Charlie Hebdo Katliami ile ilgili dünden bu yana yapılan yorumlarda iki eğilim öne çıkıyor. Birincisi, Batı’daki İslamofobiyi katliamın sosyolojik sebebi, diğeri de potansiyel sonucu olarak ortaya koyuyor. İlki, hele de katliamın hemen üstüne, sıcağı sıcağına muhafazakar çevrelerde ön plana çıkarıldığı için, katliamı “sosyolojikleştiren”, dolayısı ile de normalleştirmeye çalışan, ve hatta meşrulaştıran bir söylem olduğu gerekçesi ile de haklı olarak eleştiriliyor. Burada yapılması gereken bu katliamı çerçeveleyen ve mümkün kılan toplumsal ve tarihsel koşulları görmezden gelmek değil tabi ki. Avrupa’nın yoksul Müslüman gençlerinden cihatçı saldırganların oluşmasını sağlayan yapısal, toplumsal, tarihsel bir sürü faktör var, yoksulluk gibi, dışlanma gibi, ırkçılık gibi, ayrımcılık gibi, İslamofobi gibi.
Ama sosyoloji yaparken hem yapısal koşullara, hem de o yapısal koşullarda eyleyen, plan yapan, stratejiler ve taktikle kuran siyasi aktörlere de bakmak gerekir. İslamcı radikaller uzun süredir vardılar ve uzun süredir örgütleniyorlardı. Ancak, Marksist terminolojiyle, İslami cihadın “objektif şartlarının olgunlaşması”, Sovyetlerin Afganistan işgalinden, ABD’nin Irak ve Afganistan işgali ve Suriye iç savaşına kadar uzanan bir sürede gerçekleşti. El-Kaide’nin ve İŞID’ın bu tarihsel gelişimini iyice anlamak için Nazan Üstündağ ve Muhammed Ebrari’nin SAMER için yazdığı önemli raporu okuyabilirsiniz (http://www.ssamer.com/Raporlar/273 ). Varolan İslamofobi argümanı ise katliamı tamamen yapısal koşulların bir sonucu olarak okuyor, failleri sosyolojikleştirirmiş gibi yapıp anonimleştiriyor, normalleştiriyor, katliamı da haksızlıklara toplumsal bazı kesimlerin verdiği “beklenebilir” bir reaksiyon olarak okuyor.
Buradaki sıkıntı şu. Tarihteki bütün faşist saldırılar, istendiği takdirde o saldırının sosyolojik koşulları analiz edilerek meşrulaştırılabilir. Alman Faşizmini ortaya çıkaran koşulları analiz eden bir çok sosyal bilimci, Alman halkının ve işçilerinin neden Nazi partisini bu kadar canı gönülden desteklediklerini “açıklayan” bir sürü sosyolojik ve tarihsel koşulu ortaya koymuşlardır, ekonomik kriz gibi, 1. Dünya Savaşı’ndaki yenilgi gibi, sınıf mücadelesi gibi. Ama bu analizlerin amacı faşizmi ortaya çıkaran koşulları “anlamaktır”. Bir şeyi “anlamak”, o şeyi “makul bulmak”, hele hele “makul kılmaya çalışmak” anlamına gelmez. Benzer şekilde, bugünkü durumda, tarihsel koşullardan görece bağımsız olarak belli bir siyasi hedefi gözeten bir İslamcı yapı var, bu yapının belli stratejileri ve taktikleri var. Şu anda bu hedef doğrultusunda bu yapının iyice güçlenmesini ve kitleselleşmesini sağlayan o “tarihsel ve sosyolojik” koşullar da var. Ancak, siyasi karar alıcılar yapısal koşullardan doğmazlar, bu koşulları kullanabiliyorlarsa kullanırlar, bu sırada yaptıkları eylemlerden de sorumludurlar.
Bir diğer argüman da, bu saldırı sonucunda İslamofobi ve ırkçılığın güçlenecek olması. Yani bu argümana göre bu saldırıdan asıl zararlı çıkacak olanlar, Müslümanlar olacak. 12 kişinin öldürüldüğü bir olaydan hemen sonra, bu öldürülen insanlar ve yakınları için üzüntü belirtmektense, bu olayın bir veya iki aşama sonrasında bunun bir sonucu olarak zarar görecek olan gruplardan bahsetmenin enteresan aceleciliğini bir yana bırakıyorum. Evet, bu olay neticesinde, bu gibi olayları fırsat bilen Avrupa’daki faşist gruplar güçlenecek. Avrupa devletleri bunları bahane ederek göçmen ve vize politikalarını iyice katılaştıracak, ve hayat Avrupa’daki Müslümanlar için iyice kahredici hale gelecek. Ancak, tek güçlenecek olanlar faşistler ve onların İslamofobisi değil. İki farklı, ve bence daha kritik, aktörden bahsetmek istiyorum.
Birincisi, İslamcı radikalizmin kendisi, ikincisi de Fransa’nın da dahil olduğu emperyalist blok. Charlie Hebdo katliamını Avrupa’nın 11 Eylül’ü olarak görmemin sebebi de bu iki aktörün, aynı 11 Eylül’den sonra olduğu gibi güçlenecek olması. 11 Eylül sonrasında, komplo teorilerini bir yana bırakacak olursak, hem saldırıya uğrayan ABD, hem de saldırıyı gerçekleştiren El Kaide kendilerine askeri ve siyasi güç sağlayacak alanlar açtılar. ABD Afganistan ve Irak’ı işgal etti, El Kaide ise önce Irak’ta sonra da İŞID ve El-Nusra olarak Suriye’ta inanılmaz güçlendi. Charlie Hebdo sonrasında da Fransa’nın yeni emperyalist stratejilere gireceğini kestirmek güç değil. Fehim Taştekin bugün Radikal’deki yazısında özetlemiş:
“Fransa, 2011’de Muammer Kaddafi’ye karşı sadece Libya değil Sahra altındaki ülkelerin de başına bela olan cihatçı selefilerin palazlanmasına yol açan askeri müdahalede başı çekti. Fransa uluslararası koalisyonun oluşmasını beklemeden rol çalarcasına ilk saldırıyı yapan ülkeydi. Fransa sonradan Libya’da ele geçirilen silahlarla Mali’nin kuzeyini zapt eden Kaidecilere 2013’te müdahale etmek durumunda kaldı. Şu sıralar Mali’ye ilaveten Nijer, Çad, Moritanya ve Burkina Faso’da 3 bin 200 askerle Kaidecileri kovalayan Fransa son olarak Nijer’de Libya sınırına 100 km mesafede inşa ettiği askeri üssü kullanarak Libya sınırını aşacak militanları vuracağını duyurdu”.
Fransa bu emperyalist müdahalelerini artırarak devam ettirecek, Charlie Hebdo olayından da azami derecede faydalanacaktır. Fransız devleti Avrupa’da yükselen ırkçı dalgayı bu müdahalelerde bir manivela olarak kullanacaktır. Ancak, bir taraftan, katliam, İslamcı gruplar için de inanılmaz bir gövde gösterisi olarak görülmekte. Dahası, dünden beri kara rağmen sokakta konuşmaya çalıştığım birçok “vatandaş”, taksici, berber, ev kadınları, Charlie Hebdo olayını “Peygamberimize hakaret edenlere gösterilen bir tepki” olarak yorumluyordu. Mutlaka bir anket yapılması lazım bu konuda ama tahminim, ülkenin ciddi kalabalık bir kesiminin saldırıyı olumlamaya yakın olduğu yönünde.
Hatırlayın, 11 Eylül olduğu zaman sevinç çığlıkları atan kalabalıkları, hatta ABD emperyalizminin kalesi hedef alındığı için memnun olan solcu sağcı çoğunluğu. 11 Eylül, El Kaide’nin popülaritesini nasıl artırdıysa, Fransa’nın göbeğinde bu saldırının gerçekleşmesi, Müslüman gençler arasında, yoksul, dışlanan, ırkçılığa maruz kalan gençler arasında bir coşku yaratacaktır. Avrupa’da faşizm güçlendikçe radikal İslamcılar daha da güçlenecek. Bence bu saldırının temel amaçlarından birisi de bu. Ve maalesef bence bu taktik başarılı da olacaktır. Bu saldırının bu kadar fütursuzca, bu kadar göstere göstere, bu kadar gündüz vakti ve bu kadar vahşice yapılmış olması, Suriye’deki İŞID’in bir yıldır uyguladığı şiddet-propaganda-popülarite stratejisinin bir uzantısıdır.
Sonuç olarak, İslamofobiyi Charlie Hebdo katliamının sosyolojik sebebi olarak gören bir çok muhafazakar failleri görünmez kılıp meşrulaştırma eğilimindeler. İslamofobiyi katliamın bir sonucu olarak okuyanlar ise, katliamın sonucunda güçlenecek aktörlerin bir çoğunu görünmez kılıyorlar. Bu katliamdan sonra eli güçlenecek olanlar İslamcı radikaller ve Fransa başta olmak üzere emperyalistlerdir, sadece ırkçılar ve İslamofobikler değil. Bir mücadele şiddetlendiği zaman, bazen mücadeleye katılan bütün taraflar da güçlenir. Bugün muhtemelen taraflar güçlerini, mücadelenin dışında olanları kendi saflarına çekerek artıracak, yani, taraf olmayan bertaraf olacak. Zor bir durum, Fehim Taştekin’in de dediği gibi, “korkarım bu daha başlangıç”.
@yorukerdem