Koronavirüs salgını CHP ile AK Parti arasında bazı önemli farkları ortaya çıkardı.
CHP’nin sosyal dayanışma ve sosyal uzlaşmayı öne çıkaran tutumuna karşı, AK Parti seçimlerden kalan stratejisi uyguladı.
Doç. Dr. Evren Balta, bu stratejiyi; "güçlü lider, kutuplaşmış toplum ve şeytanlaştırılmış muhalefet" olarak özetliyor.
Bu stratejisi 31 Mart yerel seçimleri ve 23 Haziran İstanbul yenileme seçimlerinde başarısızlığa uğramış olmasına karşın, AK Parti aynı politikayı Koronavirüs salgınında da uyguladı, uygulamayı sürdürüyor.
Son yerel seçimlerde de, daha önceki seçimler olduğu gibi, "sorunları ancak Recep Tayyip Erdoğan çözebilir" söylemi üzerinden güçlü lider, "Müslüman mağduriyeti" üzerinden kutuplaştırıcı kimlik politikası ve "CHP dine saygı göstermez, FETÖ’nün ve PKK’nın yanındadır, seçerseniz sayaçlarınızı okumaya PKK’lılar gelir" söylemiyle CHP’yi şeytanlaştırıcı bir politika izledi ve kaybetti.
Bu sonuç Erdoğan’ın "seçim kaybetmez" kültünü yıktığı gibi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu’nun ve Ankara adayı Mansur Yavaş’ın, "kavga etmeyen, suçlamayan, uzlaştırıcı, kucaklayıcı" söyleminin de toplumda karşılık bulduğunu orta koydu.
İktidar, Koronavirüs günlerinde de bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından aynı stratejiyi uyguluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Koronavirüs salgınıyla ilgili açıklamalar yaptıktan sonra CHP’ye özel bir bölüm ayırıyor. Bu bölümde yine CHP’yi ve CHP’lileri ötekileştiren bir yaklaşım sergiliyor, muhalefeti; salgınla mücadeleyi engelleyen, devlet içinde devlet gibi davranarak PKK ve FETÖ yöntemleri kullanan taraf olarak gösteriyor.
Ayrıca devletin gücünü ve yetkisini kullanarak, CHP’nin Koronavirüs salgını ve yarattığı ekonomik, sosyal sorunlara çözüm üreten uygulamalarını engelliyor.
Buna karşın İmamoğlu ve Yavaş, sosyal dayanışma yöntemleri üzerinden, iktidarın her türlü yasaklama ve engelleme çabalarını aşıyorlar.
Bu durum CHP’nin desteğini artırırken, kamuoyu nezdinde iktidarın yerel seçim kampanyasında öne sürdüğü iddiaların gerçeği yansıtmadığını da kanıtlıyor.
İktidarın "Beceremezler, dört koyun güdemezler, elektrik sayacınızı okumaya PKK’lı gelir" diye yüklendiği CHP’li belediyeler özellikle de İmamoğlu ve Yavaş, bu ezberi çok hızlı biçimde bozdu.
Yasaklamalar ve engeller karşısında çok başarılı sosyal dayanışma örnekleri vererek, ihtiyacı olan her vatandaşa parti ayırımı gözetmeden dokundular. Vaatlerle değil, somut yardımlarla, kriz ve salgı nedeniyle zor duruma düşmüş vatandaşın yardımına koştular ve rahatlatıcı katkılar yaptılar.
Bağış kampanyası durdurulan Ankara’da Mansur Yavaş, "komşu dayanışması" ile veresiye borçlarını kapattırdı ve sosyal devletin yapması gerekeni sosyal belediyecilikle hayata geçirdi.
İstanbul’da Ekrem İmamoğlu, "askıda fatura" uygulamasıyla bir gün içinde, faturasını ödemeyen binlerce vatandaşın faturasını durumu görece daha iyi olan vatandaşın ödemesini sağladı.
Her iki belediye başkanının sosyal dayanışma modelleri çok hızlı ve etkili şekilde çalıştı. Düşük gelir grubunda olan, işsiz kalmış, yoksullaşmış vatandaşa sadece AK Parti iktidarının yardım edebileceğine dayalı mecbur ve mahkûm olma kıskacını kırdı. İhtiyaç sahibi vatandaşa iktidara mecbur ve mahkûm olmadığını gösterdi. Seçenek olduğunu kanıtladı.
CHP’li belediyelerin uyguladığı sosyal dayanışmanın önemli sonuçlarından biri Türkiye’nin uzun yıllardır hasret kaldığı "sosyal uzlaşma"yı da gerçekleştirme ve beslemesidir.
Her soruna kutuplaştırıcı bir söylemle yaklaşan iktidar karşısında CHP’nin dayanışmacı tutumu, aynı sorunla karşılaşmış olan CHP’li ve AK Partili veya diğer partili vatandaşlar arasında bir yakılaşma doğuracaktır.
Ankara'da komşusunun veresiye defterini kapatan her iyiliksever CHP’li olmadığı gibi, İstanbul’da askıdaki faturayı ödeyen her yardımsever CHP’li olarak görülemez.
Kitlesel düzeye ulaşmış sosyal dayanışma hareketi içinde her partiden, her fikirden insan vardır.
Ortak nokta ise iyi insan olmadır, iyiliktir.
CHP’li belediyelerin bu sosyal dayanışma hamlesi, sosyal uzlaşmaya ve giderek siyasal uzlaşmaya kapı açabilir.