Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi davasına bakan bir yargıcın talebiyle, Mursi’nin tutukluluk süresi; “Hamas ile işbirliği yaparak casusluk faaliyetlerinde bulunmak", "Mısır güvenlik güçlerine ait kurumlara saldırı düzenlemek" , "25 Ocak 2011 devrimi sırasında Vadi El-Natrun Hapishanesi’nden firar etmek ve hapishaneyi kasten ateşe vererek mahkumların kaçmasına sebebiyet vermek" suçlamalarıyla açılan soruşturma kapsamında, dördüncü kez 30 gün daha uzatıldı.
İnsan hakları avukatı Emir Selim (Amer Salem) ile 7 Ağustos’ta, Adeviyye Meydanı’na müdahale edilmesinden bir hafta önce yapmış olduğumuz söyleşi bu davanın detaylarını içeriyor. Emir Selim olayla ilgili iddilar öne sürüyor.
Selim, 2011 Tahrir devriminin liderlerinden, Mısırlı bir ceza avukatı. Mısır’da kuruluşu yirmi yıldan eski olan Mısır İnsan Hakları Organizasyonu, İnsan Hakları Yasal Araştırma ve Kaynakça Derneği ve Milli İnsan Hakları Derneği’nin kurucusu.
İnsan hakları, dernek kurma özgürlükleri, cezaevi koşulları, polis devleti olarak Mısır, kuzey ve güney arasında insan hakları konulu pek çok kitabın da yazarı.
Yüzlerce Mısırlıyı savunmuş ve halen savunan bir insan hakları avukatı olan Selim, Mısır Öğrenci Hareketi’nin liderlerinden olduğu 1970 ve 1980’li yıllarda dokuz kez hüküm giymiş. Ülkesinin cezaevlerini iyi tanıyor ve Mısır’daki polis sistemi konusunda çok donanımlı; devrimden bu yana polis akademisi amirlerine ders veriyor. Kendisini polis sistemi için en büyük tehditlerden birisi olarak görüyor ve “Ben polisten hiç korkmadım, ama onlar benden çok korkuyordu… Polis teşkilatında reform yapmak üzere bir planım vardı hep, hala bu plan için çalışıyorum” diyor.
25 Ocak’ta başlayan devrim sonrası Mısır’ın tarihini çizen sonraki üç gün ve ilgili davalarla kesişiyor Selim’in yolu, “Nasıl?” diye soruyorum, anlatıyor:
“Ismailiye’de, Vadi El-Natrun Cezaevi’nde haksız yere ceza almış bir gencin davasına bakıyordum. O günlerde savcı televizyona çıktı; 28 Ocak 2011’de cezaevlerinin kapılarının kırılması ve ele geçirilmesi ile ilgili herhangi bir istihbaratı olan, şahitlik yapabilecek herkesi yardıma çağırıyordu. Ertesi gün oradaydım. Yanlışlıkla hapse atılmış bir gencin davasına bakıyorken, kendimi bir anda Mısır’ın davasının içinde buldum. Sınırı geçen Hamas birlikleri, silah yüklü Land Curiser‘lar gizli telefon kayıtları, kapıları kırılan cezaevleri, Mursi…. Ve dava başladı.”
- 28 Ocak’ta cezaevlerinin kapılarının kırıldığı güne dönelim; bize o iki günde olanları biraz anlatır mısınız?
26 ve 27 Ocak 2011’de, Mısır İstihbarat Servisi’nin Mısır’daki Müslüman Kardeşler (MK) ve Gazze’deki Hamas milisleri arasında geçen telefon görüşmelerini saptaması önemli bir olaydı. Bu görüşmelerde MK, Hamas birliklerini Mısır ve Gazze arasındaki sınırı geçmeye, devrimin otorite boşluğundan yararlanarak MK’ye destek vermek üzere Mısır’a girmeye çağırıyordu. 27’sinde İçişleri Bakanlığı’nın talimatı ile, 34 MK üyesinin bu konuşmalar sebebiyle tutuklanması gerçekleşti. Ayın 28’inde Hamas birlikleri RPG roketatarlar, makineli tüfekler ve çeşitli silahlarla dolu 200 Land Cruiser ile Gazye’deki tünel ve geçitlerden ülkeye girmeyi başarmışlardı bile. Birlikler, Rafah ve Ariş arasındaki 60 kilometrelik Mısır sınırında bulunan tüm Mısır birliklerine saldırdılar. 28’i itibariyle bölgede haftalarca süren büyük catışmalar oldu. Bu birlikler ülkeye, onlara her türlü olanak ve teknik desteği sağlayan MK’nin desteğiyle girdiler. Ve aynı şekilde Mısır’daki 11 cezaevine saldırmayı da başardılar. Mısır’da 43 cezaevi varken sadece 11 cezaevine saldırıldı; bu cezaevlerinde İslami cihad örgütlerinden tutsaklar bulunuyordu.
- Cezaevlerinin kapılarının özellikle bu suçluları serbest bırakmak üzere kırıldığını mı söylüyorsunuz?
Evet, Hamas, Hizbullah, Kassem destekçisi, hatta El Kaide üyesi tüm mücahitleri, İslamcıları ve radikal grup üyelerini serbest bırakmak üzere, bu cezaevlerine birlikler ve makineli tüfeklerle saldırdılar ve bunu başardılar. Pek çok adi suçlu ile birlikte bu grupların üyeleri de serbest kaldı. Bunların çoğu Sina’ya, bazıları ülkeleri Gazze ve Lübnan’a kaçtı. Cezaevlerinin kapılarının kırılması olayı böyle gerçekleşti.
Muhammed Mursi ve 33 MK üyesi de Vadi El-Natrun Cezaevi’nden ve bu yardımla kaçıyor. Ertesi gün, ayın 29’unda, Muhammed Mursi cezaevinin arka avlusundan uydu bağlantılı bir telefonla El Cezire’ye bağlanıyor, Mısır’da iletişim yokken, tüm iletişim kesilmişken, Mursi telefon bağlantısı olan tek kişi olarak El Cezire’de canlı yayında! Cezaevinin arka avlusunda, Kahire-İskenderiye yoluna 97 km uzaklıkta olduğunu söylüyor. “Şimdi ne yapacağımızı kararlaştıralım” diyor ve kendisi ile birlikte kaçan 33 MK üyesinin de ismini listeliyor. Olay bu şekilde oluyor.
- Tüm bu bilgiler; 200 silahlı birlik, bu istihbarat ve sayılar, belgeli bilgiler mi?
Evet, ben bu bilgilere Mübarek ve İçişleri Bakanı El Adli’ye karşı açılan davada savunduğum müvekkillerden ötürü erişim iznim olan dava dosyalarından ulaştım. 55 bin farklı etiketli dosya arasından ulaştığım bir dosya Sina’nın kuzeyinde bazı polis amilerinin rapor kayıtlarını içeriyordu. Bu raporlar Sina’da, Rafah ve El Ariş arasındaki bölgede vuku bulan her hareketin, saat ve dakika itibariyle kaydını içeriyordu; tüm saldırıları, kullanılan silah ve mühimmatı, Sina sakinlerinden ve polisten kayıpları, saat 18:35 itibariyle giriş yapan 200 silahlı aracı, profesyonel saldırganları. Böyle bir tomar rapor geçti elime.
Bu raporları sundum mahkemede, çok çeşitli ve farklı kaynaklardan edindiğim bilgi bulmacanın parçaları gibi bir araya geldi; çeşitli delillere ve farklı bölgelerin sakini tanıklara ulaştım, bir kısmı resmi tanıklar… Ve bir ceza avukatı olarak, resmi bütün görebilmek, o günlerde, tam olarak ne olduğunu anlamak için tüm bunları bir araya getirdim.
O sırada Mursi ve El Cezire arasında geçen konuşma videosunun kaydı da geçti elime, ama o zaman Mursi’nin kim olduğunu bilmiyordum, kimdi ki bu adam? Hiç bir şekilde tanınmıyordu… Daha sonra, başkan olduğunda, “Yahu neler oluyor, neden özellikle bu adam?” dedim, ki bu adam cezaevinden röportaj veriyor, uydu bağlantılı bir cep telefonuyla… Nereden buldu bu telefonu, neden özellikle bu adam El Cezire’ye röportaj veriyor, cezaevinin içerisinde ona nasıl ulaştılar?
- Sorularınızın cevaplarını şimdi biliyor musunuz?
Evet, bu Mısır’a karşı hazırlanmış çok büyük bir komplodur. Mısır’da gücü ele geçirmek üzere, Mısır içerisindeki ve dışındaki farklı gruplar tarafından hazırlanmış bir plandır. Bu planda Katar ve Türkiye’nin de parmağı vardır. Bu, bir İslami rejimi, medeni Mısır’ı İslam devleti bir Mısır’a çevirmeyi amaçlayan bir plandır. Ben elimdeki kanıtlardan bunu anladım ve mahkemeye de bunu sundum.
- Tüm Mısır’da iletişimin kesilmiş olduğunu söylediniz, bu uydu bağlantılı telefon nasıl ulaştırılmış olabilir Mursi’ye? Üstelik El Cezire de canlı yayın için hazırdı, ne söyleyebilirsiniz bu konuda?
Evet, çok tuhaf degil mi? Benim de mahkemeye sunduğum soru buydu; bu adam kim, bu özel telefonu nasıl edindi, neden MK’nin liderleri ile birlikte tutuklandı?
Pek çok insan Mursi’nin de 25 Ocak’taki devrim hareketinden ötürü tutuklandığını düşünmüş olabilir, Amerika’da yaşadığı süre boyunca CIA ile bağlantıları olduğuna dair söylentiler de var, fakat bana göre asıl sebep çok net; Mısır İstihbarat Servisi’nin dönem bakanı Ömer Süleyman’ın (hastanedeki rutin kontrolleri sırasında öldü) kovuşturduğu sorgulama ve soruşturma sonucu iddia ettiğine göre (kendisi savcılardan biriydi), elinde Mursi’nin de İhvan ve Hamas arasında geçen görüşmelerin taraflarından biri olduğuna dair kayıtlar vardı. Daha sonra Mübarek ve İçişleri Bakanı’nın davasında Ömer Süleyman ayrıca söyledi ki Hamas’ın Gazze’ye giren gruplarını izliyorlardı. Tüm bu parçalardan yola çıkarak, tam olarak ne olduğunu anlamaya calıştım.
- Sizce bu birliklerin içeriye girmelerine nasıl izin verildi ya da neden göz yumuldu?
Bu da mahkemeye sunduğum sorulardan birisiydi. Bu soru Ömer Süleyman ve yargıç ile aramızda büyük bir gerginliğe sebep oldu. Onlara “Bu girişi takip ediyor ve biliyor olmanıza rağmen neden durdurmadınız, neden saldırmadınız?” diye sordum. Yargıç beni bu diyaloga devam etmemem konusunda ısrarla uyardı. Ben o zaman mahkemede Ömer Süleyman’ın şahsını müttefik görmüştüm, fakat onun söyledikleriyle Mısır İstihbaratı’nın iddiaları, Mursi’nin El Cezire roportajı ve El Ariş’teki polis raporları arasındaki bağlantıyı sonra, aylar sonra keşfettim. Tüm bunları bir araya getirdikten, polis ve sivil pek çok tanıkla görüştükten sonra büyük resmi görmeye başladım.
- Nedir gördüğünüzü söylediğiniz büyük resim?
Resim şudur ki, Mısır ceza kanunlarınca MK tarafından büyük bir suça teşebbüs edilmiştir. Bunlar kati suçlardır. Ben Mısır’da yaşanan olaya bir hukuk adamı ve bir insan hakları temsilcisi olarak, yasal çerçeveden bakıyorum, politikayı esas almadan, onu da yasal açıdan görerek.
Dolayısıyla, yasal açıdan, Mursi başkan olmadan önce Mısır kanunlarına göre MK isimli yeraltı grubu ile birlikte suça teşebbüs etmiştir, dış mihraklarla iletişime geçmiş ve bu grupları Mısır ülke sınırını geçmeye davet etmiştir, onlarla birlikte cezaevlerine saldırmayı, Mısır’da bir tür İslami darbe yapmayı planlamışlardır. Bu açıdan, Mısır ceza kanunlarına göre suç işlemişlerdir.
Bir başka suç da, Mursi’nin Başkanlık Seçimi Yüksek Kurulu’na tutukluluğu ve sebebi hakkında hiçbir bilgi sunmamış olmasıdır. Bu meclise yanıltıcı beyanda bulunmaktır ve bana göre bu da bir başka suçtur.
- Mursi ne zaman, ne hükümle tutuklanmıştı?
27’si sabahı, Hamas ve MK arasındaki telefon görüşmeleri sebebiyle. Görüşmelerin ertesi günü, 27’sinde, Hamas sınırdan içeriye girmişti ve bir sonraki gün cezaevleri boşaltıldı. 28’i akşamı Mursi kaçtı.
- Size göre, Hamas neden diğer İslami örgüt liderlerini de özgür bırakmak istedi?
Bu bir anlaşmaydı, İslami örgütler, bazı hükümetler, bazı kuruluşlar ve bazı istihbarat servisleri arasında. Bu grupları serbest bırakmaları için onlara yardım edildi. Bu grupların Sina’da yapacak işleri vardı, bu sebeple hepsi kaçırıldı.
- Bu suçluların bir kısmının Lübnan’a kaçtığını söylediniz…
Evet ve Gazze’ye. Hizbullahçılar anında Lübnan’a kaçtılar ve medyanın olduğu bir konferansa katıldıklarında zafer edasıyla Mısır cezaevlerinden kaçmayı nasıl başardıklarını anlattılar, aynısı Gazze’de de oldu.
- İki yıl sonra olaylar yeniden alevlendiğinde bu bölgelerde yeni terrör saldırıları düzenleniyor, Tunus tekrar ısınmaya başladı, ABD, istihbaratı doğrultusunda Kuzey Afrika’yı terrör saldırıları konusunda henüz uyardı. Bu zamanlamalar arasında sizce bir bağlantı olabilir mi?
Evet, biz bunlara uyuyan yeraltı örgütleri diyoruz, bu örgütler Ocak 2011 itibariyle, polise saldırmak, Sina’da saldırılar düzenlemek için iş başındalar ve bugün Kahire’nin çeşitli bölgelerinde saldırılarını sürdürüyorlar. Şimdi de halkı Pazar günü itibariyle saldırılarına başlamakla tehdit ediyorlar.
- El Kaide’den mi söz ediyorsunuz?
El Kaide, Kassem, Hizbullah, Hamas, evet!
- Orduyu nasıl yerleştiriyorsunuz bu resme? Mısır’da ordunun müdahalesi gerekli miydi sizce?
Evet, çünkü Mısırlılar ilk kez barışçıl bir şekilde bu tür bir gösteride bulundular, fakat diğer taraf yani MK ve Selefiler silahlarla hazırdılar, oysa göstericilerin silahı yoktu, barışçıldılar… Çok önemliydi 22 milyon olarak sokaklara çıkmış olmak, ordunun ülkeyi koruması gerekiyordu, anlıyor musunuz? Bu sebeple insanlara sürekli yineliyoruz, bu bir ‘coup d’etat’ (darbe) değil. Bu ordunun desteklediği bir devrim. Aynen Atatürk rejimi gibi medeni bir rejim için, milyonlarca ve milyonlarca Mısırlı gösterici sokaklarda, kendisini terörizm ve şiddete karşı koruması için orduyu yardıma çağırıyor. Çünkü biz kendimizi terörizm ve şiddete karşı korumak üzere hazırlıklı değiliz, bu yüzden son derece basitçe; orduyu, ülkeyi ve devrimi korumaya çağıran Mısır halkıyız, bu kadar.
- Fakat Adeviyye’de de ileri sürdüğünüz iddiaları bilmeyen bir halk var ve onlar da samimi inançlarının peşinden gidiyorlar, onlar da Mısır’ın silahsız masum halkı; halkta Mursi’nin MK’nin başkanı olduğu, tüm halkın başkanı olamadığı yönünde genel bir kanı var, oysa ondan tüm Mısır halkının başkanı olması beklendi. MK’yi durduran ordu sizce tüm halkın ordusu olabilir mi?
Size bir şey söyleyeceğim; onca yıldır Mısır’da ilk kez, neredeyse elli, altmış, yetmiş yıldır, Mısır halkı beraber, tek bir yumruk. Tek bir oy olarak otuz kırk milyon insan… 25 Ocak 2011’deki devrimle birlikte Mısır’da ilk kez korku kırıldı. Şimdiyse oylama sokaklarda yapıldı; milyonlarca insan “biz bu İslami rejimi istemiyoruz, biz Katar ve Turkiye’nin müdahalesini istemiyoruz, biz medeni bir devlet istiyoruz, İslami degil!” dedi ve bu sebeple, İslami örgütler tarafından yaratılan şiddet ve terörü reddetmek üzere, ordu ve polise bir araya gelme çağrısı yaptı. İşte bu yüzden, ben Mısırlıların 30 Haziran’daki ve sonra 26 Temmuzdaki “- Gerek Sisi, gerek başkan, gerek içişleri bakanı- bu ülkedeki hiç kimsenin bundan farklı bir politik planı dayatmasına veya kanun dışı bir şekilde hareket etmesine izin vermeyecegiz” iradesini dikkate alıyorum. Mısır halkına çok güveniyorum. Artık diyebiliyorum ki “biz Mısırlıyız; bunu istemiyoruz, şunu istemiyoruz diyebiliriz.” İşte bu yüzden ben şuradaki buradaki bazı örgütleri, hatta politik grupları ve hatta modern liberalleri fazla dikkate almıyorum, umurumda değil. Mısırlılar da, kim kimdir, Adeviyye’dekiler Nadha’dakiler kimdir veya orada burada konuşan entellektüeller kimdir veya politika analistleri umursamıyorlar. Mısırlılar şimdi kendi iradelerini dayatıyorlar; gerçek hakları, gerçek demokrasi, gerçek özgürlükleri için ısrar ediyorlar. Bu yüzden ben de, ne ABD’nin, ne AB’nin, ne Türkiye’nin, ne de Katar’ın politik oyunlarını dikkate almıyorum. Şu an bunlar bizim için önemli değil. Oyunlarını oynamaya devam edebilirler, çok şey ifade etmez. Her türlü taktiği deneyebilirler, Sisi ve darbe hakkında istedikleri analizi yapabilirler, önemli değil. Şu an biz Mısırlılar yeni ve hakiki bir anayasa, demokrasi, insan hakları ve her tür ayrımcılığa karşı gerekli temeller için ısrarlıyız ve anayasamıza bunun tohumlarını ekecegiz. Mısır halkının gerçek bir temsili için, gerçek bir parlamento ve gerçek seçimlere ihtiyacımız var, kimin başkan olacağına sonra karar vereceğiz. Yani şu an Mısır için çok farklı bir politik haritadan söz ediyoruz. Hiç bir rakam varsaymıyoruz, tek bir rakam öngörüyoruz Mısır’da, o da halk. Bu halk ilk devrim öncesi iyi bir hayat, ekmek, saygınlık, sosyal adalet, insan hakları gereksinimi duydu, yapacağımız da budur.
Mursi ve MK her ne kadar devrimin söylemini ve lügatını kullandılarsa da, devrim taleplerinin tekerine çomak soktular ve devrime karşı hareket ettiler; bu fırsatçı ve politik bir oyundur. Ve Mısırlılar onların bu planını durdurmayı başardı.
- Sisi, ‘Tüm dünyanın gözü önünde yapılacak demokratik seçimlere hazırız’ diyor. Mısır seçimler için hazır mı?
Anayasadan önce asla. Önce anayasa, her tür seçim için anayasa bu ülkede atılacak en başlıca temeldir, ne MK, ne de Selefiler ya da bir başkası veya ordu, mümkün değil, mümkün degil; önce tüm Mısırlılar tarafından onaylanacak, gerçek, demokratik bir anayasa. Gerçek bir anayasaya ulaşmadığımız sürece devrimi sürdüreceğiz, bu tüm binanın temeli. Kat kat; anayasa, sonra parlamento ve sonra seçimler ve tabii ki adli yasalara saygı duyarak MK’in, Selefilerin insan hakları çercevesinde bir mahkeme ve yargı süreci sonucu tutuklanması. Bunların sonrasında iyi bir geleceğe gidebilir Mısır.
(G. El-Sisi ve Selefi Nur Partisi Mursi döneminde Adli Mansur denetiminde yapılmış anayasayı korumak konusunda karar birliğine vardı-Eren Topçu)
- Mısır’da adalet sisteminin işleyişi ne durumda, sizce sağlıklı mı?
Mısır’ın adalet sistemi çok eski. Fakat ilk devrim itibariyle ve Mursi döneminde güç ele geçirilerek ve mahkemenin bu bildirileri denetlemesi engellenerek, anayasal bildirilerle ölümcül hatalar yapıldı; kendilerini mahkeme karşısında bırakacak olasılıklardan koruyacak şekilde anayasanın temelleri ihlal edildi. Pek çok ölümcül hata yapıldı, hatta yasama ve yargı sistemini çökerterek, yargıçların bu yasa ve bildirileri gözden geçirmeleri engellenerek hukuka karşı suç işlendi.
MK kendilerini korumak için her iş kolunda, her pozisyona, bu işten hiç anlamasa da kendi adamlarını yerleştirdi ve bir ağ kurdu. Düşünün; on binlercesi, her yerde, ülkeyi kontrol edebilmek için hiç bir yetkinliğe, donanıma, bilgiye, hiç bir saygı değer profesyonellige sahip olmadan, her alanda gücü ele geçirdiler. Ama şimdi, Allah’a şükür, durumu tamir edebiliyoruz.
- Mursi nerede ve davasıyla ilgili durum şu anda ne aşamada?
Nerede olduğunu bilmiyorum, ama başkanlığının öncesinde ve sonrasında Mısır kanunları karşısında pek çok suç işlediği için şu anda tutuklu ve sorgulama ve soruşturma sürecinde. Bu sorgulama ve tahkikat süreci sonlandığı zaman, ceza mahkemesine sevk edilecektir. Hatta Mübarek devrildiğinde olduğu gibi, tüm medyanın gözü önünde olacaktır bu.
- ABD’nin müdahalesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
ABD’nin, tüm Ortadoğu’da petrol olan her bölgeye ve İsrail’e zaafı var ve hedeflerinin ajanları Türkiye ve Katar. Biz şimdi Mısır Hükümeti’ne diyoruz ki; tüm bölgeyi korumak adına, bu dört ülkenin Mısır üzerindeki elini kes, bu müdahaleyi, bu ülkelerin Orta Doğu üzerindeki planlarını durdur. Bunu yapıncaya ve Mısır’da bağımsızlığı ve insan haklarını yerleştirinceye kadar uyumayacağız. Ülkemizi Sisi ile veya Sisi’siz, MK’le ya da onlarsız koruyacağız.
- ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin bu haftaki beyanlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu Amerika’nın sık başvurduğu bir yöntem; farklı mesajlar vermek, karmaşa yaratmak, akıl karıştırmak. Bu mesajlarla güçlerini kullanabilirler. Günlerdir “Bu bir darbe mi, yoksa devrim mi?” diye tartışıyorlar ve sonra Kerry gelip, “Oh! Bu aslında ordu tarafından desteklenen bir devrimdir” diyor, başkaları mecliste başka bir şey söylüyor sonra “Mısır’a yardımı sürdüreceğiz, biz demokrasiyi, özgürlükleri önemsiyoruz ama Mısır Ordusu’ndan şiddete başvurmamasını istiyoruz” denerek söylem ve üslup hep arada bir yerde tutuluyor. Şiddetten söz edenler de kim? Allah aşkına, şiddetten söz edilecekse MK’i konuşalım. Daha iki gün önce, Uluslararası İnsan Hakları Örgütü’nün, MK tarafından işkence uygulandığına dair kanıtlı raporları geldi.
Bu örgütün herhangi bir politik oyun oynadığını zannetmiyorum. Rabaa Al Adeviyye’de Mursi karşıtı sivil vatandaşlara uygulanan bu elektrikli işkence raporlarını konuşalım.
Dünya anlamalı ki biz şu anda Sina’da, Kahire’de yaşamın içinde ve Adeviyye’de süregelen bir terörizmle savaşıyoruz. Nasıl olur da Mısırlılardan sokağa çıkıp bu insanlarla savaşmasını beklersiniz? Veya nasıl bu şiddeti uygulayan silahli örgütlere karşı, polis ve ordunun yardımını almamalarını beklersiniz? Hangi insan haklarını konuşuyoruz o zaman? Tam kırk gündür, sokağa çıkan, toplu taşıma kullanan, o meydandan geçen insanlar tehdit altında.
- 27’si sabahı Adeviyye’ye yapılan polis müdahalesi için ne söyleyeceksiniz?
Mesele şu ki, olay Rabaa Al Adeviyye’de olmadı. İnsanlar Adeviyye’den Milli Savunma Binası’na yürüdüler - Mursi’nin orada tutulduğunu düşündükleri için - ve binaya saldırdılar, MK tarafından makineli tüfek kullanıldı ve binaya girmek istendi… Bir ordu binasına saldırıyorsanız, özellikle de Milli Savunma Binası’na, ne beklersiniz? Üstelik de sadece şiddete başvurmuyorsunuz, makineli tüfekle saldırıyorsunuz. Bence olağandır. Ben MK liderinin bu grupları oraya yönlendirirken en baştan kan döküleceğini çok iyi bildiğini düşünüyorum. Bu bir taktiktir, bu günlerde sürekli olarak güvenlik noktalarına saldırılıyor olması ajitasyon yaratmak için hususi bir provokasyon yöntemidir.
Askeri noktalara saldırıyorsunuz, yumuşak geçmesini nasıl beklersiniz? Bunu yapmış olmaktan ötürü kendileri de sorumludurlar bu katliamlardan.