Efendim, ben artık iyice Bodrumlu oldum. Hani o "Aman okullar açılsın, turist gitsin, köyümüz bize kalsın" diyenlerden. Hâl böyle olunca, suyumu da limon yerine mandalinalı içmeye başladım, herkesin gözüne sokacağım ya buralı olduğumu…
İsmi hakkında her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Pazara gidip yarım kilo satsuma deseniz yüzünüze anlamadığını çaktırmayan bön bir gülümseme ile bakakalıyor pazarcı. Manavda ise kese kağıdının üzerinde Bodrum Mandalinası bulunur yazıyor. Doğrusu nedir çözebilmek adına işin piri ile konuşmak için yola koyuluyorum.
Sizi Erman Aras ile tanıştırmak istiyorum. Kendisi Bodrum'da, mandalina bahçelerinin içinde dünyaya geldi. O da, kardeşleri de tarlalarına mandalina eken çiftçi babasının geliriyle okumuşlar, büyümüşler.
Eskiden, oku baban gibi çiftçi olma, derlermiş. Çiftçiliği kötü, biraz daha düşük bir şeymiş gibi algılamış o dönemin çocukları. Erman Bey ise henüz ne olacağını bilmeden ortaokuldan itibaren yatılı okumuş. "Zaten Bodrum'da lise yoktu o zamanlar. Beni de ilkokuldan sonra İzmir Türk Koleji'ne yatılı gönderdiler. Sonra da ODTÜ'de Fizik Bölümünden mezun oldum" diye anlatıyor kendisi.
Tam o sıralarda Bodrum'da turizm yeşermeye başlıyor. Buraya mavi yolculuk için gelen ilk turistler de İtalyanlar.
Şansa bakın ki, çiftçi baba, zamanında Kos'un İtalyan işgali esnasında açılan İtalyan okulundan mezun. Dil sorunu yok. İtalyanlarla geliştirdiği yakın iş ve dostluk ilişkileri sonunda, İtalyan hükümetinin madalya ve ödüllerinin sahibi oluyor. Bir süre sonra da Bodrum İtalyan Fahri Konsolosu.
Bir yandan da bahçelerine gözü gibi bakıyor, yeşertmeye devam ediyor. Toplanan mandalinalar, yine Bodrum'daki fabrikada işleniyor. Genelde de Doğu Bloku ülkelerine ihraç ediliyor. Yılda 25 bin ton ürün, birçok Bodrumlu ailenin ekmek kapısı oluyor.
Hem meltem hem kuzey rüzgarları, Bodrum mandalinasının o özel rayihasının gizli oyuncuları. Buralarda mandalin diyorlar, benim de ağzım alıştı artık: Mandalin!
Fidanlar, yetmiş yıl kadar evvel Kalimnos Adası'ndan gelmiş. Tüm bölgede de dikili mandalina ağaçları. Ama Ören'de, Güllük'te dikilen ağaçların meyvesi bile böyle olamıyor.
O zamanlar bir kilo mandalinanın satış fiyatı 1 dolardan fazla. Balkanlar'da patlak veren savaşla önce yollar, sonra da fabrika kapanıyor.
Tüm üreticiler turizme yöneliyor. Aras Ailesi, başka işler yapsa da, mandalinden asla vazgeçmiyor.
"Babama gel internetten satalım, dedim. 5 ton satarız diye düşündüm. 50 ton ürün var, ama zaten zayi çok. Göze aldık. Hürriyet'te haberimiz çıktı. Birden Türkiye'nin her şehrine mandalina göndermeye başladık. Babamın da çok hoşuna gitti, son yıllarında mutlu yaşadı" diye anlatıyor Erman Bey mandalinayla yolculuklarını.
Ancak yol çok uzun, çok seçenekli…
Fizik eğitimi, turizm işi geçmişiyle, Erman Bey nasıl fark yaratırız diye düşünmeye başlıyor. Bir defa şeker kullanmamaya baştan karar veriyorlar. Markayı "Bodrum Yadigarı" olarak tescil ettiriyorlar. Yadigar, aslında annenin ismi.
Yeniliklerin ardı arkası kesilmiyor. Çılgın professor tadında sürekli yeni denemeler, formüller Erman Bey'in tam içine sinene kadar yap boz yöntemiyle deneniyor.
Şekersiz mandalina lokumu, şekersiz mandalina gazozu, mandalina sosu; zor süreçlerden geçerek üretiliyor. Hiç kimyasal kullanmadan, şeker kullanmadan. Bir de Bodrum'da eleman bulup çalıştırmanın zorluklarıyla savaşarak…
Tek kelimeyle harika!
Maalesef üretim kısıtlı, dağıtım imkanları şu anda çok dar bir çevre dahilinde, ama biliyorum, iyi marketlerde bu ürünlerin hepsini göreceğiz yakında.
"Mandalin Hareketi" diye bir oluşum önerdim, yeşil mandalini öğretelim, hatırlatalım dedim. O kadar değerli bir ürün var elimizde. Bir defa yaşlanma karşıtı bir meyve. Muğla Üniversitesi ile çalışıyoruz. Hayır, ben niye daha önce başlamadım diye kendime de kızıyorum…"
Eski Bodrumluların salataya sıktığı, limonatasını yaptığı, suya ve çaya dilimleyerek eklediği yeşil mandalin. Enfes bir tat. Paket gıdalar ve marketlerin hegemonyasında unutulmuş yıllar içinde.
Şimdi Mandalin Hareketi ile hatırlanacak yine. Üstelik değişik ürünler olarak evimize girecek. Kolonyası çok güzel, sirkesi seneye tadılabilecek.
En önemlisi de, tarım ölmeyecek. Toprak, yüzlerce yıldır olduğu gibi, bizlere hayat vermeye devam edecek.
Aralık ayında Bodrum yeşile bürünürmüş, keskin mandalin kokusu her yeri sararmış. En çok da, bu kış bunu deneyimlemeyi iple çekiyorum.
Fatih Türkmenoğlu kimdir?Fatih Türkmenoğlu İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra New York Üniversitesi'nde 'işletme diploması' programını bitirdi.University of Michigan'da bir yıl 'konuk gazeteci' olarak seminerler verdi. Northwestern Üniversitesi'nde Ortadoğu bölümünde araştırma yaptı. Kent Üniversitesi'nde 'klinik psikoloji' yüksek lisansı yaptı. Çeşitli terapi eğitimleri aldı, almaya da devam ediyor.Gazeteciliğe 1995 yılında Sabah grubunda başladı. Sabah ve Yeni Yüzyıl gazeteleri ile Aktüel, Esquire, Cosmopolitan dergilerinde gezi, izlenim yazıları yazdı, çok sayıda röportaj yaptı. Kuruluş döneminde ilk özel haber kanalı olarak yayına başlayan NTV'ye geçti. Beş yıl çalıştığı kurumda hazırlayıp sunduğu programlarla ödüller kazandı. İzleyen dönemde geçtiği CNN Türk televizyonunda 13 yıl boyunca gezi programları ve belgeseller hazırladı ve sundu.Milliyet, Cumhuriyet ve Hürriyet Seyahat için yıllarca yazı yazdı. CNN International televizyonu için Türkiye'den uzun süre haber yaptı. "Her Perşembe Saat 4'te", "Hayat Gezince Güzel", "Türkiye'de Görülmesi Gereken 101 Yer", "Amerikan Rüyası Tabirleri", "Üç Kuruş Fazla Olsun Kırmızı Olsun" adlarıyla beş kitabı yayımlandı.Moderatör, sunucu olarak da çalışan, şirket yöneticileri ve bürokratlara sunum teknikleri ve medya ile ilişkiler konularında danışmanlık yapan ve TedX konuşmacısı olan Türkmenoğlu, uzman klinik psikolog olarak da danışan kabul ediyor. ABD ve Türkiye'de yaşıyor. Evli ve iki kız çocuk babası. |