21 Haziran 2021 tarihli yazımda gelir vergisinde matrah artırımı yapılırken en yüksek korumanın nasıl sağlanabileceğini açıklamıştım.
Matrah artırımı, mükelleflerin beyan ettikleri matrahları kanunda belirlenen asgari tutarlardan az olmamak üzere artırarak (yani özel bir vergi ödeyerek) vergi incelemesi ve tarhiyat riskinden korunmaları anlamına geliyor. Bu yüzden de çok avantajlı bir düzenleme olduğunu ve çok sayıda mükellefin gelir ve kurumlar vergisi matrah artırımından yaranlandığını söyleyebilirim.
Bu yazıyı, özellikle ilgili dönemler için hiç beyanname vermeyenlerin de bu olanaktan yararlanabileceklerini vurgulamak için kaleme almıştım.
Gerçek kişiler, kapsama giren 2016-2020 yılları arasında beyana tabi hiç gelir elde etmedikleri için beyanname vermemiş olabilecekleri gibi, gelir elde etmiş olmalarına rağmen beyanname vermemiş de olabilirler. İşte kanun tüm bu bilerek veya bilmeyerek beyanname verilmemiş olması durumları için de matrah artırımına olanak veriyor.
Bu yazı nedeniyle gelen sorulardan anladığıma göre, hiç beyanname verilmediği hallerde nasıl matrah artırımı yapılacağı açık, esas tereddüt bazı gelirler (örneğin kira, kâr payı, gayrimenkul satış karı vs.) nedeniyle beyanname verilmiş olması halinde beyan edilmeyen gelir türleri (ticari kazanç vs.) yönünden koruma sağlamak için nasıl artırım yapılması gerektiği konusunda yaşanıyor.
Önce kuralı hatırlayalım: Gelir vergisinde matrah artırımına ilgili yıllarda verilen beyannamelerde yer alan matrahlar esas alınıyor. Yani beyan edilen tutarların belirlenen oranlarda artırılması ve bunun üzerinden yüzde 20 (bazı hallerde yüzde 15) oranında vergi ödenmesi gerekiyor. Ancak zarar, istisna veya indirim gibi nedenlerle matrah oluşmamışsa veya kanunda belirlenen asgari tutarların altında oluşmuşsa, artırıma asgari artırım tutarları esas alınıyor.
Kanun gelir vergisi mükelleflerini, artırım uygulaması yönünden beş grup altında düzenliyor.
Gerçek kişilerin gelirlerinin yukarıda belirtilen gruplardan sadece birinden oluşması durumunda sorun yok; artırılması gereken tutarlar, asgari tutarlardan az olmamak üzere beyannamelerde yer alan tutarlar üzerinden belirleniyor.
Sorun bir kişinin aynı anda birden fazla türde gelir elde etmesi halinde yaşanıyor.
Tebliğde bir kişinin aynı anda birden fazla türde gelir elde etmesi halinde nasıl artırım yapılacağı sınırlı bir şekilde açıklanıyor. Şöyle ki;
Bu açıklamalardan hareketle, tebliği yazanların, birden fazla gelir elde edenlerde diğer gelir unsurlarının beyan edilmiş olma olasılığını dikkate almamış olduklarını düşünüyorum.
Örneğin, bir takvim yılı içinde kira geliri ile birden fazla taşınmaz satışından kazanç sağlayan mükellefin sadece kira gelirini beyan ettiğini ve konuyu biraz karmaşıklaştırmak için beyan edilen kira gelirinin ticari kazançlar için öngörülen asgari tutarların çok üzerinde olduğunu varsayalım.
Maliye’nin anlayışına göre, birden fazla satış yaptığı için bu kişi taşınmaz ticareti ile uğraşmış sayıldığından, bu kişinin ticari kazanç yönünden mükellefiyet tesis ettirip beyanname vermesi gerekirdi.
Bu kişi taşınmaz satışından elde ettiği kazanç için de tarhiyat riskinden kurtulmak isterse kanunda ticari kazançlar için belirlenen asgari tutarları esas alarak artırım yapması yeterli olacak mıdır?
Bu artırımda beyan edilen kira gelirleri hiç dikkate alınmayacak mıdır?
Beyan edilen gelir kiradan başka bir gelir (örneğin kâr payı vs.) de olabilir. Aynı soru geçerli olacaktır. Yani en yüksek korumayı amaçlayan bu kişi ticari kazanç için belirlenen asgari tutarı esas alarak artırım yaparak en yüksek korumadan yararlanabilecek midir? Yoksa buna kira veya diğer gelirleri için beyan ettiği matrahları (veya asgari matrahları) eklemek zorunda mıdır?
Bu konuda farklı görüşler var.
Diğer görüşleri belirtmeden önce kendi görüşümü ifade etmek isterim.
Hiç beyanname vermeyenlerde dahi ticari kazanç için asgari tutarları esas alarak artırım yapmak, tüm gelirler yönünden koruma sağladığına göre, diğer gelirler nedeniyle beyanname verilmiş olması halinde de, beyan edilen tutarları dikkate almayarak sadece ticari kazançlar için geçerli asgari tutarlar üzerinden artırım yapmanın, tüm gelirler yönünden koruma sağladığını düşünüyorum. Nitekim sistem bu şekilde artırıma izin veriyor.
Bu durumda sadece ticari kazançlar yönünden koruma sağlandığı, diğer gelirler için korumadan yararlanılamayacağı ileri sürülebilir. Bu görüşe katılmamakla birlikte, bunu bertaraf etmenin yolu, ticari kazançlar için asgari tutarlar esas alınarak yapılacak artırıma, diğer gelirler için yapılması gereken artırım tutarlarını eklemektir.
Bu şekilde hem diğer gelirler için beyan edilen tutarları hem de ticari kazanç için geçerli asgari tutarları esas alarak (yani toplayarak) artırım yapmak maksimum koruma sağlayabilir.
Matrah artırımında yapılması gereken artırım tutarından daha az artırım yapılması, matrah artırımını geçersiz kılacağından, bu alternatif tercih edilebilir. Ancak özellikle çok yüksek kira geliri elde edenlerde bu yaklaşım haksız yere yüksek vergi ödenmesi sonucunu doğuracaktır.
Bu konuda farklı bir görüş ise, beyan edilen diğer gelirler için hesaplanan artırım tutarları, ticari kazanç için belirlenen asgari tutarlardan yüksekse, bu diğer gelirler için belirlenen tutarları beyan etme, ancak ticari kazanç sekmesini seçerek başvuru yapma yönündedir. Bu görüş diğer gelirlerin çok yüksek olduğu hallerde yukarıda belirttiğim sakıncayı ortadan kaldırmıyor, ancak düşük gelir seviyesinde pratik bir çözüm olabilir.
Maliye’nin bu konuda net bir açıklama yapması gerektiğini düşünüyorum. Eğer bir açıklama yapılmazsa önerim, hak kaybına uğramamak için en yüksek vergi ödenmesi sonucunu doğuran alternatifi uygulamak, gerekirse bu beyanı ihtirazî kayıtla yapmaktır.
Cumhurbaşkanı’nın başvuru sürelerini 1 ay uzatma yetkisi bulunuyor. Bu tür sorunların açıklığa kavuşturulabilmesi için de süre uzatımının gerekli olduğu açık.
Süre uzatımının son güne kalmadan yapılmasını umuyorum.