Yıllar önce edebiyat atölyesi çalışması yaptığımda, öğrencilerimle birlikte Taoizmi ve erdem kavramını edebiyat açısından yorumlayan tek sayılık bir dergi çıkarmıştık. Bu dergide, Taoizmi değerlendiren öykü, şiir ve makaleler yer alıyordu. Dergi, yalnızca kendi içimizde değerlendirilmişti ve çevreye dağıltılmamıştı.
Erdem, insan hayatını anlamlandırılıan ve felsefede tarihsel olarak çok önemli bir kavramdır. İnsan, hayatında erdemi arar ya da aramalıdır birçok felsefi anlayışa göre. Taoizme ise “erdemin ışığı” da denilir. Erdem kavramı, bu felsefenin en önemli kavramlarından birisidir.
Tüm düşünce tarihinde üzerinde en çok vurgu yapılmış kavramlardan birisidir erdem. Kinik Diyogenes, güpegündüz elinde feneriyle erdemli insanı arardı.
Çin felsefesinde de erdem kavramı çok önemli olmuştur. Dinlerde de “erdem” kavramına vurgu yapılır.
Erdem öyle bir değerdir ki, yokluğunda geride hiçbir şey bırakmaz. Kişide var olan tüm moral ve etik değerleri de kendisiyle birlikte götürür. Erdem olmadığında geride yıkılmış, parçalanmış bir kişilik kalır sadece. Erdem ne parayla satın alınabilir, ne de güçle. Dünyanın en güçlü, en zengin insanı olsanız dahi onu yitirdiyseniz bir daha ona ulaşmanız çok zordur. Bu yüzden hayatta, herşeyden daha önemli olan kavramlardandır.
Sokrates şunu demişti: “Erdemlerimiz olmazsa, toplumumuz çürür.” (Hançerlioğlu, 1985:218)
Konfüçyüs de bir “erdem yayıcısı” olarak tanınır. Budizmin olumlu erdem kuralları vardır. Hindistan’da ortaya çıkan Jainizm, Budizm gibi, Konfüçyüsçülük de insan erdemini amaç edinir.
Demokritos’a göre düşünce, duyuların sonucudur. Gerçekler kişilere özgüdür, bütün insanlar için geçerli bir gerçek bulunamaz. Sizin gerçeğiniz sadece sizindir, benimki de benim.
Erdemli olmak, kendini yönetmektir. Felsefe, erdemli olmak sanatıdır. Platon’a göre ise, erdemli olmanın ölçüsü tüzedir.
Thrasymakhos’a göre erdem, güçlünün işine gelendir. Kallikles’e göre erdem, güçsüzün işine gelendir. (Hançerlioğlu, 1985: 8, 85)
Montaigne, “Denemeler” adlı ünlü yapıtında, erdem hakkndaki görüşlerini şu makalesinde açıklar: “Erdem, iyilikten daha fazlasını temsil eder.” Yine kitabın diğer bölümlerinde erdemle ilgili sözler vardır. Ona göre felsefenin amacı da erdemdir. (Montaigne, 2010:)
Erdem bir ırmaktır, yatağından çıktığında, geride canlı kalmaz.
Taoizm, bilinen en eski felsefelerden birisidir ve Budizmden de eskidir. Tao, “yol” anlamına gelir. Daha geniş ve başka anlamları olduğu da iddia edilir. Bu bir yoldur, ancak yol olmayan yoldur aslında. Belki de bir yol yoktur gidilecek, çünkü insanın kendisi yoldur özünde. Herkes kendi yoluna sahiptir. Taoist felsefe üç aşamada incelenir bazı uzmanlarca: ilk aşama, gelişim aşaması ve dejenerasyon aşaması.
“Söyleyen bilmez, bilen söylemez.” denilir. Bu Taoizmin derinliğini algılamamıza yarayacak kadar çetin ceviz bir cümledir, bir demir leblebidir. Kolayca derinliği kavranarak açıklanamaz. Ancak bilge kişinin sessizliğiyle derinleştiği, aslolanın sürekli arayış olduğu, bilginin değişkenliği ve çok da önemli olmadığını düşünebiliriz.
“Chung Tzu, düşünde bir kelebek olduğunu gördü, ama uyandığında, düşünde kendisini kelebek olarak gören bir insan mı, yoksa düşünde kendisini bir insan olarak gören bir kelebek mi olduğunu bilemedi.”
Chung Tzu’dan (1889) (Aktaran: Anar, 2000: 109)
Taoist felsefenin kavramlarından birisi de Wu-Wei’dir. Taoizmde bilge kişi, sessiz kişidir. O, dışta ve dilin ötesinde tümden açılmıştır. Taoist felsefeden türeyen Feng Shui’de insanın çevresiyle ve etrafındaki nesnelerle uyum içinde yaşaması öngörülüyor. Nesnelerin düzenlenişinin insan hayatına pozitif ve negatif etkileri olduğu öne sürülerek, nesneleri en uygun biçimde düzenlemenin insan hayatına olumlu etkiler yapabileceği dile getiriliyor.
Taoizm ile Konfüçyüsçülük iki ayrı Çin düşüncesidir, fakat birbirlerinden farklıdırlar. Konfüçyüsçülük daha dünyevi, dünyaya ve topluma şekil vermek isteyen bir sistemi öngörür. Tao ise daha içsel ve mistik bir felsefedir, maddi olanın ötesine geçerek erdem ile hayatı anlamlandırmaya çalışır.
Bu felsefenin ilkeleri, -gelecek yazımda değinecegim, Lao Tzu’nun “Tao Te Ching” kitabında dile getirilir. Lao Tzu “yaşlı bilge” anlamına gelir. Bu konuda tartışmalar olmakla birlikte, kendisinin bazı kaynaklara göre İ.Ȍ. 6. yüzyılda yaşadığı söylenir. (4. Yüzyılda yaşadığını söyleyenler de vardır.)
Entelektüel faaliyetleri olan pekçok insan bile anarşizmin köklerinin Taoizme uzandığını bilmez, hatta Taoizmi da duymamış ya da ne olduğu hakkında bir fikri yoktur.
Anarşizmin köklerinin Taoizme kadar uzandığı tezleri dile getiriliyor. Taoizmin başlıca kitabı olan Tao Te Ching’in “anarşist klasikler”den birisi olarak kabul edildiği yazılıp çiziliyor. Anarşizm, genellikle yeni ve "Batılı" bir fenomen olarak kabul edilir, Taoizmin kökleri ise "Doğu”nun kadim uygarlıklarından doğar.
Taoistler eskiden feodal ve merkezi bürokratik bir hükümetin yönetimi altında yaşarlardı. Konfüçyüs öğretisi sosyal hiyerarşiyi savunurken, Taoistler ise hükümeti reddediyor, insanın doğal ve kendiliğinden yaşamı savunuyorlardı.
Taoizmde, bir hiyerarşi yoktur; tıpkı anarşizmde olmadığı gibi.
Taoizmden etkilenen ve bunu eserlerine yansıtan yazarlardan birisi de ünlü“Mülksüzler”kitabının yazarı Ursula Le Guin’dir.
“Ursula K. Le Guin kendini ‘Taocu, anarşist, feminist ve çevreci’ olarak tanımlıyor. Taoizm, doğanın ideal düzenine uyumla iyilik ve güzelliğin gerçekleştirileceğini, birşey yapmamanın ve hareketsiz kalmanın insanı huzura ve sükûnete kavuşturacağını ifade eder ve insanın kendini bilmesinden, kendi içini okumasından bahseder. Le Guin'in pek çok yapıtında bu felsefenin "doğanın ideal düzenine uyma", "kendini bilme" ve "kendi içini okuma" gibi öğelerinin izleri görülebilir. (Muratoğlu, 2004)
Taoistler daha çok içsel ve doğal bir arayış üzerinde yoğunlaşırken, Konfüçyüsçüler ise sosyal reformlar ve dünyasal sorunlar üzerine yoğunlaşıyor itaat ve disiplin ile eril değerleri öne çıkarıyorken, Taoistlerse pasif, dişil kavram ve değerlerde yoğunlaşıyorlardı.
Son dönem anarşistlerine göre Taoistler evreni sürekli bir akış içinde görürler. Herşey değişir, hiçbir şey sabit değildir.
“Ts'ui Chu bir gun Lao Tzu'ya şöyle sorar: ‘Sen hükümete gerek olmadığını söyledin. Fakat eğer hükümet olmazsa, insanların yürekleri nasıl olur, daha iyi mi?’
Lao Tzu şöyle yanıt verir: "İnsanların yürekleriyle oynamak yapacağın en son şeydir. İnsan yüreği bir yay gibidir, aşağıya doğru bastırırsan o daha yukarıya atlar.Yürek, bir yangın kadar sıcak, çok soğuk bir gün gibi buz gibi olabilir. O kadar hızlıdır ki dünyanın sonuna gidip gelebilir, Bir havuzdaki yatak kadar sakin ve gökyüzü kadar gizemlidir. Vahşi bir at tutsak edilemez, bir insan yüreği gibi..." (Read, 2012: 5)
Taocu düşünür Chung Tzu’nun dikkat çektiği gibi insanı tek kılan bir özellik daha var, o da insanlığı yönetme düşüncesidir.
Chung Tzu, dünyanın yönetilmeye ihtiyacı olmadığını, yönetilmemesi gerektiğini söyledi. Bu ve benzeri görüşlerinden dolayı Taoist filozof, Murray tarafından "ilk anarşist" olarak nitelendi. (Rothbard, 1990:43-67)
Ȍrneğin Kropotkin ve Bakunin gibi anarşist düşünürlerin de Taoizm’de dile getirilen bazı düşüncelerle kesiştikleri bilinir.
Referanslar
De Montaigne, MICHEL (2010) “Os Ensaios”, Editora Penguin e Companhia das Letras, Saõ Paulo, Brazil.
Rothbard, MURRAY (1990). "Concepts of the Role of Intellectuals in Social Change Toward Laissez Faire". Journal of Libertarian Studies 9 (2): 43–67.
Read, HERBERT (2012) “A Filozofia do Anarquismo, Edição Anarcy and Order”, Brazil.
Tse-LAO (2000) “Tao Te Ching”, Editora Martin Claret, São Paulo, Brazil.
http://theanarchistlibrary.org/
Hançerlioğlu, ORHAN (1985) “Düşünce Tarihi”, Altıncı Basım: Remzi Kitabevi, İstanbul.
Anar, EROL (2000) “Yaralı Bir Yüreğin Güncesi”, İkinci Basım, Hera Yayıncılık, Ankara, 2003.
Muratoğlu, BAHAR (2004) “Mülksüzler 30. Yılında”, Cumhuriyet Dergi, 28 Kasım 2004