Topal, Ahmet Hamdi (2015) “Geçici Koruma Yönetmeliği ve Türkiye’deki Suriyelilerin Hukuki Statüsü”, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2 (1), Bahar, ss. 05-22.
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1102155
Ulusoy, Kıvanç (2019) “Türkiye’de Bir Devlet Kapasitesi Sorunu Olarak Geçici Koruma Altında Suriyeliler”, Türkiye’de Geçici Koruma Altındaki Suriyeliler: Tespitler ve Öneriler içinde, Derleyen Adem Esen ve Hasan Duman, Aryan Basım, İstanbul, s. 269-286.
UNHCR (Ocak 2023) Temporary Protection in Türkiye
https://help.unhcr.org/turkiye/information-for-syrians/temporary-protection-in-turkey/
UNHCR (Aralık 2022) Lebanon
https://www.unhcr.org/lebanon.html
UNHCR (Eylül 2022) Türkiye Factsheet
https://reporting.unhcr.org/document/3438
Ercan Uygur kimdir?Türkiye'nin önde gelen ekonomistleri arasında yer alan Prof. Dr. Ercan Uygur, 1969'da ODTÜ'yü bitirdi. Mezuniyetinin ardından Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) ‘uzman yardımcılığı' sınavına girdi. Ancak, Uygur'un da aralarında olduğu sınavda başarılı olan üç kişi göreve başlatılmadı. Uygur, daha sonra sınavına girdiği Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Bir yıl sonra iki yıllık lisansüstü öğrenim bursu için OECD'ye yaptığı başvuru, davet edildiği mülakatın ardından kabul edildi. İngiltere Warwick Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi aldı. Doktorasını East Anglia Üniversitesi'nde yaptı; bu sırada bir yıl ‘ekonometri' dersi verdi. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) İktisat ve Maliye Bölümü'ndeki ‘ekonometri' kürsüsünde asistanlık sınavına girdi; aynı yıl bu kürsüde göreve başladı. Doçentlik çalışmaları için 1981'de dokuz aylık Norveç Hükümeti bursu ile bu ülkeye gitti, Prof. Dr. Leif Johansen ile çalıştı. Türkiye'deki doçentlik sözlü sınavının yapılacağı gün, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile iki jüri üyesi, Prof. Dr. Tuncer Bulutay ve Prof. Dr. Nuri Karacan üniversiteden uzaklaştırılınca yapılamayan jüri toplantısı yedi ay sonra gerçekleştirilebildi. 12 Eylül 1980 darbesini izleyen süreçte üniversiteden uzaklaştırılan Türkiye'nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Bulutay'ın "Bizleri temsilen Mülkiye'de kalacaksın" dediği Uygur, 1983'te ‘doçent' unvanını aldı. 1988'de Fulbright bursu ile ABD'ye gitti, Prof. Dr. Lawrence Klein ile LINK projesinde çalıştı. 1989'da ‘profesör' unvanını aldı. 1994-2012 döneminde Koç Üniversitesi'nde yaz dersleri verdi. Mülkiye'den 2010 sonunda erken emekli oldu. Mülkiye'de öğretim üyesiyken şu kurumlara danışmanlık yaptı: - İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (1986-1994) - Wharton Econometric Forecasting Associates (1988-1991) - T. C. Merkez Bankası (1988-1993 ve 1997-1998) - Devlet İstatistik Enstitüsü, TÜİK (1990-1996) - ILO / Uluslararası Çalışma Örgütü (proje danışmanı, 1990) - T. C. Hazine Müsteşarlığı (proje danışmanı, 1992-1993 ve 1997-1999) - Dünya Bankası (proje danışmanı, 1999, 2002, 2009, 2010-2011) - Birleşmiş Milletler ECE (proje danışmanı, 1999-2000) - Third World Network (2009) Yeni Yüzyıl gazetesinde köşe yazarlığı (1995-1998), Mülkiye'de İktisat Bölümü Başkanlığı (1996-2008), Ankara Üniversitesi Bilim Kurulu üyeliği (2002-2010), Türkiye Ekonomi Kurumu Başkanlığı (2003 -2019), Ekonomi-Tek dergisi editörlüğü (2012-2020), Uluslararası Final Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ve İİBF Dekanlığı (2016-2021) yaptı. 2011'de Uluslararası Ekonomi Birliği (IEA) Danışma Kurulu üyeliğine seçildi, bu görevi halen devam ediyor. 2012'de Kyoto Ödülü Danışma Kurulu üyeliğine davet edildi; editörlüğünü yaptıkları dahil olmak üzere Türkçe ve İngilizce 12 kitabı yayımlandı, 50'nin üzerinde bilimsel makale yazdı. Eylül 2021'den itibaren, Mülkiye'den öğrencilerinin kurup yönettiği T24'te köşe yazısı yazıyor. Prof. Dr. Ercan Uygur, 38 yıllık üniversite hayatını; 18 Mayıs 2017'de davet edildiği Mülkiyeliler Birliği Çarşamba Söyleşileri'nde Prof. Dr. Tuncer Bulutay'ın konuşması için koyduğu başlıkla özetliyor: "ODTÜ'de Öğrenci, Mülkiye'de Hoca…" |