Bu yazının amacı, yargı kararlarını yorumlamak ya da buna yönelik siyasi düzeyde yapılan beyanları değerlendirmek değil. Ulusal ya da uluslararası yargı kararları hukukçular tarafından tartışılabilir. Siyasi düzeyde de bu kararlara yönelik görüşler dile getirilebilir. Sonuçta, demokratik toplumda hukukun üstünlüğü ilkesi, yargı kararının uygulanmasını gerektirir. Amacımız, Avrupa Konseyi’nin yargı kanadı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarının uygulanma sürecini izah etmek. Bu bağlamda, özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 18. maddesi ile ilgili ihlal kararına ilişkin uygulamanın farklı sonuçları hakkında, son dönemde yaşanan benzer bir örneği de dikkate alarak, karar süreçlerine doğru veri girdisi sağlamak.
Türkiye’nin kurucu üyeleri arasında yer aldığı ve gelişmesinde büyük emeği olan Avrupa Konseyi, bugün uluslararası sahnede en önemli demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları örgütü. Temel amacı ve işlevi Avrupa’da ve komşu coğrafyasında demokratik güvenliğin güçlenmesi için elverişli zemini oluşturmak. Bunu önceki bir yazımızda geniş biçimde izah etmeye çalışmıştık. Yine kurucu üyeleri arasında yer aldığımız küresel örgüt Birleşmiş Milletler’de ve bağlı olduğumuz siyasi coğrafyada Avrupa Konseyi’nde üye devletlerin ortak irade ve çabaları ile geliştirilen normlar, kalıcı demokratik güvenliğin ilke ve standartlarını oluşturuyor. Bunlar arasında en önemlileri; insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü, etkin işleyen bağımsız yargı, ifade özgürlüğü, demokratik kurumlar ve katılımcı toplum.
Avrupa Konseyi’nin yargı kanadı AİHM, temel belge niteliği taşıyan AİHS’nin denetim organı. Mahkeme’de 47 üye devletin birer yargıcı görevli. Bu yargıçların seçimi, çok aşamalı bir süreçte özenle gerçekleşir.
Belirli koşullar yerine geldikten sonra AİHS’nin ihlal edildiği iddiası ile AİHM’e yapılan başvurular, kabul edilebilir bulunduğunda incelenir. Varsa, AİHS’nin ihlal edilen maddeleri belirlenir ve gerekçeli karar kamuoyuna açıklanır. Kararların her biri genelde birkaç yüz sayfadır. Neyse ki AİHM’in kararın özetini içeren basın açıklaması kolaylıkla okunabilir.
AİHM’in iki katmanlı bir yapısı vardır: 7 yargıçtan oluşan Daire ve 17 yargıçtan oluşan Büyük Daire. Her durumda başvuru konusu devlet adına seçilen yargıç 7 ya da 17 içinde yer alır. Kararlar ilk aşamada, başvurunun kapsamı gereği doğrudan Büyük Daire’ye gitmemişse, Daire tarafından verilir. Taraflardan birinin Büyük Daire’ye götürülmesi başvurusu olmadığı takdirde, Daire kararı kesinleşir. Başvuru varsa, 5 yargıçtan oluşan Panel’in incelemesi sonucunda, Daire kararı kesinleşir ya da Büyük Daire’ye iletilir. Büyük Daire kararı nihaidir.
AİHM kararı, ilgili devletin ihlalin ortadan kaldırılmasına ve tekrarlanmasının önlenmesine yönelik uygulamasının izlenmesi amacıyla, Avrupa Konseyi’nin hükümetler arası kanadı Bakanlar Komitesi’ne iletilir. Burada 47 üye devletin temsilcileri, Sözleşme’nin 46. maddesi uyarınca, ilgili devlet ile diyalog içinde, Mahkeme kararının uygulanmasını izler, kararın uygulaması gerçekleştiğinde dosyayı kapatarak konuyu gündemden çıkarır.
Avrupa Konseyi üyesi Türkiye, AİHS’ye taraftır. AİHM’in zorunlu yargı yetkisini tanımıştır. Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca, AİHS ve AİHM hukuk sistemimizin unsurlarıdır. Dış unsurlar olarak görülmemelidir.
Sözleşme’nin tüm maddelerine ilişkin ihlal kararlarının uygulanması önemlidir. Ama, AİHS’nin 18. maddesinin ihlali ile ilgili kararın uygulanması özel önem taşır.
Sözleşme, temel hak ve özgürlükleri tanımlar; ayrıca, bunların hangi koşullarda sınırlanabileceğini belirler. 18. madde ise, Sözleşme’de tanımlanan hak ve özgürlükleri sınırlama ölçüsünün dışına çıkılması, sınırlamanın Sözleşme kapsamının ötesine geçerek farklı bir amaç için yapılması ile ilgilidir.
Sözleşme’nin diğer maddeleri hakkında binlerce başvuru ve karar varken, 18. madde ile ilgili ihlal karar sayısı 20’den azdır. Bu maddeye ilişkin ihlal kararlarının son dönemde gelişmekte olduğunu gözlüyoruz. Türkiye için ilk AİHS 18 ihlal kararları, Kavala ve Demirtaş başvuruları kapsamında alınmıştır.
Sözleşme’nin 18. maddesinin ihlali ile ilgili mahkeme kararının uygulanmasının izlenmesi konusunda AK Bakanlar Komitesi’nin yaklaşımını anlamak için son örneği kısaca hatırlamakta yarar var.
AİHM, Mammadov - Azerbaycan başvurusuna ilişkin 22 Mayıs 2014 tarihli kararında, özgürlük ve güvenlik hakkının (AİHS 5. madde), hak ve özgürlüklerin Sözleşme’de belirlenmiş amaçlar dışında sınırlanması yasağı (AİHS 18. madde) ile birlikte ihlal edildiği kararı verir. 13 Ekim 2014’te kesinleşen karar uygulanmasının izlenmesi için Bakanlar Komitesi’ne gider.
Azerbaycan, AİHM kararında yer alan tazminatı Mammadov’a öder, ancak, kararda belirtilen Mammadov’un serbest bırakılmasına yönelik bir yasal adım öngörmez. AİHM kararının bu boyutunda ilerleme olmaması üzerine, Bakanlar Komitesi AİHS’nin 46/4 maddesinde belirtilen süreci başlatır ve Azerbaycan’ın yükümlülüğüne uyup uymadığının AİHM tarafından belirlenmesini ister. Bu, AİHS’nin 46/4. maddesinin tarihteki ilk (ve şu ana kadar tek) uygulamasıdır. Bakanlar Komitesi bir yandan da, Mammadov kararının uygulanması konusunu her Komite toplantısında ele alır. Bu bağlamda, AK Genel Sekreteri Azerbaycan Hükümeti nezdinde girişimlerde bulunurken, Genel Sekreter’in atadığı Özel Temsilci de Azerbaycan tarafı ile danışmalar sürdürür.
AİHM, 46/4 uyarınca 29 Mayıs 2019’da açıkladığı kararında; Mammadov’a tazminatın ödenmesinin ve cezasının indirilerek koşullu salıverilmesinin, AİHM kararında belirlenmiş ihlallerin giderilmesine ilişkin yükümlülükleri bakımından yeterli olmadığını belirler.
Bu çerçevede, Bakanlar Komitesi 5 Mart 2020’de aldığı kararda, AİHM kararının uygulanarak “önceki duruma dönülmesi” (restitutio in integrum) ve AİHS 18 ihlalinin sonuçlarına ilişkin yükümlülüklerin yerine getirilmesi amacıyla, Mammadov’a yönelik suçlamaların geri çekilerek davaların düşürülmesi ve adli kayıtların silinmesi gerektiğini belirtir.
Azerbaycan Yüksek Mahkemesi’nin 23 Nisan 2020’de aldığı kararda, yapılan yeniden yargılama sonucunda, bu unsurlar gerçekleştiği kaydedilir.
Azerbaycan Hükûmeti, Bakanlar Komitesi’ne bu yönde bilgi vererek, dosyanın kapatılmasını talep eder. Mammadov da Komite’ye bu talebi destekleyen bildirimde bulunur. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, bu gelişmeleri dikkate alarak, 3 Eylül 2020 tarihli kararı ile, dosyayı kapatır. (Avrupa Konseyi’nin 4 Eylül 2020 tarihli basın açıklaması.)
Azerbaycan, AİHM’in Mammadov kararının uygulanmasına yaklaşımını bu anlayışla gözden geçirmese ve uygulamaya yansıtmasa ne olurdu? AK Statüsü uyarınca AK standartlarına uyumsuzluk ve AİHM kararlarının uygulanmaması nedeniyle, AK üyeliğinin sona ermesine kadar uzanan yaptırımlar hiyerarşisinin uygulanması Bakanlar Komitesi’nde ele alınırdı. Bu durumun Azerbaycan’ın siyasi ve ekonomik ilişkilerine yansımaları da ayrı bir değerlendirme konusu.
Yakın geçmişteki bu gelişmeyi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin özellikle AİHS’nin 18. maddesi ile ilgili ihlal kararına yaklaşımı için güncel ve somut örnek olması nedeniyle özetledik. Doğallıkla, her başvuru ve her karar kendi dinamikleri içinde değerlendirilecektir. Yine de, özellikle AİHS 18 ihlaline ilişkin durumun değerlendirilmesi ve kararların geliştirilmesi sürecinde dikkate alınmasının yararlı olacağı kuşkusuzdur.
Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kuruluş hedeflerine yönelik en çok katkıda bulunan üye devletlerden biri olma konumunu sürdürmektedir. Türkiye’nin bu rolünü sürdürmesi, Avrupa’da demokratik güvenliğin sürdürülebilirliği için önemlidir. Aynı şekilde, Avrupa Konseyi ile istikrarlı işbirliği, Türkiye için de demokratik gelişimin güvencesidir. Türkiye - Avrupa Konseyi bağının güçlenmesi ise, karşılıklı yapıcı anlayış temelinde anlamlı diyalog ile mümkündür.
Ulusal düzeyde ve uluslararası alanda demokratik güvenliğin, ekonomik sorunların çözümü ve sürdürülebilir kalkınmanın anahtarı olduğu da kuşkusuzdur.
Türkiye’nin Avrupa Konseyi zemininde etkin oyuncu rolünü sürdürmesi, aynı zamanda, daha geniş tabloda Avrupa Birliği dahil Batı ile ilişkilerinin güçlenmesinin de anahtarı olacaktır. Önemli bir unsur da, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin güçlü olduğu dönemlerde diğer siyasi coğrafyalar ile ilişkilerinin de daha yüksek verimlilik düzeyine ulaşmasıdır.