Öyle bir zaman ki bu zaman…
Vakit yok, günler bereketsiz, para yetersiz, ruhlar karanlık, bakışlar donuk, sesler cansız, hareketler dostça değil, mimikler hepten ‘git başımdan yakarım canını’ der gibi.
Ama öyle olmasa keşke…
Bir geniş zamanda, bitmeyen yaz öğleden sonrasında yaşamak isterdim. Kahkahalarla, el ele, ruh ruha değerek. Gölgeli avlularda kahve içelim isterdim mesela, kalpten kalbe açılmış yolda cıvıl cıvıl konuşarak. Saatlerce yürümek, saatlerce bir ağaç gölgesinde Necati Cumalı’nın 'Nalınlar'ını okumak isterdim. Ne çok var olsun ne de yoksun olayım. Sıradan kıyafetler, sıradan eşyalar, gösterişsiz hayatlardaki sürpriz sıcacık duygularla gözlerimin ta en içinden güleyim isterdim…
Evet, en çok bunu isterdim.
Düşünün, iyice yaşlandınız. Ama iyice. Biraz yaşlılığa bağlı hastalıklar var, biraz da kronik rahatsızlıklar. Artık günleriniz sayılı, belli; vücut salıyor kendini iyice. ‘Toprak çekiyor artık’ dedikleri dönem. İç organlar teker teker sönüyor, nefes bir türlü toparlanmıyor; ama beyin sapasağlam. Sürekli eski günler, gençlik, güzel zamanlar, dostlar geçiyor aklınızdan.
Acaba en çok neye pişman olurdunuz? “Ah be, keşke o günleri tekrar yaşasaydım da böyle böyle yapsaydım” diyeceğiniz neler olurdu?
Şimdi size bir deneyden bahsedeceğim. Belki daha önce okumuşsunuzdur, yine de hatırlamak inanın iyi gelecek. Bronnie Ware isimli bir Avustralyalı hemşirenin on sene kadar önce yaptığı ve psikoloji dünyasına bomba gibi düşen bu deney, bize neleri ön sıralara koymamız gerektiğini çok iyi öğretiyor.
Tabii bir de psikolojinin ne kadar yeni bir bilim olduğunu da! Düşünsenize, insanın hayattaki mutlak en büyük gerçek olan ölüm ve ona ait duygular, ölmek üzere olan insanlarla ancak on yıl önce çalışılıyor. Onu da akıllı bir hemşire yapıyor…
Neyse!
Evet, ölüm döşeğinde duyulan en büyük pişmanlık, iş için harcanan saatler…
Hayatlarının son üç ayında yaşlı hastalarla birlikte olan Hemşire Ware, yaptığı uzun görüşmelerin sonucunda “İlk 5” Listesi çıkarttı. Son dönemeçteki pişmanlıkları da sıralayayım hemen:
1 – Keşke o kadar çok çalışmasaydım
2 – Keşke kendime karşı dürüst olup istediğim hayatı yaşayacak cesareti gösterebilseydim. Başkalarının benden beklediği hayatı yaşamasaydım.
3 – Keşke duygularımı ifade etme cesaretine sahip olsaydım
4 – Keşke arkadaşlarımla ilişki içinde kalsaydım
5 – Keşke kendime biraz daha mutlu olma imkanı tanısaydım
Sonraki sıralalarda “daha çok kazanabilirdim” var, ama ilk 5’ten sonra hemen “keşke o okulu bitirseydim, o sınavı geçebilirdim” geliyor. Yani yine para, kariyer yok.
Düşünsenize, ilk pişmanlık, çocuklarla geçirilmeyen saatler, atılmamış kahkahalar, zihinlerle kazınmamış anılar var.
Keşke o geziye gitseydim.
Keşke çocuklarımla dans etseydim.
Keşke bahçenin daha çok tadını çıkartsaydım.
Keşke tatillerde iş yeriyle saatlerce telefonda konuşmasaydım.
Hayat böyle bir yalan işte. Bir varsın, bir yoksun. Sıkıca tutunduğun her bir zincir, kopmaya mahkum. Ne şirketler arası anlaşmalar, kavgalar, araba taksitleri, var oluş entrikaları kalıyor akıllarda. Herkes acı, yalnızlık, aldatılma duygularını er geç yaşayacak. Herkes eninde sonunda hasta, aciz olacak. Kimse aslanlar gibi kükreyerek çekip gitmeyecek bu dünyadan…
Öyle değil. Maalesef değil.
Ancak iyi haberim var, zamanı genişletmek bizim elimizde. Bir güne çok şey sıkıştırmak. Birçok gülümseme, birçok sıcak ilişki, birkaç aktivite, bir dolu renk.
Ben öyle yapıyorum. Bu kadar seyahat etmemin, bu işi profesyonel bir seviyede yapmamın nedeni de bu belki de. Bilinçaltımın doğru bir yönlendirmesi.
Uzaklara gidemezsem, kendi şehrimde gezerim ben. Olmadı, galeri ve müzelerle resimlerin ve ressamların dünyalarına dalarım. Renkler iyi gelir. Hayaller, gerçekmiş gibi olur.
Bu benim kaçışım; veya çıkışım, yahut kurtuluşum diyeyim. Resimler ve spor. Fotoğraf çeken dostlarım var, Amerika’da dikiş diken 102 yaşında bir komşum vardı, deri parçalarından tablolar yapan da.
Ben resimlerde ve ressamlarda unutuyorum her şeyi. Çok sevdiğim, kendimden geçercesine çok sevdiklerim var. Bedri Rahmi, Nuri İyem, Osman Hamdi, Civanyan… Ah, deliririm.
Genç kuşaktan Ahmet Yeşil. Canım Ahmet’im. Onun halatları, onun sanatı ve onun güler yüzü, beni kendime getirir. Ahmet’ciğim, geleceğim yanına çok yakında. Uzun uzun sohbet etmeye, senin dünyanı dinlemeye…
Son zamanlarda yeni renk ustaları da keşfettim. Rukiye Gedik’le çok iyi dost olduk mesela. Alev Özas’a ve kocası Fatih’e de bayıldım. Alev’den çok güzel bir tablo aldım, her gün kendimden geçerek seyrediyorum.
Bir de son zamanların en güzel keşfi, Günnur Ulusoy oldu. Onun yuvarlak tuvallerde kurduğu kompozisyonlara, anlattığı hikayelere, bayıldım.
Günnur Hanım, liseden beri sanatla iç içe, ama sanat eğitimi almamış. O bir metalürji mühendisi. 1997 yılından beri de MTA’da mühendis olarak çalışmayı sürdürüyor.
Belli temalarla çalışıyor. ‘Güzel bir dünya için el ele’, sanki tüm işlerindeki ana tema. Geriye dönüş ve nostalji duygularını da sıkça işliyor. Mutlaka evler, mutlaka kişilere bir uyarı ve bir soru var.
Çizgisel hayatları 15 yıldır tuvallere aktarıyor. MTA’da seramik bölümünde başladığı tarzı, sonra foto blok, derken tuvallerde yer almaya başlıyor. Gerçeklerini haykırdığı, bakıldığında edilgen görünen, ama incecik çizgilerde gizlenen kuvvetli bir haykırışı dışarı vurduğu hikayeleri var.
Son zamanlardaki müzayedelerin hepsinde Günnur Hanım’ın eserleri var. Fiyatlar artıyor gitgide. Koleksiyonerler belli ki hikayelerde kendilerinden bir şeyler buluyorlar. Sadece iki yıldır sanat severlerin radarında Günnur Ulusoy. Ama yıllardır bu günler için hazırlandığı, eserlerden de çok belli, öyle değil mi?
Kısa sohbetimizde neden yuvarlak tuvaller kullandığını sordum. “Yuvarlak, derinliği olan ve insanları içine çeken bir form” diye başladı; “Üçgen ve kare de çalıştım, asla o etkiyi yaratmıyor. Ben Rapido kalem kullanıyorum. Bilirsiniz, mimarların kalemi. 2 mm ile başlıyorum, yuvarlağın merkezine gittikçe de kalemin çapı inceliyor. Her biri tamamen bana ait, özgün çizimler. Sıcak renkleri seviyorum. İçinde morun, kırmızının, pembenin olduğu tuvaller daha çok hoşuma gidiyor. Aslında soğuk renklerde de çalışıyorum, ama o zaman sırf soğuk renkler kullanıyorum.”
Sanatsız, sevgisiz, insansız ve seyahatsiz kalmamak lazım.
Söyledim ya, hayat çok kısa.
O son günlerde pişman olmamak lazım. Yaşamak ve yaşatmak lazım…
Gizli bahçenizde açan çiçekleri vereceğiniz güzel insan insanların olmasını dileyeyim. Duyguların kalbinizde kalmamasını. Sevgilerinizi haykırarak paylaşmanızı. Güzel zamanlarınızla, sıfır pişmanlıkla dolu hayatlarınızın olmasını da…
Ve Behçet Necatigil’in çok sevdiğim “Sevgilerde” şiiri ile veda edeyim size bu hafta.
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarını
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı.
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı.
Fatih Türkmenoğlu kimdir?Fatih Türkmenoğlu İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra New York Üniversitesi'nde 'işletme diploması' programını bitirdi.University of Michigan'da bir yıl 'konuk gazeteci' olarak seminerler verdi. Northwestern Üniversitesi'nde Ortadoğu bölümünde araştırma yaptı. Kent Üniversitesi'nde 'klinik psikoloji' yüksek lisansı yaptı. Çeşitli terapi eğitimleri aldı, almaya da devam ediyor.Gazeteciliğe 1995 yılında Sabah grubunda başladı. Sabah ve Yeni Yüzyıl gazeteleri ile Aktüel, Esquire, Cosmopolitan dergilerinde gezi, izlenim yazıları yazdı, çok sayıda röportaj yaptı.Kuruluş döneminde ilk özel haber kanalı olarak yayına başlayan NTV'ye geçti. Beş yıl çalıştığı kurumda hazırlayıp sunduğu programlarla ödüller kazandı. İzleyen dönemde geçtiği CNN Türk televizyonunda 13 yıl boyunca gezi programları ve belgeseller hazırladı ve sundu.Milliyet, Cumhuriyet ve Hürriyet Seyahat için yıllarca yazı yazdı. CNN International televizyonu için Türkiye'den uzun süre haber yaptı. "Her Perşembe Saat 4'te", "Hayat Gezince Güzel", "Türkiye'de Görülmesi Gereken 101 Yer", "Amerikan Rüyası Tabirleri", "Üç Kuruş Fazla Olsun Kırmızı Olsun" adlarıyla beş kitabı yayımlandı.Moderatör, sunucu olarak da çalışan, şirket yöneticileri ve bürokratlara sunum teknikleri ve medya ile ilişkiler konularında danışmanlık yapan ve TedX konuşmacısı olan Türkmenoğlu, uzman klinik psikolog olarak da danışan kabul ediyor. ABD ve Türkiye'de yaşıyor. Evli ve iki kız çocuk babası. |