Ülkemizde iki tür vergi cezası uygulanıyor. Birincisi hürriyeti bağlayıcı cezalar olup, bu cezayı, sahte belge düzenleme veya bilerek kullanma gibi vergi suçlarını (kaçakçılık fiillerini) işleyenlere mahkemeler hükmediyor. İkinci grup vergi cezalarını ise vergi kabahatleri olarak adlandırılan fiilleri yapanlara uygulanan idari para cezaları oluşturuyor. Bu idari para cezalarını vergi idaresi uyguluyor.
Vergi kabahatleri nedeniyle kesilen idari para cezaları vergi ziyaı, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarından oluşuyor.
Vergi ziyaı, verginin ziyaa (kayba) uğratılması nedeniyle kayba uğratılan verginin 1 katı (kaçakçılık fillerinde 3 katı) olarak uygulanıyor. Tekerrür durumunda ise bu cezalar yüzde 50 oranında artırılıyor (yani sırası ile 1,5 ve 4,5 kat oluyor).
Vergi ziyaı doğurmayan, şekli yükümlülüklerin ihlali halinde uygulanan cezalar ise "usulsüzlük" ve "özel usulsüzlük" cezalarından oluşuyor. Usulsüzlük fiilleri kendi içinde birinci ve ikinci derece usulsüzlükler şeklinde derecelendirilmiş bulunuyor.
Mükelleflerin kendilerine uygulanan parasal vergi cezaları hakkında dava açma haklarını kullanmadan önce idari aşamada başvurabilecekleri iki tür hakları var. Bunlar birbirinin alternatifi olarak uygulanan "cezalarda indirim hakkı" ile "uzlaşma hakkı". Yani bu hakların birisinden yararlanan diğerinden yararlanamıyor.
Cezalarda indirim hakkı, tarh edilen vergi, vergi farkı ve (indirimden sonraki) vergi cezalarının, ihbarnamenin tebliğinden itibaren 30 gün içinde bağlı olunan vergi dairesine başvurularak vadesinde veya teminat gösterilerek vadenin bitmesinden itibaren 3 ay içinde ödeneceğinin bildirilmesi halinde vergi cezalarında belli oranlarda indirim yapılması... Bu standart indirim imkânından kendilerine ceza kesilen mükellef ve sorumluların yaygın olarak yararlandıklarını söyleyebiliriz.
İndirim oranı 27.03.2018 tarihine kadar,
- Vergi ziyaı cezalarının birinci defada yarısı (1/2'si), sonrakilerde 1/3'ü
- Usulsüzlük veya özel usulsüzlük cezalarında 1/3'ü idi.
2018 yılında 7103 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonra artık tüm cezaların "yarısı" kadar indirim yapılıyor.
İndirim uygulamasında 2019 yılında 7194 sayılı Kanunla yapılan başka bir değişiklik uyarınca, uzlaşılan vergi veya vergi farkı ile vergi ziyaı cezasının yüzde 75'i, uzlaşma tutanağının tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenirse uzlaşılan cezanın yüzde 25'i ayrıca indiriliyor.
Bu ilave indirim avantajından yararlanmak için uygulamada peşin ödeme alternatifinin tercih edildiğini gözlüyoruz.
Uzlaşma ise "tarhiyat öncesi" ve "tarhiyat sonrası" olmak üzere birbirinin alternatifi şeklinde uygulanan ve mükellefle idareyi temsilen toplantıya katılan kişilerin vergi ve vergi ziyaı cezasının miktarında mutabakat sağladıkları bir anlaşma yolu. Kanunda indirim için bir sınır belirlenmediğinden, uzlaşma sonucunda uzlaşmaya konu vergi ve cezanın sıfırlanması bile mümkün…
17 Aralık 2020 tarihli yazımda ayrıntılı bir şekilde açıkladığım üzere, uzun süre başarı ile uygulanan uzlaşma imkânı, yazılı olmayan bir talimatla götürü (standart) bir uygulamaya dönüştürüldükten sonra etkisini kaybetti. Halen genel uygulama; vergi aslında indirim yapılmaması, cezanın ise yüzde 20'sinin alınması (yani yüzde 80'inin silinmesi) yönünde. Uygulama böyle olunca uzlaşma için bir araya gelmenin de bir anlamı kalmadı, bu haliyle devam ettirilecekse bu standart uygulamayı cezalarda indirim gibi standart bir kanuni düzenleme haline getirmekte yarar var.
2018 yılında yapılan değişikliğe kadar usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarında da tarhiyat öncesi uzlaşma mümkündü. Usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları tarhiyat sonrası uzlaşma kapsamına girmediği için sırf bu nedenle tarhiyat öncesi uzlaşma tercih edilebilmekteydi.
2018'de yapılan değişiklikle, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının tarhiyat sonrası uzlaşmaya da konu edilmesi beklenirken tam aksine bu cezalara ilişkin uzlaşma yolu tamamen kapatıldı.
Aynı düzenleme ile usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarında indirim oranının artırılması (1/3'ten 1/2'ye çıkarılması) ile mükelleflerin indirim yolunu kullanarak idari aşamada çözüm arayacakları düşünülmüştü sanırım. Ancak mahiyeti itibariyle küçük tutarlardan oluşan genel usulsüzlük cezaları için geçerli olan bu düşüncenin özel usulsüzlük cezaları için aynı sonucu vermediğini ve eskisine nazaran dava açma eğiliminin arttığını gözlemliyorum.
Bunun önemli nedenlerinde biri, İdarenin istikrar kazanmış yargı kararlarına rağmen özel usulsüzlük cezalarını kesmeye devam etmesi.
Özel usulsüzlük cezaları çoğunlukla belge düzenine uyulmaması (yaygın olarak fatura ve benzeri belgenin verilmemesi ve alınmaması) nedeniyle her bir belge için (2021'de) 380 TL'den aşağı olmamak üzere bu belgelere yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının yüzde 10'u oranında kesiliyor. Bir takvim yılı içinde her bir belge nev'ine ilişkin olarak tespit olunan özel usulsüzlükler için kesilecek cezanın toplamı, (2021'de) 190 bin TL'yi geçemiyor.
Vergi incelemeleri sonucunda yüksek miktarlar üzerinden özel usulsüzlük cezası kesilmesi durumu ile sıklıkla karşılaşıyoruz. Bu cezaların tarhiyat öncesi uzlaşma yoluyla minimize edilmesi artık mümkün olmadığından, mükelleflerin vergi ve cezada uzlaşsalar bile sadece özel usulsüzlük cezaları için dava açmaları söz konusu olabiliyor.
Davaların artmasının bir nedeni de eskiden uzlaşma ile eşzamanlı yürüyen sürecin artık bağımsız yürümesi. Örneğin vergi ve vergi ziyaı cezası için 30 gün içinde uzlaşma talep eden bir mükellef, özel usulsüzlük cezası için aynı süre içinde ya cezalarda indirim talebinde bulunmak ya da dava açma yolundan birini tercih etmek durumunda. Eğer özel usulsüzlük cezasında yüzde 50 indirimi yetersiz buluyorsa, yapabileceği tek şey, 30 günlük süre içinde dava açmak.
Bu durumda mükellef vergi ve ceza için uzlaşma gününü beklerken, özel usulsüzlük cezası için davayı açmış oluyor.
Bunun özel usulsüzlük cezalarına karşı dava yoluna gitme oranını yükselttiğini ve yargının iş yükünü gereksiz yere arttırdığını düşünüyorum.
Bu nedenle önerim, özel usulsüzlük cezalarının hem tarhiyat öncesi hem de tarhiyat sonrası uzlaşma kapsamına alınmasıdır. Söz konusu cezaların eski uygulamada sadece tarhiyat öncesi uzlaşma kapsamında olması da doğru değildi. Eğer her iki uzlaşma da mümkün olursa, mükelleflerin tarhiyatın tamamına ilişkin kararlarını topluca kullanmalarına olanak sağlanmış olacak ve takvimdeki uyumsuzluk da giderilmiş olacaktır.