Türkiye, ABD Başkan Yardımcısı Pence'in Ankara ziyaretinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la görüşmesinden sonra varılan anlaşma uyarınca Barış Pınarı Harekâtı'nı 5 gün durdurma kararı aldı.
Bu 5 günlük süre içinde YPG operasyon bölgesinden çekilecek. YPG'nin ağır silahları toplanacak ve çekilme ABD'nin gözetimi ve denetimi altında yapılacak.
Pence, Ankara'yla vardığı bu anlaşmayı "ateşkes" olarak açıkladı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise "operasyona 5 gün ara verme" diyerek duyurdu. Çavuşoğlu'nun "ateşkes" kavramını kullanmaması, bu kavramın ancak iki devlet arasında söz konusu olabilmesinden kaynaklanıyor. Anlaşılan Ankara, YPG'nin çekilmesi karşılığında operasyonu 5 gün durdurmayı kabul etti. Bu 5 günde gelişmeler gözlenecek.
Pence'in anlaşmayı duyururken çok sık bir biçimde "Trump'ın güçlü liderliği"nden söz etmesi dikkat çekiciydi.
Pence'in "güçlü liderlik" atfettiği kişi; kendisi Ankara'ya gelmeden önce, düzeysiz, sokak ağzıyla yazılmış, hakaret dolu bir mektubu Erdoğan'a gönderen, bunu Demokrat liderlere dağıttıran, iki gün boyunca Ankara'ya tehditler savuran ve "Pence-Erdoğan görüşmesi başarılı olmazsa Türk ekonomisini mahvederim" diyebilen Trump'tı.
Sonuç olarak Trump, Erdoğan'ı belli bir pazarlık sonucunda harekâtı durdurmaya ikna etmiş oldu.
YPG'lilerin, ağır silahları alınarak, sınırdan 30-35 kilometre güneye çekilmeleri Barış Pınarı'nın askeri hedefleri arasındaydı. Bu yönü itibariyle askeri hedeflerin birine ulaşılacağı görülüyor.
Askeri hedeflerin diğeri de sınır boyunca 480 kilometre uzunluğunda 30-35 kilometre derinliğinde güvenli bölge oluşturmaktı. TSK, henüz bu sınırlara varmadan operasyona 5 gün ara vermiş oldu. Sonrasında harekâtın bu sınırlara doğru genişleyip genişlemeyeceği şimdilik bilinmiyor.
Bilinmeyen bir yön de Trump'ın Erdoğan'a gönderdiği skandal mektubun ekinde bulunduğunu söylediği "General Mazlum"un Erdoğan'a önerileriydi. Trump'un "general" dediği ve telefonla konuştuğu Türkiye'nin kırmızı listede aradığı PKK'lı terörist Ferhat Abdi Şahin'di. Varılanı anlaşma açısından şu mektupta nelerin yazılı olduğu önem taşıyor.
Varılan anlaşmayla, operasyonun askeri hedefleri açısından hedefine yaklaştığı söylenebilir.
Siyasi hedeflere gelince; Türkiye'nin yıllarını alan ve daha uzun yıllarını alacağı belli olan terör sorunun siyasi boyutunu görmek, PKK'nın siyasi hedeflerini hatırlamak, Ankara'nın nasıl çetin bir mücadele içinde olduğunu kavramak açısından yararlı olacaktır.
PKK-PYD-YPG'nin nihai amacı "Kürdistan Demokratik Konfederasyonu"nu kurmaktır. Bu amaç, Öcalan tarafından geliştirilen KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) Sözleşmesi'inde ifade edilmektedir. KCK Sözleşmesi, Öcalan'ın Marks'ı, Lenin'i aştığını söylediği, büyük ölçüde Amerikalı düşünür Murray Bookchin'in görüşlerine yaslanan komünal-konfederal bir devlet biçimini hedeflemektedir.
Bu sözleşme, terör örgütü PKK tarafından, kurulması amaçlanan devletin, yasama, yürütme, yargı organlarını, ordusunu, yüksek seçim kurulunu, vatandaşlığa kabul ve çıkarılma koşullarını içeren ve Öcalan'ı ebedi devlet başkanı ilân eden bir anayasa metni olarak kabul edilmektedir.
KCK Sözleşmesi, PKK tüzüğü ve PYD tüzüğü aynı hükümleri taşır. PKK, bu tüzüklerde öngörüldüğü gibi Öcalan'ın talimatlarıyla dört ülkede aynı yapıları kurarak yeniden örgütlenmiştir:
Türkiye'de KCK-TM (Kuzey), Suriye'de KCK-Rojava (Batı), İran'da KCK-Rojhilat (Doğu), Irak'ta KCK-Başur (Güney).
KCK'da öngörülen devlet yapısını oluşturmak için her PKK'nın dört ülkedeki kolları tarafından "vergi daireleri, askere alma şubeleri, kolluk kuvvetleri" gibi yapılar oluşturulmuştur.
PKK bu yapıyı Türkiye, Suriye, İran ve Irak'ta uygulamaya geçirmek için Suriye iç savaşını bir fırsat olarak görmüştür. İç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana terör örgütü bütün gücünü ve dikkatini Suriye'nin kuzeyinde toplamış ve ABD'nin desteği ile dört projenin ilk ayağını Fırat'ın doğusunda uygulamaya geçirmiştir.
KCK-Rojava projesini hayata geçirmek üzere PYD siyasi faaliyetlerini YPG de silahlı faaliyetlerini bu bölgede yoğunlaştırmışlardır.
PKK-PYD-YPG'nin Suriye'nin kuzeyinde rahatça faaliyette bulunmalarının bir nedeni ABD'nin yaptığı koruma, diğeri ise aynı yıllarda Türkiye'de yürütülen çözüm sürecidir.
Terör örgütünün, Türkiye'deki çözüm süreci boyunca Suriye'nin kuzeyinde ABD katkısıyla silahlandığı, ordu düzenine geçtiği, KCK'da öngörüldüğü gibi komünler, köy, ilçe, il meclisleri kurarak komünal-konfederal devlet için altyapı çalışmalarına ağrılık verdiği bilinmektedir. Kobani olaylarından sonra ise silahlı güçle Türkiye'de de bazı yerleşim bölgelerini ele geçirebileceğini düşünmüş ve hendek olaylarını başlatmıştır.
Görüldüğü gibi sorun çok boyutludur. Bu nedenle Türkiye'nin vereceği mücadelede hem uzun soluklu hem çok boyutlu olacaktır.
Bu çerçeve içinde Barış Pınarı, PKK'nın "KCK-Rojava Projesi"ni şimdilik engellemiştir. Kuşku yok ki, Türkiye'nin oluşturacağı güvenli bölge sınırlarının dışına çıkmakta olan PKK-PYD-YPG bu sınırın altında, hâkim olacağı bölgede yine aynı projeyi uygulamaya koymaya çalışacaktır.
Bu itibarla Barış Pınarı, Türkiye açısından PKK'nın Suriye'nin kuzeyindeki siyasi hedefine ulaşmasını önlemeye yöneliktir ve sorunun sadece bir parçasıyla ilgilidir.
Tabii bu sorun sadece Ankara'nın değil, Tahran, Bağdat ve Şam'ın da sorunudur.