Neredeyse zamanı yırtan o küresel salgının dördüncü yılındayız.
Pandemi, bu yüzyılın nasıl telaşlı ve kederli bir yüzyıl olacağını anlatan gürültülü ve ahenksiz bir katastrofiydi.
Hiç unutulmaması gereken şeyler yaşanıldı.
Ama biz unutarak delirmeyi ve yaşamak için ölmemek yerine ölmemek için yaşamayı seçtik.
Yalnızca çok arzu ettiğimiz eski normalimize itilmekle kalmadık, bir anlamda o katmanda sıkıştık.
Neyse ki, benzer afetler için bazılarımız anımsanılması yaşamsal olan notları hem bellekte hatta daha iyisi yazılı dökümanlarda saklıyoruz.
Bu da bu zaman ve coğrafya uzamında hekim, kadın ve akademisyen olmanın laneti ya da kutsal kasesi.
Belleksiz bir ülkede "anı saklayıcısı" ve "bellekten saçılanların toplayıcısı" olmak durumunda kalmak.
Dünyanın her köşesindeki tüm sağduyulu bilim insanları ve sağlıkçıları, bireyi bu salgının katastrofisinden korumayı, hastalananı iyileştirmek becerisini deneyim hanelerine eklediler ve kaydederek elden ele geçiriyorlar.
Hastalık kontrolünde epeyce yol aldıysak da, pandeminin sürüklediği yeni felaketler nedeniyle, yoğun bakımdan yeni çıkmış bir hastanın ağır aksak iyileşmek sürecindeki gibi, önümüzdeki yakın gelecek belirsizliğini koruyor.
Bir yandan önümüzdeki yıllar içinde gelişme olasılığı yüksek yeni bir pandeminin endişesini taşıyor ve hazırlanıyor olmamız gerekiyor.
Ölüm, tüm kırılganlıklarımızı ve en kırılganlarımızı önüne katarak, bir panik düğmesine basmışken, adil ve de eşitlikçi olmayan liderlerin kumandasında, birbirlerine zincirlerle bağlı, yazgıya lanet eden köleler gibiyken, bizi topluca kurtaracak bir dayanışma olamayacağını artık iyice biliyoruz.
Zannederim ölüm karşısındaki çaresizliğimiz ile böylece karşılaşmak bizi iyice bencilleştirdi, kalplerimiz yumuşayacağına iyice katılaştı.
Başarısızlığa mahkûm oluşlarına dair kaçınılmaz bir içgörü geliştiren politikacılar ise gerçeği bükmek ve taktiksel yaklaşımlar konusunda uzmanlaştı.
Dünya gezegenindeki yaşam iyiden iyiye "Elysium "(Yönetmen: Neill Blomkamp) adlı distopik filmdekine benzemeye başladı.
Film, uzayda yaratılmış bir cennetten yerküreyi yöneten bir azınlık, cehenneme dönüşmüş bir dünyada yaşayan ve yaşamsal olan her şey için onlara muhtaç olan çoğunluk ve aralarındaki çatışma ile ilişkili.
Milyonlarca insan öldü, milyarlarca insan hasta oldu.
Sokaklar çocuksuz, çocuklar okulsuz, yaşlılar ıssız kaldı.
Hastalığa yol açan virüs evrimini sürdürdüğü için bizi şaşırtmayıp tekrar önümüze geçecek mi endişesi sürüyor olsa da salgın başladığından beri ilk kez bu kış, aşılama veya hastalıkla karşılaşma yoluyla edindiğimiz bağışıklık nedeniyle, bir dalga yaşanılmadı.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bu yıl sonunda, farklı bir gelişme olmaz ise, "pandemi" ilanını sona erdirecek.
Bir bilim insanı olarak, pandemi artçısı sağlık sorunları ve önümüzdeki pandemiler ile ilişkili acil sorularım ve bazı cevaplarım hazır.
Ama benim pandemik zaman için belleğimde özel bir yer ayırdığım ve hiç unutturulmaması gereken bazı gerçekler ayrıca, bu afetin dönüşmekte olduğu felaketi ellerimizle tuttuğumuz, bu coğrafya uzamına kaydedilmeli.
Yitirdiğimiz yalnızca bireysel sağlıklarımız, yakınlarımız, pandemik zamana kattığımız yıllarımız ya da iyi bir gelecek umudu değildi
Bize, tümüyle ve süresiz olarak "şimdi"yi yitirdiğimizi anlatan felaketler, frenleri boşalmış bir kamyon gibi dehşet saçıyor.
Pandeminin hemen başında ürpererek fark ettiğim, anlayınca dehşete kapıldığım, anlatırken gözümü kararttığım bize özgü hakikat, bu ve benzeri afetlerde liyakat ve bilimin uğrak olmayacağı, kurnazca taktiklerle, ölenin, kalanın kendi haline bırakılacağı, usta bir tutarlılıkla, gerektiğinde her saniye yeniden hazırlanılan, bambaşka bükülmüş bir gerçeklik kurgusuna sürükleneceğimizdi.
Gerçeklerin saklanması konusundaki kararlılıklarıyla iki kez yüzleştim.
İlki, hemen salgın ilanından sonraki günler içinde, bir gazete ve örgütlü "trol ordusu" tarafından aylarca hatta yıllarca sürdürülen bir zorbalıkla uğradığım şiddete ve hedef gösterilmemdi.
Ve ikincisi de bu istikrarlı çabalarının sonucunda da uğradığım yaşamsal fiziksel şiddet.
Pandemi koridorlarından burnunu çıkaramamış bir hekim, gerçeklere sadakatle, evrensel doğruları savunduğu için belki milyonlarca hayat kurtarmış bir bilim insanı bu ülkenin sokaklarında, dersliklerde, amfilerde yakın koruma ile dolaştı.
Yıllardır, tarihte bir zirveye imza atarak, vicdanlı ve liyakatlı bilim insanlarına, uzmanlara yapılanlara dayanarak, dilime dökülen şu sözcüklerin oluşturduğu cümlenin bizatihi gerçeklik olduğunu netleştirebilirim.
"Beceriksizliklerini ve yetemezliklerini açığa çıkaracak gerçekleri yüksek sesle söylemek kararlılığında olan her birimizi bir esaret ya da cellat bekliyor."
Belleğime gerek duymayacak kayıtlı arşivde olanlar ise şöyle özetlenilebilir.
Dünyada bilimin metodolojisini kullanan hiçbir ülkenin kullanmadığı ilaçları üretsin diye anlaşma yapılan fabrikalar...
Aslında olgu-temaslı izlemi için tanımlanmış ekiplerde görevlendirilmiş kişiler aracılığıyla evlere bırakılan bu işe yaramaz ilaçlar...
Arşivde salgının başından itibaren tüm verilerin kapatıldığı akademi ve üstelik veri bükerek yapılmaya çalışılan acemice yayınlar nedeniyle sürüklendiğimiz çıkmaz sokaklar...
Kayıtsız ve kimsesiz ölümler...
Bir başına bırakılan yoksulluk ve çaresizlikle sürüklenilen intiharlar...
Belleğin hakikate kaydedeceği ve adalet için hiç unutulmaması gereken bir başka şey de, o beton ormanlarında binlerce insanı öldüren depremle iyiden iyiye saçılıp savrulan, afetlerden ve felaketlerden kazanç elde etmek konusundaki fütursuzluk.
Pandemide en acil gerekli olan, yetişmediği için bazılarımızın öldüğü, temel koruyucu malzemeleri, ilaçları tek elden (tekelden) üretenler, testleri, pazarlığa tabi aşıları pazarlayanlar mutlaka araştırılmalı.
Bir hekim ya da benim gibi cendereye alınmış bir bilim insanı için pandemik bellek yitirilmeyecek kadar yaşamdan ve yaşamsal.
Ulusal ve uluslararası derleme ve seminerlerde bu notları paylaşıyor ve arşiv için kaydediyoruz.
Ama ben tekrara düşmeyi göze alarak tekrarlamayı da sürdüreceğim çünkü yakın gelecek için mutlaka adaletin eşiğinde beklenilmesi ve gerçekleşmesi gerekiyor.
Aksi halde bu afetli yüzyılda ve felaketlerin eksik olmadığı bir coğrafyada, ne hekim ne bilim yaşamsal olanı anlatamaz ve yapamaz.
Şairin dediği üzere "Masallardaki yazgıyı ürperten o kavşaktayız" artık. (Murathan Mungan.
Esin Şenol kimdir? Esin Şenol, lise eğitimini TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra, tıp eğitimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1987 yılında tamamlamış ve aynı yıl Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak uzmanlık eğitimine başlamıştır. Aynı anabilim dalında 1992 yılında ihtisasını tamamladıktan sonra uzman olarak göreve başlamış, 1995 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent, 2003 yılında da profesör unvanlarını almış ve 2009-2013 yılları arasında anabilim dalı başkanlığı yapmıştır. 1999 yılında Tufts University, New England Medical Center, Boston/MA'da "Kemik İliği Transplantasyon Ünitesi"nde Research Fellow (Araştırma Asistanı) olarak çalışmıştır. Halen kanser hastalarının infeksiyon izleminde konsultan olarak görev yapmakta ve bu konuda araştırmalarını sürdürmektedir. Prof. Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Anablim Dalı Öğretim Üyesidir. Ayrıca bağışıklama ve özellikle erişkin aşılması ile ilgili çalışmalar yürütmekte olup, Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı bünyesinde Türkiye'deki ilk "Erişkin Aşı Merkezi" kurmuştur. 2013 yılında KLİMİK (Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları) Derneği alt grubu olarak, Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu (EBÇG) kurmuş ve halen başkanlığını yürütmektedir. Ayrıca; Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Komite (2005-2007), Gazi Üniversitesi Akademik Değerlendirme ve Akreditasyon Ofisi (GÜADEK) –Kurucusudur (2005-2007). Gazi Üniversitesi - Avrupa Üniversiteler Birliği ve Bolonya Süreci Kurucusu (2005-2007) ve Febril Nötropeni Derneği Genel Sekreterliği (2005-2011) yürütmüş olduğu diğer görevlerdir. TTB_Pandemi Çalışma Grubu üyesidir. ATO Onur Kurulu Üyesi olarak çalışmıştır (2020-2022). ATO-Yönetim Kurulu Üyesi (2006-2008) olarak çalışmıştır. Halen T24 ve Birgün Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır. Yabancı dili İngilizce olup evli, 1 çocuk annesidir. Dünya Kitle İletişim Vakfı tarafından gerçekleştirilen 31. Ankara Uluslararası Film Festivali (3-11 Eylül 2020) ve 32. Ankara Film Festivalı (4-12 Kasım 2021) Düzenleme Kurulunda yer almıştır. 33. Ankara Film Festivalı (3-11 Kasım 2022) Düzenleme Kurulundadır. İlgi alanları, sinema, yelken ve edebiyattır. |