İnsan, bu gezegenin 190 bin yıldır misafiri. Misafirlik uzun sürdüğünden olsa gerek, kendini dünyanın "sahibi" saydığı da bir gerçek. Oysa kargalar yaklaşık 30 milyon yıl, filler 55 milyon, goriller 65 milyon, karıncalar 150 milyon, hatta hamam böcekleri 300 milyon yıldır bu dünyanın sakinlerinden. Kendini sahibi saydığı yeryüzünün kaynaklarını hızla tüketerek, kendinden başka canlıların yaşamını insan çıkarlarına kurban ederek, hatta kendi türü arasında bile "bazılarını daha eşit" kılarak insan, olsa olsa dünyanın seri katili sayılabilir. Üstelik kendi kendine verdiği zarar da cabası. İnsan türünün bugüne kadar sergilediği tavra paralel davranan bir canlı türü daha yok. Kendi yok oluşunu böylesine iştahla hazırlayan insanın rasyonel yanını bulmakta güçlük çekiyoruz.
Güncel bir küçük örnek verelim. Anadolu Ajansı geçtiğimiz haftalarda bir haber yayınladı. Sağlık ve Çevre Birliği HEAL (Health and Environment Alliance*) tarafından yayınlanan "Türkiye'de Kronik Kömür Kirliliği: Kömürün Sağlık Yükü ve Kömür Bağımlılığını Sonlandırmak" başlıklı rapora göre, Türkiye'de işletmede olan 28 kömür santrali nedeniyle 26 bin 500 çocuk bronşit vakası, 3 bin erken doğum, 3 bin 230 yetişkin bronşit vakası görülmüş. Öte yandan, hesaplamalara göre Türkiye'de söz konusu santraller 2019'da yaklaşık 5 bin erken ölüme, bir başka ifadeyle günde ortalama 13 kişinin kömürün yarattığı hava kirliliğiyle hayatını kaybetmesine neden olmuş. Yaşamın önüne parayı koyanlar için de yeterli verimiz var. Türkiye'nin 2019'da 201 milyar lira olan sağlık harcamalarının yüzde 27'sini oluşturan 53,6 milyar lira, kömür kaynaklı sağlık sorunlarına harcanmış. İş günü kayıpları da cabası.
Aynı rapor, kömür santrali kaynaklı hava kirliğinin etkilerinin azaltılması için mevcut ve eskimiş santrallerin kapatılması ve yenilerinin inşa edilmemesi, sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kullanımının artırılması, enerji tasarrufu yapılması, sağlık ve çevre etki değerlendirmeleriyle bilinçli enerji seçimleri yapılması ve Paris İklim Anlaşması'nın onaylanarak iddialı hedefler belirlenmesini öneriyor. Kulak asar mıyız? Keşke!
Greenpeace, 2020'de iklim felaketleri sebebiyle 350 bin kişinin hayatını kaybettiğini, en az 17 milyon kişinin de evlerini terk etmek zorunda kaldığını açıkladı. İklim krizinin faturasının 2020 yılında 145 milyar olduğunu söylerken, iklim krizinin aşısının olmadığının da altını çizdi. 2020'de yayımlanan Dünya Afet Raporu**'na göre , iklim ve hava bağlantılı afetlerin sayısı 1990'lardan bu yana neredeyse yüzde 35 arttı. Raporda ayrıca en çok ölüme neden olan afetlerin sırasıyla sıcak hava dalgaları ve fırtınalar olduğu belirtilirken, son 10 yılda dünya genelinde 1,7 milyar insanın iklim ve hava bağlantılı afetlerden etkilendiği belirtildi.
Dünyaya ettiğimiz kötülüğün farkına varmış olacağız ki gözümüzü güneş sistemindeki diğer gezegenlere dikmiş durumdayız. Adil paylaşmayı, sürdürülebilir kılmayı, ihtiyatlı olmayı bilmeyen insanın karakteristik özelliklerinden biri de istila edecek yeni topraklar arama eğilimi. Güçlünün zayıfın kaynaklarını ele geçirdiği, gelirini kendi hanesine yazdığı bir sistem sadece ve sadece insan türüne ait bir davranış biçimi.
Böylesine vahşi bir tür olan insan, son 3400 yıl boyunca sadece 268 yıl savaşmadan durabilmiş***. Binbir haklı sebep uydurup girişilen savaşların maliyeti nesiller boyunca karşılanamıyor. Sadece 20. yüzyıldaki savaşlarda 108 milyon insanın öldüğü söyleniyor. Bunun yaklaşık 40 milyonu asker, 2 milyonu çocuklar olmak üzere yaklaşık 60 milyonu ise sivillerden oluşuyor. Sadece İkinci Dünya Savaşı'nın maliyeti 3 trilyon dolar. İnsanlık tarihi boyunca ise savaşların bir milyar insanın canını aldığı tahmin ediliyor. Savaşlardan sağ kalanların iyi olduklarını kim söyleyebilir? Bertolt Brecht'in sözü ne güzel anlatıyor savaşın vahşetini. "Her savaştan geriye üç ordu kalır: Ölüler ordusu. Yas tutanlar ordusu. Hırsızlar ordusu." Keşke barışın tek kurtuluşumuz olduğunu gerçekten anlayabilseymişiz.
Kurt yavruları, adil oyun oynarlar. Oyun içinde canı yanan bir yavru olur da diğeri durmayıp canını acıtmaya devam ederse diğer kurtlar onunla bir daha oynamazlar. Adalete saygı duymayanı sosyal olarak cezalandırırlar. Köpekler ve filler, yaralılarını terk etmezler, sahip çıkarlar. Yunuslar kilometrelerce öteden gelen yardım çığlığına koşar, türdeşleri için tehlikeyi bertaraf etmek için kendi canlarını tehlikeye atarlar. İlham almak istersek örnekler çoğaltılabilir.
Milwaukee County Hayvanat Bahçesi'ndeki maymun Kidogo'nun öyküsünü bilirsiniz. Kalp hastalığı nedeniyle bedensel ve zihinsel olarak zayıf düşen Kidogo'ya diğer maymunların, özellikle de Lody'nin sahip çıktığı, hayvanat bahçesi görevlilerinin komutlarını anlaması ve sistem içinde kalabilmesi için destek olduğu anlatılır.
Yetim şempanze Oscar'ı evlat edinen alfa erkek şempanze Freddy'nin hayatı da bir başka ibret öyküsüdür. Annesini kaybeden Oscar'ı bölgenin sert ve güçlü erkeği Freddy sahiplenir. Aynı anne şempanzelerin yavrularına yaptıkları gibi sırtına çıkmasına izin verir, karnını doyurması için yardım eder. Araştırmacılar Oscar ve Freddy'nin bu yakınlaşmasının ardında kan bağı olduğundan şüphelenip bunu da inceler ki Freddy'nin Oscar'la bu davranışını açıklayacak hiçbir fiziksel gerekçe bulamazlar. İnsan gözüyle baktığımda bilimsel olmasa da tek gerekçe "vicdan yüklü koca bir yürek" gibi geliyor bana. Gerçek öyküden yer yer uzaklaştığını belirtenler olsa da bu sıcak ilişkiyi merak edenler Disney Nature yapımı Chimpanzee belgeselini izleyebilirler.
Yaratıcılık, tasarım, sanat gibi alanlarda konuşurken insanın doğayı taklit ettiği söylenir. Keşke diyorum, keşke… Keşke insan doğayı taklit etse. Çünkü bütün canlılar için adil bir sistem kurmadıkça dünya, seçkin bir grup için bile sağlıklı bir yer olmayacak. Birbirimiz için Oscar'ın Freddy'si, Kidogo'nun Lody'si olmaktan, savaşlardan vazgeçip barışa odaklanmaktan, dünyayı iklim, ekonomi ve diğer her bakımdan adil kılmaktan, bu yönde güç sahibi tüm kurum ve liderlerden bunu talep etmekten başka çaremiz yok.
Haydi hayal edelim: Mars'tan Jüpiter'den medet umarken oraya da insanın içindeki istilacı ruhu taşımasının farklı bir sonucu getirmeyeceğini unutmasak? "Başka Dünya Yok" gerçeğiyle yüzleşsek? Bu dünyanın geleceğine zarar veren siyasetçilere oy, iş dünyasına da para yok desek?
John Lennon'ı "Imagine" (Hayal et) diyerek anarak bitirelim: "Bana hayalperest diyebilirsin / Ama bil ki yalnız değilim / Umuyorum ki bir gün sen de bize katılırsın / Ve dünya tek yürek olur."
** https://media.ifrc.org/ifrc/world-disaster-report-2020/
*** https://www.nytimes.com/2003/07/06/books/chapters/what-every-person-should-know-about-war.html