Üniversitelerde geçtiğimiz Bahar yarıyılı pandemiden dolayı uzmanlar tarafından "acil uzaktan eğitim" olarak tanımlanıyor. Kişisel olarak haklı bir tanım olabileceğini düşünmekle birlikte, acil durumlarda yapılması gerekenler, bir kriz yönetimi planı ile yapılması gerektiğinden, bu tanımın -herhangi bir plan olmaksızın sezgisel yapıldığı için- "sallapati" eğitimin üzerini kapamak için kullanıldığı kanısındayım. Eğitim bilimleri, eğitim yönetimi, idari bilimler, öğretmenlik programları, formasyon eğitimleri, ölçme değerlendirme ya da mesleki gelişim ve araştırma geliştirme programları konusunda her yıl binlerce araştırma, proje, tez, makale, bildiri ve benzeri akademi dünyasında paylaşılıyorken hala herkesin kafasının karışık olmasını tüm bu çalışmaların bilim dünyasında dahi içselleştirilememesine bağlıyorum ki bu oldukça tartışmalı bir durum.
Üniversiteler ekim ayında yeni döneme büyük oranda uzaktan başlayacak. Peki, üniversitelerde okutulan her bir ders ve idari süreçler buna uygun hale getirildi mi? Ben bu soruya, belki bir faydası olur umuduyla, kendi hazırlık sürecimi paylaşarak yanıt vermek istiyorum. Bir öğretim elemanı olarak bu süreçte çeşitli eğitimler aldığımı söyleyerek başlayayım. Bazısı zorunlu bazısı ise gönüllü olarak aldığım yurtiçi ve yurtdışı eğitimleri. Bu eğitimlerde en fazla dikkatimi çeken nokta, çoğunun içerdiği soyut öneriler: daha yaratıcı olmalı, daha öğrenci merkezli olmalı, daha işbirlikli olmalı, sınavları daha dikkatli hazırlamalı… Evet, ama nasıl? Genellikle yine kuramsal bilgiler aktarımı olan hizmet içi eğitimler. Buradan hareketle, şu noktanın vurgulanması gerekiyor ki uzaktan ya da yüz yüze fark etmez öncelikle sınıf ya da dijital ortam birer araç. Amaç haline dönüştürüp uzaktan eğitimi merkezin de en merkezine koymamak gerek. Verdiğimiz dersin hedefi ve kazandırmak istediğimiz davranışlar neler ve bu davranışlardan hangilerini ben uzaktan eğitim yoluyla öğrencilere kazandırabilirim? Bununla ilgili beyin fırtınası ve ön hazırlık dönemim uzun sürdü. Çünkü hem gerçekçi olunmalı hem de o dersin genel programdaki sorumluluğu azaltılmamalı. O yüzden izlediğim yolu -bu süreçte bilgi ve deneyim paylaşımının önemli olduğuna inandığımdan- müsaadenizle aşağıda liste olarak paylaşıyorum:
Bir de YÖK'ün açık erişimle paylaştığı materyallerden dijital okuryazarlıkla ilgili kitapları: İlgilenen öğrencilerin ileri okumalar için faydalanabilmeleri için bu kaynakları da bir dosyada paylaşmak için derledim.
Süreç değerlendirmenin ve program-öğretim çıktıları matrislerine göre hazırlanmış hedef odaklı ölçmenin daha önemli olduğunu düşündüğümden, sınavlar yansıtmaya dayalı, bilginin öğrencinin kişisel tarihinde neleri değiştirdiğine bakacağım türden olacak. Bunun özellikle oyunlaştırılmış aktivitelerle ilgi alanına yönelik şekilde olmasına gayret edeceğim. Bunun nasıl olacağıyla ilgili "gizil değerlendirme" (stealth assessment) denilen ve bu aralar revaçta olan değerlendirme biçimini araştırmanızı tavsiye ederim.
Tüm bu hazırlık benim bir yazımı aldı. Ama bu hazırlığın öğrencilerimi en azından yönlendireceği, bir şekilde motive edeceği ya da onları yalnız hissettirmeyeceğini umuyorum. "Dijital eğitim daha önemli", "çağı yakalamalıyız", "bunun avantajları daha fazla" gibi kandırmacalardan ziyade; bir günde saatlerce ekrana bakmanın fiziksel ve ruhsal olarak vereceği uzun erimli zararların farkında olarak, dışarıda sosyalleşmenin ve dokunma duyusuna ihtiyacın artacağını, üniversitede kampüs hayatını kanlı canlı yaşayamamanın şevk kırıcılığını bilerek önümüzdeki akademik yılı yürütmek lazım. Sorumluluk alarak, gerçekçi ve öğrenciyle gerçekten ilgilendiğimi ve çabaladığımı göstererek. Var olan şartlar içinde bireysel alanları olabildiğince geniş tutarak, bilinçli ve hedeflerimizden taviz vermeden dönüşüme uyumlu bir kurgulamayla sanırım bir şekilde keyif alarak bu süreci geçirebiliriz.