Vergiye uyum açısından yoğun eleştiriler alsa da devlet açısından Vergi Barışı düzenlemelerinin en başarılı uygulaması olarak matrah artırımını görüyorum. Burada başarı kriterim uygulamadan yararlanma ve tahsilat oranının yüksekliği. Bugün yeni bir matrah artırımı talebi ile karşı karşıyayız. Taslak çalışmaların başladığı söyleniyor. Düzenleme yapılırken dikkat edilmesi gereken hususlara, önceki uygulamaların aksayan yönlerine değineceğim.
Derin bir ekonomik krizin içindeyiz. Hem bireylerimiz, hem mükelleflerimiz hem de devletimiz ciddi sıkıntılar yaşıyor. İş sözleşmelerinin feshine yönelik yasak yakında kalkacak, korkarım işten çıkarmalar başlayacak. İşverenler de çaresiz, çünkü iş yapamıyorlar. Hazine'nin ciddi gelire ihtiyacı var, çünkü vergi gelirlerimiz hızla azalıyor. Tahakkuk eden vergileri mükellefler ödeyemiyor. Bu ortamda mükelleflerden yeni vergiler almaya çalışmak doğru bir yaklaşım değil, yoğun bakımdaki hastayı öldürebiliriz. Gönüllü ödemeler yoluyla bütçe gelirlerini nasıl artırabileceğimizi düşünmenin tam zamanı!
Çizmeye çalıştığımız bu tablo iş âleminin gündeme taşıdığı "vergide yeni bir yeniden yapılandırma/vergi barışı" taleplerini haklı kılıyor. Bu tür düzenlenmelere, vergisini düzenli ödeyen mükelleflerin ne derece tepkili olduğunu, vergi sistemini bozduğunu kabul ediyorum. Ancak olağanüstü dönemlerde bu tarz gönüllü uygulamaların zorunlu olduğunu da ifade etmek durumundayım. Bu düzenlemelerin içinde tahsilat oranı ve yaygınlık bakımından en başarılı olan uygulamanın "matrah/vergi artırımı" olduğunu düşünüyorum. Son dönemlerde sayısı hızla artan ve pandemi döneminde mükellefleri zorlayan vergi incelemelerinin de bu uygulama ile hızlı bir şekilde sonuçlandırılması mümkün olacaktır.
Matrah artırımı, kapsama alınan vergi ve dönemlere ait vergi matrahını veya vergisini belli tutardan az olmamak üzere belli oranda artıran, yani bir miktar vergi ödeyen mükelleflere bu vergi ve dönemler için "vergi incelemesi ve tarhiyatı yapılmamasını" sağlayan bir tür korunma (sigorta) uygulaması. Asgari tutar ve artırım oranları yıllar itibarıyla değişiyor. Geriye gittikçe artırım oranı artıyor, ancak asgari tutar azalıyor. En son 2013-2017 yıllarını kapsayan bir düzenleme yapılmıştı. Bu defa 2019 ve önceki yıllar için isteniyor. Özellikle 2018 ve 2019 için yaygın kullanım alanı bulacağına inanıyorum.
Öncelikle belirtelim, matrah artırımından yararlanmak illa da mükellefin vergi risklerinin çok yüksek olduğu, bu nedenle artırımdan yararlandığı şeklinde algılanmasın. Çünkü hiçbir vergi riski bulunmayan mükellefler bile sırf güvenceden yararlanmak ve vergi incelemesinden muaf olmak için başvuruda bulunabiliyorlar. Özellikle artırım nedeniyle ödenecek verginin düşük çıktığı durumlarda bu imkândan yararlanmamak anlamlı değil. Örneğin, şirket hisselerini başkalarına satmayı düşünenler artırım imkânından yaygın bir şekilde yararlanıyorlar. Artırımda bulunan mükellefe şüphe ile bakmak, riskli mükellef diye değerlendirmek de doğru değil. Nitekim İdare böyle değerlendirmiyor.
Geçmişte en büyük sorun KDV artırımında yaşanmıştı.
KDV'de artırım prensip olarak "vergi artırımı" şeklinde uygulanıyor. Mükellefin KDV beyannamelerindeki "hesaplanan KDV" tutarlarının yıllık toplamının belli bir oranda artırılması suretiyle ödenecek vergi hesaplanıyor. Vergi indirimleri dikkate alınmıyor. Bu durumda vergiden istisna veya ihraç kayıtlı teslimi bulunmayan veya düşük olan yüksek cirolu firmalar bu imkândan genellikle yararlanmıyor, çünkü ödemeleri gereken vergi çok yüksek çıkıyor. Son uygulamada 2017 yılı için artırım oranı yüzde 1,5 olarak belirlenmişti. Örneğin yıllık hesaplanan KDV toplamı 500 milyon TL olan bir firmanın uygulamadan yararlanabilmesi için 7,5 milyon TL ödeme yapması gerekmekteydi.
Ayrıca önceki düzenlemelerde, hem vergili hem de vergisiz satış yapan mükelleflerde KDV artırım uygulaması son derece karışıktı. (Uyarıyorum burası biraz teknik ancak çok önemli olduğu için yazmak durumundayım.)
Yıl içindeki işlemlerin tamamı istisna kapsamındaki veya ihraç kayıtlı satışlardan (yani tecil-terkin uygulaması kapsamındaki teslimlerden) oluşan mükelleflerde hesaplanan KDV çıkmadığından (tecil - terkinde tecil edilen KDV hesaplanan KDV'den düşüldüğünden) bu mükellefler ilgili yıl için gelir veya kurumlar vergisi matrah artırımında bulunmuş olmaları şartıyla KDV artırımından faydalandırılmışlardır.
Bu mükelleflerin, KDV artırım talepleri nedeniyle ödeyecekleri vergi, gelir veya kurumlar vergisi bakımından artırılan matrahlara yüzde 18 oranı uygulanmak suretiyle hesaplanmıştır.
Yıl içinde verilen beyannamelerin bazılarında "Hesaplanan KDV" bulunan mükelleflerde ise "karşılaştırma yöntemi" uygulanmış, hesaplanan vergiler toplamının artırılması sonucu bulunan tutar ile gelir/kurumlar vergisi matrah artırımına yüzde 18 oranı uygulanarak bulunan tutardan büyük olanı dikkate alınmıştır.
Yukarıda örnekte mükellefin sadece bir döneminde 100 bin TL hesaplanan KDV'sinin bulunduğunu ve kurumlar vergisi için 200 bin TL matrah artırdığını varsayarsak, bu mükellef;
Aynı mükellefin her dönemde istisnaya tabi işlemi veya tecil - terkin kapsamında teslimi olmasına rağmen cüz'i de olsa hesaplanan KDV'si bulunsaydı, hesaplanan KDV'lerden hareketle artırım yapılabilecek, karşılaştırma yapılmayacaktı.
Görüldüğü gibi KDV'de artırım uygulamasının matematiği tamamen vergili satış yapan mükelleflerin aleyhinedir.
Bu uygulamanın çok karışık olduğunu ve haksız sonuçlara yol açtığını düşünüyorum. Umarım yeni düzenlemede ödenecek KDV'yi de sisteme dâhil eden, daha adil ve sade bir hesaplama yöntemi benimsenir.
KDV konusu çok uzadığı için diğer önerileri saymakla yetineceğim.
* Sorumlu sıfatıyla ödenen gelir veya kurumlar vergisinde artırım imkânı düşünülmelidir. Buradan önemli bir kaynak sağlanabilir.
* Normal pişmanlıkta zaten ceza ödenmiyor, eğer pakette "özel pişmanlık" yer alacaksa bunun cazibesini artırmak gerekir. Vergi aslının bir kısmının alınmaması düşünülebilir. Vergi matrahı ve hesaplanan KDV tutarı yüksek çıktığı için artırımdan yararlanmayan mükelleflerin spesifik riskleri için böyle bir uygulama yaygın olarak karşılık görecektir.
* Uyumlu mükellefler lehine artırım oranları hissedilir şekilde düşürülerek gönülleri alınabilir.
* Yine uyumlu mükellefleri cezalandırmamak adına, matrah ve vergi artırımı için kullanılan oranlar, mükelefin beyan ettiği matrah/vergi arttıkça kademeli olarak düşürülebilir. Böylece yüksek matrah/vergi beyan etmiş mükelleflerin de matrah artırımı uygulamasından faydalanması sağlanabilir.
* Beyana tabi gelirleri sadece ücret gelirlerinden ibaret olanlara avantajlı oran ve asgari tutarlar uygulanabilir.
* KDV matrah artırımında bulunan mükellefin prensip olarak inceleme ve tarhiyata muhatap olmaması gerekir. Ancak sonraki dönemlere devreden KDV ve ihraç kaydıyla teslimlerden veya iade hakkı doğuran işlemlerden doğan terkin ve iade işlemleri ile sınırlı olmak üzere, inceleme ve tarhiyat yapılabiliyor. Geçmişte alınan (kesinleşmiş) iadelerin fazla alındığı gerekçesiyle tarhiyat önerilebiliyor. Bu uygulama vergi barışının ruhuna ters, yeni düzenlemede umarım bu konu da düzeltilir.
* Kurumlar vergisi matrahını artıran mükellefler nezdinde kâr dağıtımına yönelik inceleme ve tarhiyat yapılabiliyor. Keza gelir vergisi matrah artırımı yapanlar nezdinde de kâr payı dağıtımına yönelik gelir vergisi incelemeleri yapılabiliyor. Transfer fiyatlandırması incelemeleri Kurumlar Vergisi Kanunu'na dayanılarak yapılmasına (aslında kurumlar vergisi incelemesi olmasına) rağmen inceleme yapılıyor ve tarhiyat önerilebiliyor. Yeni düzenleme ile açık bir şekilde hükme bağlanarak bu konulardaki incelemelerin de yapılmaması gerektiğini düşünüyorum.