Cenevre’de hafta başından beri süren Kıbrıs müzakerelerinde bugün yeni bir aşamaya geçildi. Masaya iki toplumu temsilen katılan Mustafa Akıncı ve Nikos Anastasiadis’in yanısıra, “güvenlik ve garantiler” başlığını görüşmek üzere Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin dışişleri bakanları da, 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyet’nin üç garantör ülkesini temsilen oturuyor. Birleşmiş Milleter’in yeni genel sekreteri Antonio Guterres’in ilk iş seyahatini gerçekleştirerek açılışını yapacağı toplantıda AB de gözlemci olarak hazır bulunacak. Bu yeni aşama müzakereler açısından önemli bir gelişme, ancak “bu iş bitiyor” demek için henüz erken. Zira gerek “Güvenlik ve Garantiler” gerekse diğer başlıklarda taraflar arasında ciddi farklılıklar var. Diplomatik dille “çözümü zor ama imkansız olmayan” farklılıklar.
Cenevre’deki zirvenin amacı, diğer tüm başlıkların ardından üç garantör ülkenin de katılımıyla “garantörlük” tartışmasına da nokta koymak ve bir referandum tarihi belirleyerek adaya dönmekti. En azından Türk tarafının amacı buydu ve 2017 ortalarında referanduma gidilmesi hedefleniyordu. Ancak ilerleyen süreçte, taraflar arasında beklenen yakınlaşma sağlanamadı. Önce Rum Kesimi, ardından da Atina ve BM’den “Cenevre bir son olmayabilir” açıklamaları geldi, ardından da pazarlıkların daha sonra da süreceği anlaşıldı. Yaklaşık bir ay önce, Türkiye’yi Cenevre’de bizzat temsil edeceğini açıklayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, bu tablo nedeniyle gitmekten vazgeçti.
Cenevre’de şimdiye dek bir olumlu bir de olumsuz gelişme yaşandı. Toplantılarının ilk günüde Rum basınına sızan belgede, “mülkiyet” ile “yönetim ve güç paylaşımı” gibi konularda hala önemli görüş ayrılıkların bulunduğu, hatta bunun ötesinde Rum tarafının daha önce üzerinde anlaşılan bazı konular tekrar müzakereye açmak istediği anlaşıldı. Olumlu gelişme ise, iki liderin en azından harita değişimi yaparak, garantörlerin katılacağı toplantının önünü açması oldu. Müzakere edilmeden BM kasasına kaldırılan haritalar üzerinde, ilerleyen günlerde pazarlıklar başlayacak.
Garantiler konusu sıkı bir tartışmaya gebe. Zira tarafların pozisyonlarının birbirinden en uzak olduğu başlık bu. Rum Kesimi ve Yunanistan 1960’ta, her üç ülkeye de müdahale hakkı veren anlaşmanın AB üyesi bir ülkede artık uygulanamayacağını, Türk askerlerinin adadan ayrılması gerektiğini savunuyor. Kıbrıs’ta, iki büyük üssü bulunan (Ağrotur , İngiltere’nin ülke dışındaki en büyük üssü konumunda) ve bu üsleri muhafaza edecek olan İngiltere’nin de garantörlüğü sürdürme gibi bir iddiası yok. Kıbrıslı Türklerse Türkiye’nin etkin garantisinin sürmesinden yana. Bununla birlikte Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’nin tutumu, 1960’taki garantörlük anlaşmasının aynen sürmesi yönünde katı bir tutum değil. Türkiye’nin garantörlüğünün sadece kuzeydeki “Kıbrıs Türk Devleti”ni kapsaması veya Türkiye’ye adanın kuzeyinde kalıcı bir askeri üs verilmesi gibi önerilerin masaya getirilmesi mümkün. Cenevre’deki zorlayıcı unsur, Rum Kesimi ile Atina’nın bu gibi önerilere de şimdiye dek esneklik göstermemesi. Öte yandan Anayasa değişikliği için MHP ile işbirliği yapan AKP’nin, ve olası bir referandumda milliyetçi oylara da talip olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ortamda “Kıbrıs’ta büyük tavizler veriliyor” algısı yaratacak bir adım atmayacağı aşikar. Tüm tarafları tatmin edecek bir formül bulunması gerçekten diplomatik maharet gerektirecek.