Sermaye azaltımında vergileme, vergi sistemimizin en tartışmalı konularından birisini oluşturuyor. Ortada sermaye azaltımı halinde vergileme yapılacağı yönünde yasal bir düzenleme olmadığı ve bu konuda Maliyeye verilmiş herhangi bir yetki de bulunmadığı halde Maliye belirli sermaye azaltımı durumlarında vergileme yapılması gerektiği görüşünde. Bu görüş doğrultusunda vergi incelemelerinde cezalı tarhiyatlar öneriliyor.
Maliyenin görüşüne göre, sermaye hesabını oluşturan kalemler, sermaye azaltımında vergilendirmeyi belirleyen temel unsuru oluşturuyor. Özelgelere göre sermaye azaltımında,
- Öncelikle, kurumlar vergisine ve kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesapların (enflasyon düzeltmesi olumlu farkları, pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, değer artış fonu ve maliyet artış fonunun) kullanılması,
- Devamında, sadece kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesapların (geçmiş yıl kârları, emisyon primi ve 5 yıllık bekleme süresini tamamlamış taşınmaz veya iştirak hissesi satış kazancının) kullanılması,
- Son olarak ise, işletmeden çekilmesi halinde vergilendirilmeyecek olan ayni ve nakdi sermayenin işletmeden çekildiğinin kabulü gerekiyor.
Yani Maliye, sermaye azaltımında, azaltılan tutarların öncelikle en yüksek vergileme yapılmasını gerektiren kaynaklardan oluştuğunu kabul ediyor. Hem de bu konuda ne bir yasal düzenleme ne de Maliyeye verilmiş bir yetki olmadığı halde. Doğal olarak bu görüş ve buna dayanılarak yapılan uygulamalar uyuşmazlıklara neden oluyor.
Maliye de bu konuda yaşanan sorunların farkında ve sorunu yasal düzenleme ile çözmek istiyor. Bence de gelinen noktada sorunların çözümü için yasal düzenleme yapılması şart, üstelik bu öncelikle Maliyenin lehine. Çünkü yasal düzenleme olmadan vergileme çabaları yargının tutumu nedeniyle sonuçsuz kalıyor.
Mükellefler açısından ise yasal düzenleme belirlilik ve öngörülebilirlik sağlar.
Maliye bu yılın başlarında yasal düzenleme için harekete geçti ve hazırladığı taslak metin için bazı kurumlardan görüş topladı.
Taslak metinde konu sermaye azaltımının 5 yıl içinde veya sonra yapılmasına göre farklı değerlendirilmekteydi.
Azaltımın 5 yıl geçmeden yapılması halinde, azaltılan sermayenin öncelikle “sermayeye ilave dışında başka bir hesaba nakledilmesi, işletmeden çekilmesi veya sermaye hesabından başka hesaplara aktarımı kurumlar vergisine ve kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacak hesaplardan”, daha sonra “sadece kar dağıtımına bağlı tevkifata tabi hesaplardan” oluştuğu kabul edilmekteydi. Görüldüğü gibi, azaltımın 5 yıl içinde yapılması halinde mevcut özelgelerdeki yaklaşım benimsenmekteydi.
Azaltımın 5 yıl geçtikten sonra yapılması halinde ise, azaltılan tutarların orantı yöntemiyle belirlenmesi kabul edilmekteydi.
Taslakta Hazine ve Maliye Bakanlığı uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkili kılınmaktaydı.
Bu gelişmeler üzerine Nisan ayında 18 Nisan 2022 tarihli yazımda sermaye azaltımında vergileme yapılması hakkındaki görüşlerimi ve yasal düzenleme önerilerimi açıklamıştım.
Nedendir bilinmez, bu taslak o dönemde Meclise sevk edilen torba yasalara konulmadı ve dolayısıyla yasal düzenleme yapılmadı.
Sanıyorum Maliye taslak metindeki yaklaşımının mükellefler tarafından kabul görmeyeceğini anlamış olmalı!
Maliye hâlâ bu konuda yasal düzenlemenin gerekli olduğunu düşünüyorsa (düşünmeli bence) Ekim ayında Meclise sevk edileceği açıklanan kanun teklifinde bu konuya da yer verilebilir. Torba yasa sorunun çözümü için bir fırsat olarak değerlendirilebilir.
Konu torba yasaya eklenirse umarım önceki taslaktan daha olumlu bir yaklaşımla metin hazırlanır.
Bu vesileyle bir kez daha sermaye azaltımına dair görüşlerimi kısaca ifade etmek isterim.
* Sermaye azaltımında ortaklara sermaye olarak koydukları tutarlar (nakit ve ayınlar) iade edildiği için bunlar “gelir” niteliğinde değildir. Yani sermaye azaltımı kâr dağıtımı sayılmaz. Bu suretle şirkete konulan menkul sermaye geri alınmakta, yani anapara itfa edilmektedir. Eğer sermayeye eklenmiş geçmiş ve cari yıl kazançlarının, sermaye azaltımı aşamasında kâr dağıtımı sayılarak stopaja tabi tutulması isteniyorsa, bunun açıkça yasal düzenleme yapılarak hükme bağlanması gerekir.
*Sermaye azaltımı halinde vergileme gerektiren kalemler, sermayenin içinde yer alan geçmiş ve cari yıl kazançları ile sınırlı olarak düzenlenmelidir. Vergilendirilmesi özel kanun hükümleri ile sağlanmış sermaye yedekleri (Vergi Usul Kanunun geçici 25 ve mükerrer 298/A maddelerine göre oluşan enflasyon düzeltmesi olumlu farkları ve pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları ile geçici 31, geçici 32 ve mükerrer 298/Ç maddeleri kapsamında yapılan yeniden değerleme işlemleri nedeniyle pasifte oluşan özel fon hesapları vs.) zaten ilgili düzenlemelerde ayrıca belirtiliyor. Ancak bunların dışındaki diğer sermeye yedeklerinin ne doğrudan dağıtılması halinde ne de sermaye azaltımı yoluyla vergiye tabi olmadığı hususu açıklığa kavuşturulmalıdır.
*Fon/nakit çıkışı gerektirmeyen azaltımların vergileme konusu olmadığı, yasal düzenleme ile açıklığa kavuşturulmalıdır. Bilanço açıklarının/zararların kapatılması ve kısmi bölünme sebebiyle yapılan sermaye azaltımları fon çıkışı gerektirmeyen azaltım örnekleridir.
* Sermayeye eklenen kazançların belli bir süre (örneğin 5 yıl) sonra ayni veya nakdi sermayeye dönüşmüş sayılacağı hükme bağlanmalıdır. Bu durumda, söz konusu süre geçtikten sonra yapılan sermaye azaltımlarında vergileme söz konusu olmayacaktır. Bu yaklaşım takip sorunlarını ortadan kaldıracaktır.
*Azaltılan sermaye tutarının içinde yer alan unsurların nasıl tespit edileceği kanunda açıkça belirlenmelidir. Kabul görmeyeceğini biliyorum, ancak benim görüşüm, bu konuda işleme taraf olanların tercihlerine itibar edilmesi yönündedir. Nasıl ki artırılan sermayenin kaynakları serbestçe belirlenebiliyorsa, azaltılan sermayenin kaynakları da kurumlarca serbestçe belirlenebilmelidir. Bu yaklaşımın benimsenmemesi halinde orantı yöntemi, mevcut özelgelerdeki en yüksek vergi gerektiren kaynakları önceleyen yaklaşıma nazaran daha makuldür.
*Ortak alacaklarının sermayeye eklenmesi işleminin de vergisel açıdan nakit sermaye artışı olduğu tartışmasızdır. Dolayısıyla azaltılan tutarın ortak alacaklarına tekabül eden kısmı için de vergileme yapılmayacağı hususunun kanuni düzenlemede açıkça ifade edilmesi, gereksiz tartışmaları ortadan kaldıracaktır.
Erdoğan Sağlam kimdir? Erdoğan Sağlam Ankara’da doğdu, ancak nüfusta doğum yeri olarak Çorum görünüyor. Liseyi İstanbul Maliye Okulu’nda yatılı okudu. Böylece mesleğe çok erken bir giriş yaptı. Ardından Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü’nü bitirdi. Üzerinde lise ve fakülteyi ikincilikle bitirmek gibi bir lanet vardır. En birinci ikincidir. Üniversiteyi bitirmesinin ardından Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanlığı Kurulu sınavını kazandı. Yedi yıl Hesap Uzmanı olarak çalıştıktan sonra 1994 yılında ayrılarak özel sektöre geçti. Bir yıl süreyle bir şirketler grubunun mali işler direktörlüğünü yaptı. İzleyen dönemde uluslararası danışmanlık ve denetim şirketlerinden BDO Türkiye’ye (Denet) katıldı. Halen ortak ve yönetim kurulu üyesi olarak faaliyetine devam ediyor. Eşini ve işini çok seviyor. Başta Vergi Konseyi ve TÜSİAD olmak üzere pek çok mesleki sivil toplum kuruluşunun vergi çalışmalarına katkıda bulunuyor. 2003 -2010 yılları arasında ve 2020 yılında Milliyet gazetesinde, çalışma hayatı boyunca mesleki dergilerde vergisel konularda çok sayıda makalesi yayımlandı. Mayıs 2020’den itibaren T24’te yazmaya başladı. Teknik bir kitap yazmak istemediği için henüz bir kitabı yok. İleride en azından bir şiir kitabı, bir de polisiye roman yazmak istiyor. Yeminli mali müşavirlik ve bağımsız denetçilik lisanslarına sahiptir. |