Tüm dünya Rusya - Ukrayna gerilimine odaklandı. Gerçekte bu daha geniş çerçevede Rusya - Batı gerilimi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan uluslararası güvenlik mimarisi 76 yılda çeşitli aşamalardan geçti. İki kutuplu düzen, Soğuk Savaş, tarafların diyalog zemininde buluşabilmeleri ve Yumuşama, Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’nın dağılmaları, bir süre tek kutuplu dünya, şimdi gelişimini sürdüren çok kutuplu sisteme yöneliş ...
Bu evrim temelinde özellikle Rusya ve Ukrayna arasında tırmanarak tüm uluslararası sistemi etkileme potansiyeli taşıyan gerilimin arka planını önceki yazılarımda ayrıntılı olarak değerlendirmiştim. Bu yazıda, gelinen aşamada gerilim sahnesinde yer alan aktörlerin hedef ve yeteneklerini kısaca ele almaya çalışacağım.
Emekli bir diplomat olarak, deneyimlerimin ışığında, diplomasiye kartları yeniden dağıtma fırsatı verilirse, siyasetin yeni bir statüko konusunda uzlaşı sağlayabileceğini, böylece, çatışma ya da savaş seçeneğinin rafa kalkacağını, bunun herkes için kazanım olacağını söyleyebilirim.
Burada önemli olan, siyasetin belirleyeceği hedeflerin gerçek verilere ve doğru varsayımlara dayanması. Yanlış veriler ve yanıltıcı varsayımlara dayalı yaklaşımlar ile uzlaşı sağlanması yolunda ilerleme kaydedilmesi çok güç olabilecektir.
Diplomatik müzakere sürecinin önemli boyutlarından biri de kamu diplomasisi. Etkili kamu diplomasi yöntemlerinin müzakere sürecinde pazarlık gücünün genişletilmesine katkıda bulunduğu biliniyor. Bu da koşulsuz değil. Doğru olmayan varsayımlara dayanan kamu diplomasisi, uzlaşı hedefine değil, çatışma ya da savaştan çıkarı olanlara hizmet edecektir.
Bu bağlamda, başta Ukrayna olmak üzere, tüm tarafların çatışma ya da savaş riskini tırmandıracak söylemlerden vazgeçmeleri, uluslararası barış ve güvenlik hedefinin gereğidir. Ukrayna’nın, Kanada ve ABD’deki geniş diyasporalarını siyasi süreçleri gerilimi tırmandırma yönünde harekete geçirmesi de, diyalog zemini oluşmasına katkıda bulunmuyor.
Şimdi bu sahnede rol alan aktörlere bakalım.
Rusya’nın hedefleri Putin tarafından yıllardır istikrarlı bir çizgide ortaya konmakta. Hedeflerinin tümünün gerçekçi ve kabul edilebilir olduğunu öne sürmüyorum. Ama yıllardır bunları dikkate almak, incelemek ve müzakere etmek yerine görmezden gelmeyi seçmek, gerilimin bugünkü düzeyine tırmanmasında rol oynamadı mı? Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında 1990’larda Rusya’ya verilen ve tutulmayan sözler yok mu? Bunları da daha önce açıklamıştım.
Rusya’nın siyasi irade ve kararlılığı konusunda kimsenin kuşkusu olmasa gerek. Hedeflerine yönelik süreçte, askeri yetenekleri, ekonomik kaynakları ve enerji kozu, siyasi kararlılığını büyük ölçüde destekleyecek düzeyde. BM Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisine sahip beş daimi üyesinden biri. Diğer daimi üye Çin’in Rusya’ya desteği son günlerde daha da görünür oldu.
Bir de karşılıklı bağımlılıklar konusu var. En başta, Batı’nın doğal gaz ihtiyacının büyük bölümü Rusya’dan karşılanmıyor mu? Buna Ukrayna da dahil değil mi? 2012’den bu yana devrede olan Kuzey Akım 1’den sonra yakında devreye girebilecek Kuzey Akım 2, Batı karar mekanizmasının önemli oyuncusu Almanya için kolaylıkla vazgeçilebilir mi? Ukrayna, Kuzey Akım 2’ye anlaşılır nedenler ile karşı; siyasi bir kozu kaybetmenin yanı sıra, kendi üzerinden geçen mevcut boru hattından aldığı 1,8 milyar dolar yıllık transit bedelinden olacak.
Rusya, hedeflerine yönelik önerilerini iki yazılı metinle iletti. Doğallıkla bunlar “maksimalist” anlayışla kaleme alınmış metinler. Diplomaside tarafların müzakere başlangıç pozisyonlarının genelde “maksimalist” olduğu, müzakereler boyunca bir uzlaşı metnine ulaşılabildiği bilinir. Geleneksel anlatımıyla, birinin hedefi siyah, diğerininki beyaz olsa bile, grinin bir tonudur uzlaşının adı. Sonuçta her taraf kendi rengine yakın gri tonunda uzlaşı oluştuğunu anlatacaktır. ABD’nin bu önerilere verdiği yanıt Rusya tarafından kabul edilebilir bulunmadı.
Rusya’yı çevreleyerek ya da yaptırımlar ile dize getirmeye çalışmak gerçekçi mi? Rusya yaptırımlara direnecek kapasiteye sahip. Ya yaptırım uygulayanlar kayıplarına katlanabilecekler mi? Kazananın olmayacağı sıcak çatışma riski akıldan geçirilmemeli.
Tarafların tüm oyuncularını değişik ölçülerde de olsa etkileyen ekonomik ve ticari karşılıklı bağımlılıkları burada ayrıntılı olarak yeniden izah etmeye gerek duymuyorum.
Aklıma gelen ilk soru: Hangi Ukrayna? Önceki yazılarımda, kuzeyden güneye Dinyeper’in ikiye böldüğü bugünkü Ukrayna’yı açık bir kitaba benzetmiş ve iki yakasında tarih boyunca oluşan farklı sosyolojik yapılar temelinde karşıt siyasi yönelimler geliştiğini izah etmiştim. Halkının etkileyici sosyo-kültürel özelliklere sahip olduğu bu güzel ülkede yakın geçmişte dört yıl büyükelçi olarak görev yaptım. Son görev yerim Strazburg’da Avrupa Konseyi’nde Rusya’nın Kırım’ı ilhakını izleyen dört yıl boyunca alfabetik sıralama gereği Ukrayna daimi temsilcisi ile yan yana oturdum. Bu dört yılın son üç yılında komşum, bugünkü Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmytro Kuleba idi. Onunla ve Rusya daimi temsilcisi ile dengeleri kollayarak yakın profesyonel ve özel dostane ilişki içinde oldum. Yargılarım doğrudan gözlemlerime dayanıyor. Avrupa Konseyi’nde Kuleba’nın halefi de, Ukrayna’da görevli olduğum dönemde dışişleri bakanı olan Boris Tarasyuk. Ukrayna’nın Avrupa Konseyi’ne verdiği önemin göstergesi. Ukrayna’nın diğer dışişleri bakanları gibi, Tarasyuk ve Kuleba da diplomat kökenli. Rusya gibi Ukrayna’da da diplomasiyi profesyonellere bırakma geleneği var.
Ukrayna’nın NATO üyeliği tartışılıyor. Peki, Rusya’nın itirazlarının ötesinde, NATO Ukrayna’nın üyeliğine ve Ukrayna NATO üyeliğine hazır mı? Ukrayna, Vaşington Antlaşması’nda öngörülen kriterleri karşılıyor mu? Ukrayna halkının NATO üyeliğine desteği demokratik ölçülere göre yeterli mi? Ukrayna’nın batısında bu destek bir ölçüde daha yüksek olmakla birlikte doğusunda endişe verici düzeyde düşük. Bu koşullarda Ukrayna’nın NATO üyeliğinin tartışılmasının bile, ülkede var olan bölünmeyi daha da derinleştirici etkide bulunduğu dikkate alınmalı.
Ukrayna’da yönetimin Avrupa kuruluşları ile bütünleşme önceliği bakımından Türkiye’yi nerede gördüğü önemli bir ayrıntı. Ukrayna’ya göre Türkiye Batı kurumları ile bütünleşme sürecinde bir ortak mı? Kamuoyuna yönelik siyasi beyanlara bakmayın. Geniş yüzölçümü, büyük nüfusu ve ekonomik potansiyeli ile Türkiye’yi rakip olarak görür. Avrupa Birliği ile temaslarında Türkiye’yi Avrupa dışında gösterir. Avrupa’nın en büyük yüzölçümüne sahip ülkesinin Ukrayna olduğunu öne sürer. Böylece, Avrupa Konseyi üyesi Rusya ve Türkiye’yi Avrupa saymaz.
Dikkat ederseniz, Rusya ile gerilim kapsamında Batı sürekli olarak “uyum ve dayanışma” içinde olduğunu abartılı ifadeler ile vurgulamaya özen gösteriyor. Söylem böyle, ama gerçeğin öyle olmadığı her gün daha net görülebiliyor. Batı içinde ciddi çatlaklar olduğu sır değil. ABD, Almanya ve Fransa’nın yaklaşımları arasındaki farklara ilişkin haberleri her gün izliyoruz. Batı ile Ukrayna söylemleri arasında tam bir uyum olmadığı da son günlerde belirginlik kazanıyor.
NATO, farklı çıkarlarına karşın üye devletleri somut sonuçlara yönelik anlamlı diyalog zemininde tutabiliyor. NATO-Rusya ve NATO-Ukrayna konseyleri tarafların birbirlerini anlamalarına yönelik önemli zeminler olarak görülmeli.
Avrupa Birliği uluslararası alanda etkili bir aktör olabilme yeteneğini zaten kaybetmiş durumda.
ABD’nin girişimi üzerine 31 Ocak günü toplanan BM Güvenlik Konseyi toplantısını izledim. Rusya toplantının yapılmasına itiraz etti. Çin Rusya’yı destekledi. Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesinin 10’unun olumlu oyu ile toplantı yapılabildi. Yapılan konuşmalarda görüş ayrılıkları bir kez daha kayda geçirilmiş oldu. Ne Rusya’nın tutumunu değiştirmeye yönelik ikna edilmesine; ne de gerilimin azalmasına hizmet etti.
Türkiye
Türkiye’de siyaset düzleminde ve medyada Türkiye’nin arabuluculuk girişiminden söz ediliyor. Türkiye dışında böyle bir konu gündemde değil. Zaten Türkiye’nin de böyle bir yeteneği yok. Bu ya da başka bir uluslararası gerilimde arabulucu adayı olabilmesi için, doğrudan tarafların ve ilgili uluslararası aktörlerin güvenini kazanacak tutarlı ver sorumlu pozisyonlar geliştirebilmesi, daha da önemlisi, uluslararası hukuk ile çatışan devlet görünümünü değiştirebilmesi gerekir.
İçinde çatlaklar barındıran Batı, Rusya’yı çevreleme, köşeye sıkıştırma ve dize getirme amacına yönelik taktik girişimler yerine, Rusya’nın önerilerini ciddiye alarak sonuç almaya yönelik stratejik bir müzakere pozisyonu geliştirmeye çalışmalı. Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhakından bu yana sekiz yıla yakın oldu, ne yapılabildi?
Rusya’nın da Batı’nın müzakere masasına yönelmesine imkan verecek açılımlara hazır olduğunu hissettirmesi gerekir. Ukrayna ile sınır bölgesindeki yığınağını belirli adımlara bağlı olarak aşamalı olarak indirmeyi düşünmesi, uzlaşı yolunda sorumlu bir adım olur.
Dikkate alınması gereken bir unsur da, Rusya’nın Ukrayna ile sınır bölgesinde bulundurduğu askeri yeteneklerinin boyutları. Bu nicelik ve nitelikteki gücün iddia edildiği gibi Ukrayna’yı işgal yeteneği yok. Belki küçük bazı cepleri doğrudan ya da dolaylı kontrol edebilecek düzeyde. Ama bunun bile ne büyük bedeli olacağını Rusya’nın da bildiğini varsaymak gerçekçi olur. Zaten Rusya da böyle bir niyeti olmadığını beyan etmekte.
Statüko’nun sürdürülmesinin gerçekçi bir beklenti olmadığının görülmesi gerek. Dengeli bir yeni statüko için kararlı siyasi irade ve anlamlı müzakere pozisyonu geliştirilmeli. Boş tehditler ve yaptırım sopası ile ilerleme kaydedilemeyeceği anlaşılmalı.
Gerilimi tırmandırıcı söylemlerden ve savaş çığırtkanlığından vazgeçilmesi, bu yönde ilk adımı oluşturacaktır.
Her zaman altını çizdiğim bir unsur var. Diplomasi uluslararası satranç oyununa benzer. Bu konuda eğitim almış, bilgili, deneyimli, sağduyulu davranabilme kapasitesi ve yargılama yeteneği gelişmiş diplomatların hamleleri hesaplayarak siyasi düzeye bilgi ve tavsiye sunmaları, sonra da siyasetin alacağı kararları sonuç alıcı yöntemle uygulamaları beklenir. Burada acemiliğe yer yoktur. Bu konuda amatörlerin sahneye çıkarılmaları, başarısızlığın davetiyesidir.
Afganistan, Libya, Suriye, Yemen gibi diğer önemli sorunları gölgeleyen ve uluslararası toplumun bu sorunlar ile gereğince ilgilenmesini engelleyen bu gerilim gecikmeden sona erdirilmelidir. Savaş çığırtkanlığına son verilmeli; müzakere masasına giden yoldaki engelleri kaldırma sorumluluğu gösterilmeli; 2014 gelişmelerini izleyen dönemde Fransa ve Almanya’nın desteğiyle Rusya ve Ukrayna tarafından (Normandy Format) müzakere edilen Minsk Anlaşmaları zemininde diplomasiye kartları yeniden dağıtma fırsatı verilmeli ...