Bodrum - Kos dediğin ne ki, Kadıköy - Beşiktaş git-geli misali. Hâl öyle, pasaport da hep cepte olunca, bir de karşı kıyıyı gör diye dürtüyor seyyah benliğim. Seferler o kadar sık ki; bir günde neredeyse on tane yapılıyor. Atlıyorum ada vapuruna, pardon Kos feribotuna, hoop karşıdayım.
Turgutreis'in tam karşısı, dürbünle kahvede kimler oturuyor, kimler çamaşır asıyor görürsün, o kadar. Pek farklı bir şey yoktur ama maksat gezmek diye düşündüm ama durum öyle değil efendim.
Şarkımız aynı, yemeğimiz aynı, içkimiz aynı; evet. İki kadeh atıp ağlayan, sevdi mi sevdiğecinin yollarına güller seren, alemden asla vazgeçmeyen insanlar; evet. Ama Yunanistan'ın, Yunanlılar'ın kodlarında, bizden çok farklı yazılımlar, formüller gizli. Ülkenin en fazla sayıda turist ağırlayan üçüncü adası olan Kos, turizmin en civcivli haftalarında bile Bodrum'dan sakin, Bodrum'dan sessiz, Bodrum'dan temiz ve düzenli… Olayın psikolojik irdelemesine biraz sonra gireyim. Eşelemeden edemem, yirmi beş yıldır her yıl, bazen birden çok kez gittiğim ülke. Üstelik klinik psikolog tarafım ve gazeteci yanım, artık her daim birlikte…
Önce biraz Kos'u anlatayım müsade ederseniz. Kos meydanına geldiğinizde 500 yıllık Hipokrat Ağacı sizi heybetli kollarıyla karşılar. Bu ağaç Hipokrat'ın öğrencilerine gölgesinde eğitim verdiği rivayet edilen efsanevi çınar ağacıdır. Bu adanın adını tarihe yazdıran en önemli kişinin, modern tıbbın kurucusu olan Hipokrates'in Kos'ta doğmuş olmasının da anıtıdır. Altında gölgelenirken bir 'Greek Coffee' içip o dönemi hayal ettim. Türk Kahvesi, Türk yoğurdu, Türk lokumu, dolması, baklavası; herkes bilir. Bilir de, hadi Yunan kahvesi diyeyim, komşuya hoşluk olsun!
Dönelim Hipokrat'a. O has be has Yunan bakın. Doğum tarihi MÖ 460, iyi bir tıp eğitimi almış, artık o zamanki koşullarda tabii. Mısır'a ve Libya'ya gitmiş. Bizim topraklarda da çok zaman geçirmiş. Doğduğu adaya, buraya geri dönmüş. Mitolojide sağlık tanrısı, Apollon'un oğlu olan Asklepion'a adadığı hastanesini burada açmış. Bizde de Bergama'da Asklepion'a adanmış olan muhteşem bir şifahane vardır. Kapısında "Buraya ölüm giremez" yazar. Bayılırım. Şimdi konumuz değil. Neyse, günümüzde Kos'ta görülecek ilk yer, Hipokrat'ın kurduğu hastane. Bu sefer gidemedim, ama kesinlikle görmeye değer.
Çarşı pazar dolaşmak çok güzeldir her zaman. Bana çok iyi gelir. Hayatın akışı, devamlılığı, dinamizmi sarıp sarmalar hemen. Esnafla ettiğin iki sohbetten ne bilgiler çıkar, seni ne maceralara sürükler. Kos'un parke taşlı agorasında maviler, beyazlar arasında dolanmaya doyamadım. Ne Bodrum gibi çakmacı dükkanları, ne de ülkemin her yerinde üzülerek şahit olduğum çığırtkanlar var. Kendiliğinden bir ahenk, doğal seslerin uyumuyla oluşan bir melodi içinde yürüyorsunuz sokaklarda. Eski camii, hamam, meydanlar, lokantalar, hediyelik ıvır zıvır dükkanları, dericiler, tasarım mücevherciler… Sakin, serin, dingin. Ada'ya has çok beğendiğim birkaç şey oldu ama elim bir türlü cüzdanıma gitmedi. Etikette yazan rakamı yirmi ile çarpınca insan fena irkiliyor tabii. Bakıyoruz, yürüyoruz, oturup seyrediyoruz. Bu da güzel!
Zipari'de antik şehir kalıntıları var. Merkeze on kilometre uzakta. Hani görülse de olur. Bizdeki şaşaalı antik kentler; Efes, Didim, Sagalasos varken, çok heyecanlandırıcı değil açıkçası.
Kardamena, merkeze otuz kilometre uzakta. Bir deniz kenarı köyü. Kos'taki en popüler turist merkezi. İsterseniz, sakin mi sakin Nsyros Adası'na buradan gidiliyor. Günü birlik teknelerle, hiç insan ayağı basmamış görünümündeki plajlarda birkaç saat geçirmek mümkün.
Zia köyü de, Kos'ta güneş batışının en güzel seyredildiği yer. Manzara, anlatılmaz yaşanır tadında. Arnavut kaldırımlı dar sokaklar, küçük ve manzaralı tavernalar, iddiasız evler, gülümseyen insanlar; tam bir Yunan Adası havası var. Beyaz badanalı duvarlar, saks mavisi kapılar ve pencereler, coştukça coşmuş siklamen begonvillerle, bir yaz masalı adeta. Trekking severler için de bir buluşma noktası. Dağlar, tepeler günlük turların başladığı adres genellikle burası.
Ada'nın diğer köyleri de çok güzel: Mastichari, Kefalos, Pili, Tingaki'de birbirinden güzel plajlar, tavernalar, turistlerin keyifli günler geçireceği mekanlar.
Bodrum'a sadece 12 km uzaktayız, bunu her hatırladığımda bir şaşırıyorum. İki kıyı aynı anda hem bu kadar benzer, hem bu kadar farklı nasıl olabilir hayret ediyorum.
Ada'da yerleşik nüfus, sadece 50 bin. Neredeyse 400 yıl boyunca Osmanlı hakimiyetinde kalmış Kos. Özellikle merkezde, ortak geçmişin izleri apaçık ortada. Tarih kitaplarından 12 Ada meselesini çok net hatırlıyoruz hepimiz. Bir kez daha tekrar etmeme gerek yok. Ada'nın eski isminin İstanköy olduğunu da bilirsiniz. Karyalılar, Roma, Bizans, Osmanlı hükümdarlığı, kronolojik olarak da karşı kıyıyla birebir aynı. Pers saldırıları da. Arada Venedik Cumhuriyeti'nin toprağı oluyor, Saint John Şövalyeleri'ne satılıyor. Ki şövalyelerin merkezi, karşı kıyıdaki Bodrum Kalesi… Neyse, fazla detay bilgiye girip kafanızı karıştırmama gerek yok.
Vitrin seyretmekten kendimi kopartıp biraz acıkınca rotayı Kos'taki Platani köyüne çevirdim. Burası Türk nüfusun yoğunlukla yaşadığı bir semt. Merkeze çok yakın. Herkes Türkçe konuşuyor.
Adalı Türkler'den biri de Reyhan. Daha 46 yaşında, ama iki yaşında dünya tatlısı bir torunu bile var. Reyhan, üç kız annesi. Eşinden ayrılmış, babadan kalma pastanesinin başında. Siparişlerle, mutfakla, müşterilerle, her anı dopdolu. Domates reçeli çok meşhur. Gerçi onlar domates tatlısı diyorlar. Nasıl bir lezzet, anlatılmaz ama yaşanır diyeyim… Reyhan'la birlikte bir öğleden sonra geçirdik. Capcanlı, güçlü, çok çalışkan, eli çok lezzetli, tatlı dilli bir kadın. Kos'un simge karakterlerinin en başında.
Kos seyahatimize Bodrum'daki arkadaşım Zeynep Göztepe ön ayak oldu. Birlikte gittik, gezdik, bir de proje başlattık, o şimdilik bende. Zeynep'in adalı arkadaşları bize eşlik ettiler. Akis, Manos ve diğerleri. Tavernalar, "fine dining" lokantalar, plajlar; hep birlikte, cıvıl cıvıl, büyük bir grup halinde dolaştık. Kahkahalarımızı bıraktık her girip çıktığımız köşede. Aynı şarkıları söyledik tavernalarda. Sesi en güzel olan Fulya, Yunanlı şarkıcı Efi ile Olmasa Mektubun/ Ola Se Thimizoun düetinde cıvıl cıvıl ama aynı zamanda da çok duygusaldı. Natura Park Village diye bir tatil köyünde konakladık. Oteldeki odamın gecelik fiyatı, bizim taraftaki konaklama tesislerinden çok daha ucuz. Şahane bir kahvaltı; gün boyu su, kahve falan da fiyata dahil. 80'lerin dekorasyonunda, ama ferah ve pırıl pırıl bir oteldi. Zaten uzay üssü tadında 80 katlı otellerde oldum olası kendimi tatilde hissetmedim, böylesini çok seviyorum.
Ne geniş yollar var, ne lüks binalar… Klozet kapağı olmayan tuvaletler gördüm. Ama gayet temizdi, önemli detay. Küçücük, mütevazı evlere girdim. Yıllardır yıkanmamış otuz yaşında arabalarla köyden köye gittim.
Hırsı, açgözlülüğü, öfkesi olmayan insanlar bunlar. Turistleri kazıklamıyorlar. Biraz kazanıp, öğlen 2'de dükkanları kapatıyorlar. Her seviyede çalışan insana, aynı yaşam hakkını tanıyorlar. Daha fazlasını istemiyorlar zaten. Eski motor, kaportası deniz tuzuyla degrade bir renk paletine dönüşmüş arabalarıyla mutlular onlar. Temiz deniz, güzel hava, sakin kafa. Karşı tarafa geçince, ben de bir güzelleşiyorum. Dünyanın derdi omuzlarımdan kalkıveriyor sanki. O mücadele eden, savaşan, çalışan, kazanan, yırtıcı İstanbullu halim…
Puffff! Kos'ta, imesta panamu imesta reamu, diye o çok sevdiğim şarkıyı söylüyorum. Avaz avaz. Şarkımın adı da Psychedelia!
Fatih Türkmenoğlu kimdir?Fatih Türkmenoğlu İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra New York Üniversitesi’nde 'işletme diploması’ programını bitirdi.University of Michigan’da bir yıl 'konuk gazeteci’ olarak seminerler verdi. Northwestern Üniversitesi’nde Ortadoğu bölümünde araştırma yaptı. Kent Üniversitesi’nde 'klinik psikoloji’ yüksek lisansı yaptı. Çeşitli terapi eğitimleri aldı, almaya da devam ediyor.Gazeteciliğe 1995 yılında Sabah grubunda başladı. Sabah ve Yeni Yüzyıl gazeteleri ile Aktüel, Esquire, Cosmopolitan dergilerinde gezi, izlenim yazıları yazdı, çok sayıda röportaj yaptı. Kuruluş döneminde ilk özel haber kanalı olarak yayına başlayan NTV’ye geçti. Beş yıl çalıştığı kurumda hazırlayıp sunduğu programlarla ödüller kazandı. İzleyen dönemde geçtiği CNN Türk televizyonunda 13 yıl boyunca gezi programları ve belgeseller hazırladı ve sundu.Milliyet, Cumhuriyet ve Hürriyet Seyahat için yıllarca yazı yazdı. CNN International televizyonu için Türkiye’den uzun süre haber yaptı. “Her Perşembe Saat 4’te”, “Hayat Gezince Güzel”, “Türkiye’de Görülmesi Gereken 101 Yer”, “Amerikan Rüyası Tabirleri”, “Üç Kuruş Fazla Olsun Kırmızı Olsun” adlarıyla beş kitabı yayımlandı.Moderatör, sunucu olarak da çalışan, şirket yöneticileri ve bürokratlara sunum teknikleri ve medya ile ilişkiler konularında danışmanlık yapan ve TedX konuşmacısı olan Türkmenoğlu, uzman klinik psikolog olarak da danışan kabul ediyor. ABD ve Türkiye’de yaşıyor. Evli ve iki kız çocuk babası. |