Sermaye azaltımında vergilendirme konusu çok tartışılan, ihtilaflara konu olan bir sorundu. İş dünyası sorunun çözüme kavuşturulmasını uzun zamandır dile getirmekteydi. Maliye de sorunu yasal düzenleme ile çözmek isteyince, sermaye azaltımında vergilendirme konusu yasal düzenlemeye kavuştu.
Torba yasa teklifini 16 Ekim 2022 tarihli yazımda değerlendirmiş ve bu sorunlu düzenleme girişimi ile ilgili uyarılarımı paylaşmıştım. Teklif aynen yasalaştı. Benim uyarımı dikkate almamalarını anlayabilirim, ancak sivil toplum kuruluşlarının uyarılarını dikkate almamalarını önemli bir eksiklik olarak değerlendiriyorum.
Şimdi soruyorum: Bu düzenleme ile sorunu çözmüş olduk mu? Bence çözemedik, çözdüğümüzü sanıyoruz. Hem yapılan hem de yapılmayan düzenlemeler yakında bu konunun tekrar masaya geleceğini gösteriyor.
Yapılan düzenleme ile konu, ayın ve nakit dışındaki unsurların (öz sermaye kalemlerinin) sermayeye eklenmesinden sonra beş yıl içinde sermaye azaltımı yapılıp yapılmadığına göre değerlendiriliyor. Eğer sermaye azaltımı beş yıl geçtikten sonra yapılmışsa, azaltılan tutar "oranlama" yöntemi ile belirleniyor. Yani bu durumda, nakdî ve/veya ayni sermaye tutarları ile sermayeye eklenen diğer öz sermaye unsurlarının toplam sermayeye oranlanması suretiyle azaltıma konu edilen tutar içerisindeki öz sermaye unsurları tespit edilecek.
Kurumların öz sermaye kalemlerini sermayeye ekledikleri tarihten itibaren beş tam yıllık süre tamamlanmadan sermaye azaltımı yapmaları durumunda, azaltımın aşağıdaki sırayla yapıldığı kabul ediliyor, yani en yüksek vergileme gerektiren kaynaklara öncelik veriliyor:
Neden azaltım tarihi itibariyle beş yıllık sürenin geçip geçmediğine bakılarak farklı vergilendirme esaslarının belirlendiği anlayamıyorum.
Bence en doğru uygulama şirketin istediği kaynaktan azaltım yapabileceğini kabul etmek olurdu. Bunun alternatifi olarak oranlama yöntemiyle azaltılan tutarı belirlemek kabul edilebilirdi.
Hem bunu yapmayıp hem de sermaye azaltımında önceliği sermayeye eklenme tarihi beş tam yıllık süreyi geçmemiş olan unsurlara vermek, izah edilemediği gibi kabul de edilemez. Umarım bu hatadan bir an önce dönülür.
Şimdi düzenleme sonrası oluşan veya devam eden sorunlara bakalım.
Zarar sebebiyle azaltılan tutarların hangi unsurlardan kaynaklandığı da 5 yıllık süreye bağlı olarak belirleniyor.
Eğer azaltılan tutarların içinde kurumlar vergisine ve kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine (stopaja) tabi tutulacak öz sermaye kalemleri varsa, sadece kar dağıtım stopajı yapılmayacağı öngörülüyor. Bu doğru, çünkü sermayenin zararlara mahsuben azaltılması halinde ortaklara intikal eden bir bedel yok.
Ancak söz konusu tutarlar üzerinden kurumlar vergisi hesaplanması gerektiği anlaşılıyor. Zarar sebebiyle sermaye azaltımında şirket dışına nakit çıkışı olmadığından, kurumlar vergisi hesaplanmasını, yani bu işlemin "çekiş" olarak değerlendirilmesini doğru bulmuyorum. Kar dağıtım stopajı yapılmadığı gibi kurumlar vergisi de hesaplanmamalıdır.
Gelir Vergisi Kanunumuza göre, şirketlerin kendi hisse senetlerini iktisap etmeleri halinde, iktisap ettikleri kendi hisse senetleri için sermaye azaltımı kararı alınabiliyor. Bu durumda iktisap bedeli ile hisse senetlerinin itibari değeri (nominal bedeli) arasındaki fark, sermaye azaltımına ilişkin kararın tescil edildiği tarih itibariyle kâr payı olarak dağıtılmış sayılıyor ve dağıtılmış sayılan bu kâr payları üzerinden yüzde 15 stopaj (vergileme) yapılıyor.
Sermaye azaltımına ilişkin düzenlemede bu duruma yönelik herhangi belirleme yer almadığı için tereddüt oluştu.
Her iki düzenleme de aynı anda uygulanacak mı?
Şirketin kendi hisse senedini iktisapta azaltım nedeniyle yapılan vergileme özel bir düzenlemeye dayandığı ve amacı farklı olduğu için sermaye azaltımı ile ilgili genel düzenleme kapsamında yapılan vergilendirmenin bu amaçla yapılan sermaye azaltımlarında uygulanmaması gerektiği görüşündeyim. Aksi halde mükerrer ve ağır bir vergileme yapılmış olur.
Şirketleri öz kaynakları ile çalışmaya teşvik etmek için nakden artırılan sermaye tutarları üzerinden belli esaslara göre hesaplanan faiz tutarları belli bir süre ile vergi matrahından beyanname üzerinde indirilebiliyor.
Bu indirimden, sermaye artırımına ilişkin kararın veya ilk kuruluş aşamasında ana sözleşmenin tescil edildiği hesap dönemi ile bu dönemi izleyen dört hesap dönemi için ayrı ayrı yararlanılıyor. Bu dönemlerde sermaye azaltımı yapılması hâlinde azaltılan sermaye tutarı indirim hesaplamasında dikkate alınamıyor.
Görüldüğü gibi, bu uygulamada belirtilen sürede azaltımın hangi kaynaktan yapıldığına bakılmaksızın indirim hakkı azaltılan tutar kadar kaybediliyor.
Yeni düzenleme kapsamında azaltılan tutarların kaynağı yasa ile net olarak belirlendiğine göre, faiz indiriminde de buna itibar edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yeni düzenleme ile azaltılan kısmın öz sermaye kalemlerinden oluştuğu kabul edildiği halde faiz indiriminden mahrum kalmanın izahı yok.
Faiz indirimine ilişkin yasal düzenlemenin yeni düzenleme dikkate alınarak gözden geçirilmesi ve gerekli değişikliklerin bir an önce yapılması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa her durumda Hazinenin lehine uygulama yapılması adil değildir, kabul edilemez.
Kısmi bölünmede devralan şirket hisselerinin doğrudan ortaklara verilmesi halinde bölünen şirkette sermaye azaltımı yapılması gerekiyor. Bu sermaye azaltımı ortaklara nakit çıkışı yapılan ve ortakların mal varlığında artışa sebebiyle veren bir azaltım niteliğinde olmadığından, bu azaltım sebebiyle vergileme yapılmaması konusu Maliye tarafından da kabul ediliyor.
Bu nedenle mevcut özelgelerde, kısmi bölünme nedeniyle yapılan sermaye azaltımlarında, devralan şirket bünyesinde sermayenin kaynaklarına göre takip edilmesi şartıyla azaltım sebebiyle vergileme yapılmayacağı belirtiliyor.
Bu anlayış sermaye azaltımına ilişkin yeni düzenlemede açıkça ifade edilmediği için tereddüt oluşabilir.
Özelgelerde ifade edilen görüş, yasada bu konuda açık bir düzenleme olmadığı halde verildiği için geçmişte Maliye özelgelerdeki yorumu yapmıştı, çünkü bu yorum için yasal düzenlemeye ihtiyaç bulunmuyordu. Ortaklara pay vermek suretiyle gerçekleştirilen kısmi bölünme işlemlerinde vergiye tabi bir değer artışı/elden çıkarma olmadığı kabul edilmekteydi.
Yeni düzenlemeden sonra da bu yaklaşımın devam ettirilmemesi için bir sebep görmüyorum. Yasal düzenlemede bu konuya açıkça yer verilmemiş olması uygulamada bir değişiklik meydana getirmez. Ancak bu durumun Maliye tarafından açıkça ifade edilmesi isabetli olacaktır.
Erdoğan Sağlam kimdir?Erdoğan Sağlam Ankara'da doğdu, ancak nüfusta doğum yeri olarak Çorum görünüyor. Liseyi İstanbul Maliye Okulu'nda yatılı okudu. Böylece mesleğe çok erken bir giriş yaptı. Ardından Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü'nü bitirdi. Üzerinde lise ve fakülteyi ikincilikle bitirmek gibi bir lanet vardır. En birinci ikincidir. Üniversiteyi bitirmesinin ardından Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanlığı Kurulu sınavını kazandı. Yedi yıl Hesap Uzmanı olarak çalıştıktan sonra 1994 yılında ayrılarak özel sektöre geçti. Bir yıl süreyle bir şirketler grubunun mali işler direktörlüğünü yaptı. İzleyen dönemde uluslararası danışmanlık ve denetim şirketlerinden BDO Türkiye'ye (Denet) katıldı. Halen ortak ve yönetim kurulu üyesi olarak faaliyetine devam ediyor. Eşini ve işini çok seviyor. Başta Vergi Konseyi ve TÜSİAD olmak üzere pek çok mesleki sivil toplum kuruluşunun vergi çalışmalarına katkıda bulunuyor. 2003 -2010 yılları arasında ve 2020 yılında Milliyet gazetesinde, çalışma hayatı boyunca mesleki dergilerde vergisel konularda çok sayıda makalesi yayımlandı. Mayıs 2020'den itibaren T24'te yazmaya başladı. Teknik bir kitap yazmak istemediği için henüz bir kitabı yok. İleride en azından bir şiir kitabı, bir de polisiye roman yazmak istiyor. Yeminli mali müşavirlik ve bağımsız denetçilik lisanslarına sahiptir. |