Geçenlerde Sözcü gazetesi yazarı Nedim Türkmen, iş dünyasına bomba gibi düşen bir köşe yazısı kaleme aldı. Gerçekten o gün abartısız tüm iş âlemi haber mi, yorum mu, temenni mi olduğu tartışmalı bu köşe yazısına odaklandı.
Yazıda Covid-19 nedeniyle vergi gelirlerindeki düşüşü ilave gümrük vergileri ve özel tüketim vergisi artışları ile telafi edemeyeceğini gören hükümetin, Çiller dönemindeki net aktif vergisi benzeri bir vergi almayı düşündüğü, Hazine ve Maliye Bakanlığı bürokratlarının harıl harıl (bu kelimeler bana değil yazara ait) ilgili kanunu bugüne uyarlamaya çalıştığı, haziran ayı içinde yasa teklifi olarak Meclis'e getirileceği ve yasalaşacağı ileri sürülüyor.
Bakanlık bugüne kadar bu konuda herhangi bir açıklama yapmadı!
Bugün pandemi öncesinde başlayan ekonomik krizin mart ayından itibaren pandemi sebebiyle derinleştiği çok zor bir süreci yaşıyoruz. Krizde ayakta kalmaya çalışan esnaf, serbest meslek erbabı, küçük ve orta boy işletmeler ile büyük sermayedarlar özetle tüm vergi mükellefleri mevcut vergileri bile ödemekte zorlanıyorlar. Diğer ülke uygulamalarına benzer şekilde ülkemizde de bazı mükelleflerin mücbir sebep kapsamında vergi ve sigorta prim ödemeleri ertelendi. İş dünyasının yeni kredi talepleri karşılanmaya çalışılıyor, mevcut krediler yeniden yapılandırılıyor. Ancak alınan tüm tedbirlere rağmen belirsizlik devam ediyor. Tüm bu ötelenen yükümlülüklerin bir vadesi var. Günü gelecek tüm vergi, sigorta, kredi ve sair borçlar ödenecek.
İşletmeler ne zaman normal hayat geçileceğini, normal hayata geçildikten sonra tüketici/yatırımcı davranışlarının ne yönde şekilleneceğini öngöremiyor. Zaten ekonomik krizlerin en zararlı etkisi belirsizlik ortamı yaratmasıdır. Bu belirsizlik ortamında bir de mevcut vergilere ek yeni vergiler getirmeyi düşünmek tamamen intihar olur. Çünkü önceliğimiz vergi mükelleflerini ayakta tutmak olmalıdır. Hükümetin, bu tür olağandışı tek seferlik ek vergiler veya servet vergisi gibi düzenlemelerin ekonomik ve siyasal sonuçlarını göze alamayacağını düşünüyorum. Kaldı ki 1994’te yaşanan kriz ile bugünkü kriz tamamen farklı. Önceki krizde işler devam ediyordu, şimdi neredeyse durmuş vaziyette. Önceki kriz Hazine kriziydi, bu özel kesim krizi…
Başka ülkelerde bu tür vergilerin gündeme dahi gelmediğini, tartışılmadığını biliyoruz.
Diğer taraftan bu tür tartışmaların zaten yetersiz olan sermayenin yurt dışına çıkışını teşvik edeceği de açık.
Bu nedenlerle bakanlık en kısa sürede çıkıp net aktif vergisi benzeri bir vergi düşünülmediğini kamuoyuna açıklamalıdır! Böylece iş dünyasının işine odaklanması sağlanacaktır.
Kaldı ki geçmişte bir defa uygulanan net aktif vergisi sorunlu bir vergidir. Nitekim Anayasa Mahkemesi bazı hükümlerini iptal etmiştir.
Okurlarımızı uyarıyorum, buradan itibaren biraz teknik konulara girmek durumunda kalacağım. İsteyen sona atlayabilir.
1994 yılında "Ekonomik Denge İçin Yeni Vergiler İhdası İle Diğer Bazı Vergi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun"la getirilen geçici nitelikteki vergilerden birisi de net aktif vergisi idi. Bu vergi iki ayrı ölçüte göre hesaplanan tutarlar karşılaştırılarak yüksek olanı üzerinden salınmıştı. Birinci ölçüt 1993 yılı bilançolarındaki net aktif değeri, ikinci ölçüt ise 1993 yılı gayrisafi hâsılatı (ciro veya net satışları) idi.
Vergi oranı, net aktif değeri üzerinden yüzde 1,5 ve gayrisafi hasılat üzerinden serbest meslek erbabında yüzde 2, diğer mükelleflerde binde 5’ti. Bu oranların matrahlara uygulanması suretiyle hesaplanan tutarlardan yüksek olanı verginin tarhına esas alınmıştı.
Bu vergiye getirilen en önemli eleştiriler şu noktalarda yoğunlaşmış ve düzenlemenin ilgili bölümlerinin iptali istemiyle konu Anayasa Mahkemesi'ne intikal etmişti:
* Vergilendirmeye 1993 yılına (yani bir önceki yıla) ait net aktif değeri ve hasılat rakamlarının esas alınması, hukuk güvenliğine ve hukuksal istikrar düşüncesine aykırı ve geriye dönük vergilemeye sebebiyet vermekte olup, Anayasa'nın 2. maddesindeki “hukuk devleti" ilkesine aykırıdır.
* Net aktif olarak bilançodaki aktif tutarının esas alınması, bu aktifin kaynağına bakılmaması, yani aktiften borçların düşülmemesi, Anayasa'nın 73. maddesindeki "malî güce göre vergilendirme" ilkesine aykırıdır.
* Mükellefler için değişik oranların esas alınması, Anayasa'nın 10. maddesindeki “eşitlik" ilkesine aykırıdır.
Anayasa Mahkemesi,
* Net aktif vergisinin, ülkenin ekonomik koşullarının gerektirdiği ivedi finansman gereksiniminin karşılanması için konulmuş yeni bir vergi olduğu, verginin matrahının 1993 yılına ilişkin kimi malî veriler üzerinden saptanmasının, vergiyi doğuran olay veya hukuksal durumun 1993 yılında gerçekleştiği anlamına gelmediği, başka bir anlatımla, hukuksal anlamda geçmişe dönük bir vergilendirme söz konusu olmadığı,
* Aynı hukuksal durumda olan kişilerin aynı kurallara bağlı tutulacağı, değişik hukuksal durumda olanların ise değişik kurallara bağlı tutulmasının eşitlik ilkesine bir aykırılık oluşturmayacağı; üretim ve dağıtım alanında etkinlik gösteren işletmelerle bankalar, sigorta şirketleri ve özel finans kurumlarının ekonomik, malî ve hukukî yapılarındaki farklılık nedeniyle bunların farklı oranlarda vergilendirilmelerinin Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmadığı, bu gerekçelerin serbest meslek mensupları ile yukarıda sayılan alanlarda faaliyet gösteren yükümlüler arasındaki vergi oranlarının farklılığı için de geçerli olduğu,
* Anayasa'da bir kez için vergi alınmasını önleyen bir kural olmadığı gibi bilânçoların aktifindeki değerlerin esas alınarak saptanan net aktif vergisinin olağanüstü ya da hukuk güvenliğini bozacak herhangi bir yönünün de bulunmadığı; tam tersine, diğer vergilerde olduğu gibi objektif, genel ve eşit hukuksal boyutlar içinde tarh, tahakkuk ve tahsil yöntemleri benimsenerek düzenlendiği,
* Net aktif vergisinin, diğer vergilerde olduğu gibi, verginin konusu, matrahı, oranının kendi özel yasalarında; tarh, tahakkuk ve tahsil yöntemlerinin ise tüm vergiler için geçerli olan Vergi Usul Yasası'nda ve Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Yasa'da; net aktif vergisi uyuşmazlıklarının çözümünün ise, vergi uyuşmazlıklarının çözümünü kurala bağlayan genel nitelikteki yasalarda düzenlendiği; bu nedenle, olağanüstü hiçbir nitelik taşımayan dava konusu kuralların yukarıda açıklanan yönlerden hukuk devleti ilkesine aykırı bir yanı bulunmadığı,
* Ancak net aktif vergisinin matrahının belirlenmesinde gayrisafî hâsılatı esas alan kuralların, Anayasa'nın 73. maddesiyle birlikte, Türkiye Cumhuriyeti'ni bir hukuk devleti olarak da niteleyen 2. maddesine aykırılık oluşturduğu gerekçesiyle sadece net aktif vergisinin konusunu 1993 yılı hesap dönemindeki gayrisafî hâsılatlarının teşkil etmesine ilişkin bölümü Anayasa'ya aykırı bulmuş ve İPTALİNE karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını okumayı çok seviyorum. Yüksek mahkemenin yukarıda özetlenen kararının, net aktif değerinin hesaplanması sırasında borçların düşülmeyeceği yönündeki kısmına katılmıyorum. Çünkü mali güce göre vergilendirme ilkesi net aktifin borçlar düşüldükten sonraki değerinin (yani özvarlığın) vergilemeye esas alınmasını gerektirir. Aksine uygulama sadece varlık üzerinden değil, borç üzerinden de vergi alınması demektir ki, bunun mali güce göre vergilendirme ilkesine aykırı olduğu açıktır.
Ayrıca önceki yıl net aktif değerinin vergilemeye esas alınması Anayasa’ya aykırı görülmez iken, önceki yıl hasılatının vergilemeye esas alınmasının neden Anayasa’ya aykırı bulunup iptal edildiği de kararda gerekçelendirilmemiştir.
Pandemi sebebiyle bütçe gelirlerinin azalması, harcamaların ise artması elbette ki hükümeti yeni gelir arayışlarına itecektir. Bütün vatandaşlarımızın bunu anlayacağını umuyorum. Bu arayış sırasında, başta "mali güce göre vergilendirme" olmak üzere anayasal ilkelere uygun hareket edilmesini diliyorum. Ayrıca vergi mükelleflerinin içinde bulunduğu kriz ortamının sağlıklı bir şekilde değerlendirileceğine de inanıyorum.
Herkesin bayramını içtenlikle kutlar, sağlıklı günler dilerim…