Depremden geriye kalan, sadece enkaz ve bir yığın facia değil… Aynı acıların tekrar tekrar yaşanmaması için acilen harekete geçme gereği ve sorumluluğu da en sarih haliyle karşımızda duruyor.
Bizi yıkıntıların arasından kurtaracak bir kahraman yok. Yüzde 75'i deprem kuşağında olan bir ülkede çürük binalarda oturmaya mahkûm ediliyorsak eğer, yaşama hakkımızı savunabilmek için hepimiz süper kahramanlar gibi mücadele etmek zorundayız. Tıpkı yıllar önce Meksikalıların yaptığı gibi…
Meksika'nın başkenti Mexico City'de 1985 Depremi'nin ardından gelişen toplumsal dayanışma ve yeniden inşa sürecini önceki yazımda anlatmıştım. Bugün ise bu sürecin en popüler aktörlerinden biri olan Super Barrio'dan bahsetmek istiyorum.
"Barrio", İspanyolcada "mahalle" demek. Dünyanın en eşitsiz bölgelerinden olan Latin Amerika'da ise barrio, gecekondu mahallesine karşılık geliyor. 1980'lerde Mexico City nüfusunun yüzde 50'si (sadece en yoksullar değil, işçiler ve alt-orta sınıflar da) gecekondu mahallerinde yaşıyordu.[1]
1985 Depremi'nde gecekonduların çoğu ağır hasar aldı. Yüz binlerce insan bir gecede evsiz kalmıştı. Üstelik hükümetin deprem sonrası apar topar hazırladığı imar planına göre, yıkılan gecekondu ve konutların yerine daha pahalı mülkler inşa edilecekti. Bu da kira artışlarına sınırlama getiren yasalar sayesinde yıllardır düşük kira ödeyen kiracıların daha yüksek kiraları ödeyemeyeceği ve sokakta kalacağı anlamına geliyordu. Bu süreçte depremzede kiracıların örgütlediği barınma hakkı mücadelesinin içinden gelen Super Barrio, kısa sürede yoksulların kentsel siyasetinin en önemli sembollerinden biri haline geldi.
Super Barrio'nun en dikkat çekici özelliği, Meksikalılar için toplumsal adalet mücadelesiyle özdeşleşmiş olan "güreş maskesi"ydi.
Ülkemizde Amerikan güreşi olarak bilinen profesyonel güreşe, Meksika'da "serbest güreş" (lucha libre) deniyor. Meksika kültürünün vazgeçilmez bir parçası olan serbest güreş, Meksikalılar için spor ya da eğlenceden öte, hayatın ta kendisi demek. Luchador olarak anılan güreşçiler, sadece şov yapmıyor, aynı zamanda sıradan insanların hayat mücadelesini temsil ediyorlar.
Güreşçilerin rengârenk maskelerinin kökenleri, savaşa hazırlanırken yüzlerini boyayan Azteklere dayanıyor. Meksika'nın tarihinde anonim kahramanların ve maskelerin önemli bir yeri var. Maskenin ardında herhangi biri olabilir; önemli olan, savaşçının kim olduğu değil ne için mücadele ettiği.
1 Ocak 1994'te "Ya Basta!" (Artık Yeter!) sloganıyla Meksika hükümetinin neoliberal politikalarına karşı ayaklanan Zapatistalar'ın da maskesi var. Küreselleşme karşıtı ilk toplumsal hareketlerden biri olarak kabul edilen Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu'nun (EZLN) sözcülerinden Subcomandante Marcos, iki nedenle maske taktıklarını söylüyor:
"Birincisi, başkahramanlık meselesine karşı uyanık olmak zorundayız, insanlar kendilerini çok fazla öne çıkarmamalılar. Kendimiz için korktuğumuzdan böyle yapmıyoruz, bu isimsiz kalmakla ilgili bir şey, böylelikle bizi yozlaştıramazlar. Önderliğin kolektif olması gerektiğine inanıyoruz. Ben burada olduğum için beni dinliyor olabilirsiniz, ama başka yerlerde de aynı şekilde maske takan başkaları konuşuyor. Bu maskeli kişiye bugün Marcos adı veriliyor, yarın ona Pedro ya da Jose diyecekler.
"İkinci olarak, sözcü, kolektif bir yürektir, grup lideri değil. Sahip olacağınız tek imaj, bunu yapanların maskeli olduğudur. Ve bir gün gelecek, insanlar onurlu olma zamanının geldiğini anlayıp maskelerini geçirerek şöyle diyecektir: Peki o zaman, bunu ben de yapabilirim."[2]
Buna göre maske, en temelinde ezilenleri, dışlanmışları, ötekileri yansıtan bir ayna işlevi görüyor. "Daha önceleri kimse bizi görmüyordu. Yerliler görünmez ve yok durumdaydılar" diyen Marcos, paradoksal bir biçimde, yüzlerine maske geçirdikten sonra görünür hale geldiklerini vurguluyor.
Meksika hükümeti, 1999'da Marcos'un kimliğini deşifre etmeye çalıştığında protestocular arasında "Hepimiz Marcos'uz" sesleri yükselmişti. Tıpkı Marcos'un kimliğinin açığa çıkmamış olması gibi, Super Barrio'nun da kim olduğu bilinmiyor. Super Barrio'dan sadece bir tane mi var yoksa bir sürü mü, bu da net değil. Kesin olan bir şey varsa o da Super Barrio'nun Meksikalılar tarafından sahiplenildiği. Onun mücadelesinden esinlenen onlarca taklitçi (copycat) kahraman, bunun göstergesi.
Bunların başında Super Barrio'nun kostümünün aynısının yeşil rengini giyen çevreci aktivist Ecologista Universal (Evrensel Ekolojist) geliyor. Ayrıca Mujer Maravilla (Muhteşem Kadın), SuperGay (Süper Eşcinsel), Superniño (Süper Çocuk) ve SuperAnimal (Süper Hayvan) da yine 1990'larda ortaya çıkmış, sırasıyla kadın, eşcinsel, çocuk ve hayvan hakları için mücadele eden maskeli aktivistler arasında.
Peki, Super Barrio nasıl bir süper kahraman? Her süper kahramanın süper düşmanları olur. Super Barrio, kime karşı nasıl mücadele ediyor?
Uruguaylı yazar Eduardo Galeano, Kucaklaşmanın Kitabı'nda Super Barrio'yu şöyle tanımlıyor:
"Superbarrio eğri bacaklı ve şiş göbeklidir. Kırmızı maske takıp sarı pelerin giyiyor. Mumyalarla, vampirler ve hortlaklarla savaşmıyor o. Kentin bir ucunda polise karşı çıkarak birtakım aç insanları evsiz kalmaktan kurtarıyor; aynı zamanda kentin öbür ucunda, kadın haklarını savunan ya da havanın zehirlenmesini protesto eden gösterileri yönlendiriyor. Bu arada kent merkezinde de Ulusal Kongre'yi işgal ederek hükümetin yolsuzluklarını kınayan bir konuşma yapıyor."[3]
Super Barrio, ilk kez 1987'de, depremin ardından barınma hakkı mücadelesi için kurulan Mahalle Meclisi (Asamblea de Barrios) adlı koalisyonun bir bileşeni olarak ortaya çıktı. Asamblea'da örgütlenmiş Mexico City'li 50 bin aile vardı. Amaçları, hem hükümetin depremzedelere yeni konutlar yapması için baskı oluşturmak hem de ülkenin demokratikleşmesi için 1988 Seçimlerinde kampanya yürütmekti.
Depremzedeler bir kamu kurumuna taleplerini iletmek için gittiklerinde, genellikle yetkililerin küçük düşürücü davranışlarıyla karşılaşıyordu. Fakat Super Barrio'nun gelişiyle işler değişmeye başladı. Kendilerini güreş maskeli ve pelerinli biriyle müzakere ederken bulan yetkililer, şunun farkına vardılar: "Bu filmin kötü adamı, kendileriydi."
Super Barrio (tam adıyla Superbarrio Gómez) başlangıçta Asamblea'nın kurucusu, aktivist Marco Rascón tarafından tasarlanmış bir karakterden ibaretti. Ancak fikir babası Rascón'un maskenin ardındaki kişi (ya da kişilerden biri) olup olmadığı tartışmalı bir konu olarak kaldı. Rascón, Super Barrio'yu Asamblea'nın eylemlerine bir süreliğine latife katacak hoş bir unsur olarak düşünmüştü.[4] Ne var ki zamanla bu düşünceden kalıcı, kolektif bir siyasi figür doğdu.
Super Barrio ve Asamblea'nın çabalarıyla 1500'den fazla haksız tahliyenin önüne geçildi, 12 binden fazla depremzede aile konut ya da arsa alabilmek için düşük faizli kredi çekme imkânı buldu.
Super Barrio'nun repertuvarındaki en ilgi çekici eylem, sokaklara ve meydanlara kurduğu ringlerde, siyasi yolsuzluk, ekonomik kriz ve çevre kirliliği gibi toplumsal sorunları temsil eden rakiplerle güreşmekti. Daimi rakiplerinden biri, Veracruz'da, zehirli atıklarını nehirlere döken bir nükleer santrali temsil eden Nuclear-saurus'tu.
Kahramanımızın ünlü rakiplerinden biri de Senator No'ydu. 7 Mart 1993'te, başkentin ünlü meydanı Zócalo'daki tarihi güreşte, yerel yöneticilerin halk tarafından seçilmesinin oylanacağı plebisitin hemen öncesinde, "Evet" diyen Super Barrio'nun karşısında "Hayır" diyen Senator No vardı. Elbette, her zamanki gibi Super Barrio kazandı.
Ona Yoksulların Süpermen'i diyorlardı ancak Çelik Adam'dan farklı olarak onun gizlendiği birden fazla Clark Kent vardı. Super Barrio'ya kim olduğunu sorduklarında "Hepimiz Super Barrio'yuz" diye cevap veriyordu.
Super Barrio, artık her yerdeydi, çünkü hiç kimse olmak, herkes olmak demekti.[5] Maskenin ardında birden fazla kişi olabilirdi ama aslında tüm yoksulları temsil eden tek bir Super Barrio vardı.
Maskenin en temel işlevlerinden biri, Super Barrio'nun kendisine nerede ve ne zaman ihtiyaç duyulursa orada ortaya çıkabilmesine imkân vermesiydi.
Super Barrio, 1996'da ABD Başkanlık Seçimleri için aday olduğunu açıkladı. Hem ABD'de hem de Meksika'da kostümüyle kampanya yapan Super Barrio'nun seçim vaatleri arasında, ABD Gümrük ve Sınır Koruma İdaresi (CBP) ve ABD Uyuşturucuyla Mücadele İdaresi'ni (DEA) kaldırmak da vardı. Zira uluslararası uyuşturucu ticaretine ancak bu şekilde son verilebileceğini düşünüyordu.
2001'de Manhattan'da Göçmen İşçilerin Hakları için Yürüyüş sırasında Super Barrio yine meydanlarda, göçmenler için kurduğu ringde güreşiyordu. Rakipleri şunlardı: Milyarder, Union Busting (Sendikasızlaştırma) ve La Migra (Göçmen Polisi).
Super Barrio, toplumsal hareket aktivistlerinin halkın tepkisini açığa çıkarma, değerlerini temsil etme ve duygularını harekete geçirmede ne kadar etkin rol oynayabileceklerini gösteren en önemli örneklerden biriydi.[6]
1985 Mexico City Depremi, tek parti iktidarının çürümüş ve yozlaşmış yapısını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdiğinde Meksika, hâlihazırda örgütlü bir toplumdu. Toplumsal muhalefet aktörleri, özellikle 1960'lardan bu yana geliştirdikleri örgütlenme kapasitesi sayesinde etkin bir mücadele yürütebildiler.
Türkiye'de de 1999 Marmara Depremi sonrasında yeniden inşa sürecinde sivil toplumun çok önemli kazanımları oldu. Ancak bu kazanımlar, Meksika'daki gibi geniş ölçekli bir toplumsal hareketi tetiklemeye yetmedi.
Bugün, Maraş merkezli depremlerin ardından, sivil toplumun üstündeki tüm baskılara rağmen, kısa sürede etkin bir dayanışmanın örgütlendiğini görüyoruz. Fakat gerçekten "güzel günler görebilmek" için bu dayanışma ağlarından daha geniş bir mücadele hattı örmemiz gerekiyor.
Toplumsal dönüşüm süreçleri zor ve sancılı süreçler… Dünya başımıza bir günde yıkılıyor ama yeni bir dünya kurmak için bazen bir ömür gerekiyor. Dayanışma, direniş, umut… Bunları her gün yeniden ve yeniden inşa etmek gerekiyor. Süper kahraman olmak, tam da bunu gerektiriyor.
[1] Mert Arslanalp, "Latin Amerika'da Kentleşme ve Yoksulların Kentsel Siyaseti", Esra Akgemci ve Kâzım Ateş (der.) Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür, İstanbul: İletişim Yayınları, s. 191.
[2] Alex Khasnabish, Zapatistalar: Yerelden Küresele Uluşan İsyan, Çev. Nilgün Güngör, Ankara: Abis Yayınları, 2010, s. 20-21.
[3] Eduardo Galeano, Kucaklaşmanın Kitabı, çev. Nihal Yeğinobalı, İstanbul: Can Yayınları, 2017, s. 134.
[4] Heather Levi, "The mask of the luchador: wrestling, politics, and identity in Mexico", Nicholas Sammond (der.) Steel Chair to the Head: The pleasure and pain of professional wrestling, Duke University Press, 2005, s. 122.
[5] Mauricio-José Schwarz, Todos somos Superbarrio, Grupo Editorial Planeta de México,1994, s. 10.
[6] Jorge Cadena-Roa, "Strategic framing, emotions, and Superbarrio—Mexico City's masked crusader", Mobilization: An International Quarterly, 7(2), 2002, s. 201-216.
Esra Akgemci kimdir? Esra Akgemci, Lisans eğitimini Hacettepe İktisat (İngilizce), yüksek lisans ve doktora eğitimini Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamladı. ABD, Meksika, Şili ve Brezilya’da lisansüstü araştırmalarda bulundu. Kâzım Ateş ile birlikte Dünyanın Ters Köşesi Latin Amerika: Tarih, Toplum, Kültür (İletişim, 2020) adlı kitabı derledi. Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktor öğretim üyesi. ODTÜ Latin ve Kuzey Amerika Çalışmaları programında yüksek lisans dersleri veriyor. |