Yirminci yüzyılın en iyi romanlarından birisinin, bazı eleştirmenlere göre ise en iyisinin sloganıdır bu: “Big brother is watching you=Büyük birader seni izliyor!”
“1984” romanının sonu mutlu bitseydi, yazarı George Orwell yirminci yüzyılın peygamberi olabilirdi derler. Yazar, romanını verem ile boğuşurken yazmıştı. Romanda totaliter merkezi tek partinin yönetiminde korku, propaganda ile halk baskı altına alınır, manipulasyon yapılır. Gerçek, artık gerçek değildir. Herşey büyük biraderin anlayışına göre yeniden yazılır, geçmiş bile değiştirilir.
Bazı romanlar vardır, yıllar sonra yeniden okuduğunuzda yine ilk kez okuyormuş gibi romanın içine girip yaşarsınız. İşte 1984’ü yeniden okuduğumda keskin bir yabancılaşma, anti-insanı ve toplumun kemiklerine kadar yayılmış korku virüsünü hissettim. Romandan filme uyarlanan filmi de iki kez izledim. Michael Radford tarafından çekilen film son derece başarılı. Film 1984 yılında vizyona girdi. Romanı okurken yaşadığınız yabancılaşma, insanın böceğe dönüşümü duygusunu filmde de hissediyorsunuz.
Kitapta şöyle bir diyalog var:
“Winston: Büyük birader diye biri gerçekten var mı? O’brien: Bu var olmakla neyi kastettiğine bağlı. Winston: Demek istediğim, o benim var olduğum gibi var mı? O’brien: Sen yoksun.”
1984 romanı, şu ana çok uygun düşüyor. Türkiye’de şimdiye kadar “sen yoksun.” denilen insanlar, “ben varım, yaşıyorum.” diye sokaklara çıktılar.
Bülent Arınç, “istesek interneti keserdik.” dedi. Anlaşılan bunu ciddi ciddi düşünmüşler, ama dünyanın gözü önünde yapamayacakları için vazgeçmişler. Bir başbakan yardımcısının bunu, Akdağ’dan kar bağışlarmış gibi, sanki insanlara iyilik yapmışlar gibi söylemesi tek başına bir tragedyadır. Yıl 2013, interneti nasıl keseceksiniz, kimin gücü yeter buna?
En son İzmir’de twitter’da mesajlar ve paylaştıkları fotograflar nedeniyle şu ana kadar 34 kişi, Adana’da 5 kisi gözaltına alındı. Başbakan twitter’ı bela ilan ettikten sonra, hemen İçişleri Bakanlığı harekete geçti. Bu mesaj ve fotoğrafları milyonlarca kişi paylaştı, fakat yalnızca bazı kişileri gözaltına alıyorlar, Baskıcı devletler hep bunu yapar. Bir halkı hapse dolduramayacağına göre, amaç korku salmaktır. Kişilere, “büyük birader seni izliyor, dikkatli ol!”mesajı veriliyor.
AKP hükümeti internetten nefret ediyor. Bütün olanların sorumlusunu internet olarak görüyorlar. Ȍzellikle Erdoğan bugüne kadar birçok kez, sosyal medyaya yönelik nefret dolu sözler söyledi. Hazmedemedikleri.,internetteki kısmi de olsa özgürlük hali ve bireylerin kendilerini ifade etmesi. İşte bunun önünü kesmeye çalışıyorlar. Gözaltılar buna yönelik adımlardan birisidir.
New York Times’in haberine göre, ABD twitter’dan kullanıcı bilgilerini istedi ve red yanıtı aldı. Ancak Google, Facebook, Youtube, Hotmail gibi büyük şirketler kullanıcı bilgilerini devlete veriyorlar. Görüldüğü gibi devletler, gerektiğnde kendi yasalarını çiğneyerek, illegal davranabiliyorlar. Ancak bir birey aynı şeyi yaptığında hemen yakasına yapışıp, bunun suç olduğunu ilan ediyorlar. Rusya da internet yasası ile sanal özgürlüğü kısıtladı. Türkiye’de 2007 yılında kabul edilen yasa ile internet ortamına yönelik kısıtlayıcı düzenlemeler yaptı. Bu yasadan yola çıkılarak birçok websiteye erişim engellendi bugüne dek. Görünen o ki bu düzenlemeleri daha da ağırlaştıracaklar gelecek günlerde. Fakat baskıcı kısıtlayıcı yasalarla internette özgürlük engellenmez. Çünkü sanal ortam çok karmaşık ve denetlenemez bir sonsuzluktadır; kendi çözümlerini anında üretir. Ȍrneğin bugün Anonymous devletlere kök söktürmektedir.
Dünyada birçok anti sansür ve insan hakları örgütü internetteki ortama devletler tarafından müdahale edilmemesi gerektiğini savunuyorlar. İnternet bugün insanların kendilerini ifade edebildikleri sistem içerisindeki tek kısmi özgür alandır. Zaten birey toplumsal hayatın içinde ne yana dönse bir suç ve ceza olgusu ile karşılaşıyor. O zaman bırakın insanlar hiç olmazsa sanal ortamda özgür olsunlar.
Tehlike bugüne değil, geleceğe yöneliktir toplum açısından. Devletler artık “internet hukuku” adı altında sansür ve bireyin hayatına doğrudan müdahale eden yasalar çıkartıyorlar. Ya da gizli olarak kendi yasalarını da çiğneyerek insanları izliyorlar. Aslında “internet hukuku” denilen şey, devletin sanal ortama doğrudan müdahale etmesi, onu denetlemesidir. Böylece bireylere gözdağı veriliyor, onların düşünce ve ifade özgürlüğü engelleniyor. Amaç onları sisteme internette de itaatkâr kılmaktır.
Evet büyük biraderin gözü üstümüzde, o bizi gözetliyor. Ama artık insanlar da büyük biraderi gözetliyor ve ona itaat etmemeye başlıyorlar. Sivil itaatsizlik dalga dalga yayılıyor.
Gün gelir büyük biraderin de sonu gelir. O bir zamanlar karşısında yaprak gibi titreyen insanlar, artık korkuyu ve ölü toprağını üzerlerinden atarlar ve büyük birader yıkılan korku imparatorluğunun altında kalır.
Nazım Hikmet’in dediği gibi;
“ve kederli nehir yollarının, sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı bir şafak vakti değişmiş olur, bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman.”
İşte o zaman büyük biraderin sonu da gelmiş demektir.