Chicago’daki NATO toplantısından sonra Abdullah Gül ve davet ettiği bir grup gazeteci ve köşe yazarı geçen hafta sonlarına doğru sosyal medya hayatımızın merkezinde olan Microsoft, Facebook ve Twitter gibi bir grup dev internet şirketini ziyaret etti. Silikon Vadisinde çalışan Türklerle buluşuldu. Melek yatırımcı desteğinin artabilmesi için bir takım kararlar alınacağı duyuruldu.
Abdullah Gül ziyaretinin sonuna doğru TRT Haber’de yayınlanan ve M. Serdar Kuzuloğlu’nun sunduğu Sosyal Medya programının San Fransisco’dan canlı olarak yapılan yaklaşık 1,5 saatlik özel bölümünün başkonuğu oldu. Serdar Beyin yanında TRT Haber’in yeni genel yayın yönetmeni Ahmet Böken de canlı yayında stüdyodaydı, sorular beraber soruldu. Daha doğrusu sorulmaya çalışıldı çünkü Ahmet Bey bazen Serdar Bey’in sözünü keserek konu dışı sorular sordu ya da Sayın Cumhurbaşkanı ile birlikte Türkiye’deki internet sorunlarını aklama rolüne girişti. Yayın boyunca sosyal medya camiasının tepkisini en çok çeken nokta ise Abdullah Gül’ün internet filtresini savunması, Türkiye’de aslında sansürlük bir durum olmadığını iddia etmesi, Ahmet Böken’in büyük bir hevesle bunu tasdik etmesi, M. Serdar Kuzuloğlu’nun da bu duruma ses çıkarmamasıydı. Dijital yerlilerin tepkileri Ekşi Sözlükte M. Serdar Kuzuloğlu maddesi üzerinden devam ediyor. Friendfeed’de ise örneğin burada and burada bir takım tartışmaları oldu. Hatta ilk Friendfeed linkinde Serdar Bey kendisine yönelik eleştirilere cevap verdi. Burada bahsettiğim bağlantılarda yapılan eleştirilerin çoğuna katıldığımı söyleyemem, bununla beraber Serdar Bey’in kendini savunma biçimine katılamadım. Yaşadığımız coğrafyanın kodlarından biri hızla mağdur edebiyatına kayılması. Kendisine “linç yapılmak istendiğini” iddia etmesi biraz ağır oldu. Gösterilen tepkilerde duygusallığın bir kısmı sosyal medya camiasının onu kendisinden biri gibi görmesinden kaynaklanıyor. Ne de olsa artık günümüzde holding projelerinin hedefi haline gelen internet yaşamının Türkiye’deki ilk sözcülerinden birisiydi kendisi. Ama bulunduğu pozisyonlardan dolayı internet özgürlüğünün savunuculuğunu yapması gerekmiyor.
Burada benim için daha önemli olan nokta Abdullah Gül’ün sürekli “iyi polisi” oynayarak internet özgürlüğü meselelerinde uluslararası kamuoyuna dezenformatif mesajlar vermesi. Samimiyet, açık sözlü olma, daha kibar olma gibi özellikleriyle “kötü polis”i oynayan diğer devlet adamına karşı daha cazip birisi gibi gözüküyor. Sosyal medya araçlarına daha yakın olup, sempatik fotoğraf ve mesajlarla da “bakın diğer kötü adamlara karşı ben aslında interneti, sosyal medyayı seviyorum mesajı veriyor”. Ancak aslında Abdullah Gül yüz yıllık islamcı-teknoloji ilişkisini tekrar etmekten başka bir şey yapmıyor. “Batının tekniğini alalım ama ahlakını almayalım” söyleminin bir adım ötesinde birşey yapıyor mu emin değilim. O yüzden kendisine meselenin özü anlatılsa da - zamanındaki kişisel ilişkilerimden biliyorum- o yine YouTube yasağını Google’ın vergi borcuna bağlayacaktı ve tabi gözü “ahlaklı internet”ten başka birşey görmediğinden internette giremeyeceği site de olmayacaktı. Bu “ahlaklı” oluşu yalnızca porno siteler olarak da görmeyelim. Evrimi savunan bir site de, radikal politik bir site de ortalama ahlak sınırlarında sayılmayabiliyor altında yaşadığımız internet rejiminde. Yoksa bu kadar akıl, mantık sahibi birisinin “hani girmek isteyip de giremediğiniz site var mı” şeklinde bir soru sormasını anlayamazdık...
Sosyal medya araçlarını kullanmanın iyi propaganda haline gelmesi de ayrıca acı bir gerçek. Devlet adamlarımızın çoğu bu dünyaya o kadar uzak ki Cumhurbaşkanı’nın twit atması çok sempatik hale gelebiliyor. Bu arada Türkiye’deki internet projelerine daha çok yatırım gelmesinin önü açılabilirse ne güzel. Umarım daha da güzel projeler çıkar bu sayede ama bunun ortalama bir dijital yerliyle alakası olmadığının da altını çizelim. Türkiye elitlerinin tercih ettiği hızlı kapitalizm seçeneğini doğrultusunda alınacak bir karar bu. Türkiye’de internetin holdingleşmesi/ regülasyonunun artırılmasına yol açacaksa devletimiz bunun da önünü açar. Ama şükürler olsun ki diğer medyaların aksine internet en azından teorik olarak sıradan kullanıcılara da nefes alabilecekleri imkanları herhalükarda sunuyor...
p.s. Ziyaretin “Sempatik” fotoğraflarından oluşan bir galeriyi burada bulabilirsiniz.
Türkiye siber aleminden haberler
* Qantara, Türkiye’de giderek daha çok vatandaşın ana akım medyadan hoşnutsuz olup, sosyal medyaya sarıldığına bir haber yaptı.
* Size ilk yazılarımda Halkla İlişkiler bölümünde verdiğim “Dijital Kültürler” dersinden bahsetmiştim. Bu ders sanırım akademik hayatımda şu ana kadar verdiğim en deneyimsel ders oluyor. Bununla ilgili buyrun üç yazım burada, burada ve burada.
* Geçen haftanın internet fenomenlerinden “Oğlum Bak Git Lan” videosunun versiyonlarını buraya topladım. Ortaya çıkan kreatif enerjiye hayran kaldım.
* Türkiye Bilimkurgu Derneği 10 “tvit”lik bilimkurgu öyküleri yarışması yapıyor.
* İstanbul Büyükşehir Belediyesi de bir video paylaşım sitesi kurdu.
* Ercüment Büyükşener ile İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yaptığımız yeni medya toplantısının Twitter derlemesi burada.
* SuniPeyk çok güzel bir derleme yapmış: Bir sosyal medya uzmanından neler beklenir?
* Anadolu Ajansı sosyal medya politikalarını belirlemiş.
* Türkiye’nin gördüğü en büyük internet girişimcilerinden Ersan Özer’in yeni bir web projesi var. Burada anlatıyor.