Kambiyo rejimini düzenleyen Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar’ın 8 inci maddesine göre, ihracat bedellerinin tasarrufu serbesttir. Bu maddeye göre, Hazine ve Maliye Bakanlığı (Bakanlık) ihtiyaç duyulması halinde ihracat bedellerinin yurda getirilmesine ilişkin düzenleme yapmaya yetkilidir. Geçmişte bu zorunluluk belli bir süre uygulanmış, daha sonra kaldırılmıştı.
2018 yılında Bakanlık bu yetkisini yeniden kullandı, 2018-32/48 Sayılı Tebliğ ile önce 6 aylık geçici bir süre için ihracat bedellerinin tamamının fiili ihraç tarihinden itibaren 180 gün içerisinde yurda getirilmesini ve yüzde 80’inin bankalara satılmasını zorunlu kıldı.
Sonra 2019’da 6 aylık süreyi 1 yıla, ardından 18 aya uzattı. 2019’un son günü yapılan düzenleme ile bir olumlu bir de olumsuz değişiklik yapıldı. Önce olumsuzu söyleyelim, ihracat bedelinin 180 gün içerisinde getirilmesi zorunluluğu kalıcı hale getirildi, ancak olumlu bir düzenleme olarak en az yüzde 80’inin bankalara bozdurulması zorunluluğu kaldırıldı.
Ancak kötüye gidiş maalesef devam etti ve 03.01.2022 tarihinden itibaren İhracat Bedeli Kabul Belgesi (İBKB) veya Döviz Alım Belgesi (DAB)’a bağlanan mal ihracatı bedellerinin en az yüzde 25’inin İBKB’yi veya DAB’ı düzenleyen bankaya satılması ve bu bedellerin bankaca Merkez Bankası tarafından ilan edilen ve işlem günü için geçerli döviz alış kuru üzerinden aynı gün Merkez Bankasına satılarak Merkez Bankasının banka nezdindeki hesabına aktarılması zorunluluğu getirildi.
Söz konusu tutarın tam karşılığının banka tarafından ihracatçıya Türk parası (TL) olarak ödenmesi dönemine geçildi böylece… Bu düzenleme, ihracatçıların bankalar ile kur pazarlığı yapmasına da son vermiş oldu.
Bununla da bitmedi, 18.04.2022 tarihinden itibaren yüzde 25 olan TL’ye çevirme oranı yüzde 40’a çıkarıldı (Her bir gümrük beyannamesi itibarıyla, 15 bin ABD doları veya eşitine kadar noksanlığı olan ihracat hesaplarının doğrudan bankalarca ödeme şekline ve toplam beyanname tutarına olan oranına bakılmaksızın terkin edildiğini, dolayısıyla bu tutarın altındaki beyannamelere konu ihracat bedelleri için bu kısıtlamaların uygulanmadığını belirtmek isterim. Bu limit 25.04.2022 tarihinden önce 30 bin ABD doları idi).
Hepimiz biliyoruz ki, ihracat yapabilmek için ithalat yapmak durumundayız. Bu da döviz ihtiyacı demektir. Döviz girdisi yüzde 60’ın üstünde olanlar için TL tahsil edilen yüzde 40’ın bir kısmı dövize çevrilecektir. Bu da ihracatçıların “kur makası” dedikleri mekanizma nedeniyle ihracatçılarımızın maliyetini yükseltmektedir. Yani ihracat bedelinin yüzde 40’ına ilişkin TL’yi Merkez Bankasının belirlediği döviz alış kurundan tahsil et, sonra bu döviz satış kuru üzerinden döviz çevir.
Tamam, ihtiyacı olmadığı halde döviz satın alan buna katlansın, hadi bunu kabul ettik diyelim, ancak gerçekten ihracat yapabilmek için döviz satın almak zorunda olanları da arada yakmıyor muyuz?
Şimdi bütün bunlar yetmezmiş gibi, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile TCMB tarafından mal ihracatına benzer şekilde hizmet ihracatında da ihracat bedellerinin yurda getirilmesine yönelik bir sistem kurulması çalışmalarına başlandığını öğrendik.
Ticaret Bakanlığı Uluslararası Hizmet Ticareti Genel Müdürlüğü’nün Hizmet İhracatçıları Birliği Genel Sekreterliğine (Birlik) 17 Mayıs 2022 tarihinde gönderdiği yazıda, kurulması öngörülen sistem ile ihracat bedellerinin belli bir süre sınırı dahilinde yurda getirilmesinin zorunlu tutulmasının amaçlandığı ve bu çalışma kapsamında, ihracat bedellerinin bankalar aracılığıyla TCMB’ye satılması yükümlülüğü getirilmesi olasılığının da mevcut bulunduğu belirtilerek, söz konusu sistemin Birlik üyelerinin faaliyetlerine ve ülkemiz hizmet ihracatına olası etkileri hakkında değerlendir yapmaları isteniyor (Mal ihracatında mevcut oranlar yüzde 80 ve yüzde 40).
Birlik’in bu yazıya güzel bir cevap vermesi gerekir. Kaldı ki hizmet ihracatında bu zorunluluğu uygulamak mal ihracatındaki gibi öyle kolay da değil…
Son olarak, liberal kambiyo rejiminin bu şekilde kısıtlanmasını, yani serbest piyasaya bu şekilde müdahaleleri hem teknik hem de psikolojik açıdan son derece sakıncalı bulduğumu belirtmek isterim. Bu tür kısıtlamalar “zafiyet ikrarı” olarak değerlendirilebilir. Bu bence çok daha tehlikeli bir durum.