Bundan iki yıl önce mart ayında, Asya kıtasında başlamış olan salgına dair olup biteni seyreylerken "pandemi" yani meselenin küresel olduğu ilan edilip resmileşmişti.
Bu üçüncü pandemik mart.
Ve bu yıl bizim yarımküreye de uğradığı düşünülen cemreler ve ekinokslara aldırmaksızın eskilerin dediği gibi kapıdan baktırıyor.
Biz de öyle yapıyoruz, hem mart ayına hem salgına kapıdan bakıyoruz.
Doğum günüm mart ayında.
Ben bir gün önce anneme uğradım.
"Yüzüne hasret kaldık" diye sitem etti bana.
"Sana doğum günümü hatırlatmaya geldim" diye gülümsedim.
Anımsayamayınca üzülüyor sonra.
Ama ben hatırlatma zincirini başlatınca bebekliğimden itibaren çok ayrıntılı bir dolu şey anlattı.
Nörolog arkadaşım annemi enine boyuna değerlendirdi.
Beyin grafileri ve EEG çekildi, annemin unutkanlık sorununun tek nedeni kaygı ve yeni bilgi girişinin olmamasıymış.
Pandemi hepimizi yaşlandırdı ama yaşlıları çok yıprattı.
Koruyucu devlete, kaderin ortak olduğu bu afette kederleri de ortaklaştırmaya muhtacız.
Pandemi için , "Kırılganların arafı", dedi Ed Yong.
Carl Gustav Jung "Canlı kalan tüm anılarımızın huzursuzluk ve tutku yaratan deneyimler olduğunu anladım" diyor.
Bu yüzyılın ilk ve can sıkıcı şekilde uzayan pandemisi hâlâ capcanlı o nedenle henüz kendisi anı olmadı.
Ama canlı kalan tüm anılarımızı da siliyor.
Arundhati Roy, 3 Nisan 2020'de yabancı bir dergide yayımlanan "The Pandemic is a Portal " makalesinde şöyle not düşüyordü:
"Pandemiler insanı yeni bir dünya düzeni kurmaya ve geçmişinden kopmaya zorlayan bir kapıdır."
Enfeksiyon ve salgın uzmanları, her salgının pandemiye dönüşmediğini, dönüşenlerin özel koşullarda gerçekleştiğini ve o koşullar düzeltilmeden bitmeyeceğini zaten bilir.
Küresel bir meselenin çözümü için de küresel bir çaba gerekir.
Pandeminin yaşamlarımızı, yaşamış olduğumuz zamanın önüne kattığını fark etmemiz, anlatabilmemiz ne mümkün.
Bu kadar baş edilememiş bir pandeminin insan zihnini en üşüten yanı ise hâlâ pandeminin ortaya çıkış koşullarına dair hiçbir kavrayış geliştirememiş olmamız.
Bu Mart çok kaotik, ahenksiz ve tatsızdı.
Tek belirliliğin belirsizlik olduğu pandemili zamanlarda belirsizliği savaş, yeni dalgalar, şiddet ve hiddet bozuyor.
Belirsizlikle sükûnet içinde baş edebilmenin zorluğunu biliyorum.
Tüm belirsizliklerin tek bir sona, ölüme değdiğini bilirim çünkü.
Şimdi bir yanda olup biteni vakur bir sükûnetten çok umutsuz bir sessizliğe evrilmiş olanlar var.
Sessiz ama sükûnetsiz çoğunluk böyle.
Bir de ortalığı şiddet ve hiddetlerinin tozuna katanlar.
Kendi belirledikleri gibi yaşamayı "belirlilik" olarak dayatıyorlar.
Bu 14 Mart Tıp Bayramı'nda, bayram yerine eylem yaptığımız gün, 89 yaşında bir hekime şiddet uygulandı.
Kendisi tarihe not düştü, evinden çıkıp mücadeleye katılarak uğradığımız tüm şiddeti gözle görülür yürekleri sızlatır hale getirmişti.
Haklı taleplerimizin başında son zamanlarda sıklığı artan fiziksel şiddet geliyordu.
Hemen ardından hekimleri hedefe koyan organize ve büyük bir linç kampanyası başlatıldı.
Eylem destek görünce, kamu vicdanı sızlayınca karşılığında misliyle hiddet ve şiddet geldi.
Yaşamın, var oluşumuzun, kendileriyle başladığını, kendileriyle son bulacağını ve bu yerkürenin efendisi olduklarını zannediyorlar.
Birlikte evrimleştiğimiz 100 milyon canlı türü ile birlikte paylaştığımız bu yerkürenin efendisi olabilmemizi akıl ve bilime borçlu olduğumuzu hatırlamıyorlar.
İnsanlar bilmedikleri şeyleri hatırlamazlar zaten.
Başka bir gezegen bulsak dahi, yanımızda 40 bin tür götürmek zorundayız.
Gezegenin üzerinde bu kadar tepinmenin kendi sonları da olacağına dair bir fikirleri yok.
Canlılıkla cansızlık arasındaki geçiş olan virüsler hata felaketini önlemek için tek bir hücrede milyonlarca kopya oluşturuyorlar.
Biz ise hatalarını virüsler gibi dakikalar içinde telafi edemeyecek canlılarız
Sınırsız zannettiğimiz doğayı ve kaynakları tüketmek ve hastalanan ilişkiler ağımız nedeniyle bir pandemi yaşıyoruz.
Hatalar felaketi ile yalnızca salgının sürmesine değil, gelecek pandemilere de davetiye çıkarıyoruz.
Tam bir yamalı bohça pandemisine dönüşen pandemi, bu kez ilk başladığı Asya ülkelerini önüne kattı.
Bir pandemide ,dünyada hiç kimsenin ve hiçbir topluluğun yalnız bir ada olamayacağını söylemiştik .
Uzunca bir süredir kör taktikler ile aç-kapa ,inkar dışında bir salgın yönetimi olmayan ülke insanları ise duran saat bile günde iki kez doğruyu gösterir misali "bakın onlara da oldu" diye seviniyorlar.
Ölümlerini kırılgan gruplara ihale edip bitmemiş bir pandemiyi bitti ilan edip beyaz bayrak çektikleri halde başarıdan söz ediyorlar.
Başardık gerçekten, bulunmuş bir aşıya rağmen çaresiz kalmayı, trajediyi rutinleştirmeyi başardık.
Uzunca bir süreyi ödediği bedel ve gösterdiği disiplinle, ekonomik, sosyal ve can kaybı olarak az hasarla atlatmış ülkeler pandeminin sonunu getireceği söylenilen "Omikron" fırtınası ile sarsılıyor.
Omikronun ne olduğunu, pandemilerin nasıl bitmeyeceğini anlamak ve artık yorgun bireyi incitmeden ustalıkla yönetmek yerine parmakları ile Asya ülkelerini gösterip, bakın onlara da oldu diye kıkırdaşıyorlar.
Onlar yanlış yapmadı, salgın salgını ciddiye almayanlar yüzünden sürüyor.
Salgından çok önceki yakın zamanlarda yapılan modellemeler ve yaban yaşam çalışmaları verileri, 2000 yılında doğmuş bir kişi için salgın yaşama riskinin yüzde 38 olduğunu belirtiyordu.
Bize olmaz zannettik.
Başladı, bize gelmez zannettik.
Geldi...
Zengin fakir ayırt etmez, nasılsa aklımız başımıza gelir diye avunduk.
Yoksullar, kırılganlar ve aşısızlar için pandemi bitmedi.
Ama çok sıkıldık.
Mümkünse hemen birbirimize bağımlı ama bağlı olmayan rahatsızlanmış ilişkiler ağımıza dönmek istiyoruz.
Unutamayacağımız bir salgını unutabileceğimizi zannediyoruz.
Umalım ki sıkılınca biten anlayışlı bir salgındır.
1. Arundharti Roy "The Pandemic is a Portal" https://www.ft.com/content/10d8f5e8-74eb-11ea-95fe-fcd274e920ca
2. Ed Yong. THE MILLIONS OF PEOPLE STUCK IN PANDEMIC LIMBO. What does society owe immunocompromised people?
4. The Next Pandemic Could Come Soon and Be Deadlier, AUGUST 25, 2021